Gündem Allah’ın rızıklandırdığı kadın: Hazreti Meryem

Allah’ın rızıklandırdığı kadın: Hazreti Meryem

01.06.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

Hz. Meryem, Allah’ın güç ve kudretinin eseri olarak, oğlu İsa’ya babasız bir şekilde hamile kalmıştır. Kuran-ı Kerim’de anlatıldığına göre Meryem’in annesi, ona hamile olduğunda karnındaki yavrusunu Allah’a hizmet için adadığını ilan etti

Allah’ın rızıklandırdığı kadın: Hazreti Meryem

Allah’ın rızıklandırdığı kadın: Hazreti Meryem

Hz. İsa’nın (a.s) doğumu ve annesi Hz. Meryem’in buna karşı tutumu ile ilgili olarak Kuran’da yer alan ayetler dikkat çekici mesajlar içermektedir. Hz. Meryem, Allah’ın güç ve kudretinin eseri olarak, oğlu İsa’ya babasız bir şekilde hamile kalmıştır. Hz. İsa’nın beşikte iken konuşması olayı, hem o günlerde kavmine karşı zor durumda kalan annesi Meryem’i töhmetten kurtaran, hem de ileride “İsa Allah’ın oğlu” iddiasıyla tevhid çizgisinden sapan Hıristiyanların bu batıl iddialarını yıllar öncesinde çürütmeyi amaçlamıştır.

Kuran’da anlatıldığına göre Hz. Meryem, İmran’ın kızıdır. İmran ailesi, Hz. Adem, Hz. Nuh ve Hz. İbrahim’in soyundan gelmektedir. Meryem’in annesi, ona hamile olduğunda, karnındaki yavrusunu Allah’a hizmet için adadığını ilan etti.

Allah’ın has kullarından

Meryem dünyaya geldiğinde Zekeriya (a.s), Allah Teâlâ tarafından onun bakım ve gözetimi ile görevlendirildi. Buna rağmen Meryem, harikulade bir şekilde kendisine temel ihtiyaç maddeleri gönderilerek Allah tarafından rızıklandırıldı. (Âl-i İmrân, 33-37) Küçüklüğünden itibaren Zekeriya (a.s)’nın mescidinde kendini ibadete veren Hz. Meryem, Allah’ın özel olarak seçtiği, ruhunu temizlediği ve kulluğuna davet ettiği has kullarındandır (Âl-i İmrân, 42-43).

İnsanlardan uzak bir şekilde mescitte hususi bir odaya kapanan Hz. Meryem’e Allah Teâlâ bir gün, Cebrail’i (a.s) gönderir. Hz. Meryem, kendisine insan suretinde görünen Cebrail’den korkar ve bir kötülük etmesinden Allah’a sığınır. Cebrail (a.s), olayın iç yüzünü açıklayarak, Allah’ın elçisi olduğunu ve bir çocuk müjdelemek için gönderildiğini belirtir. Bunun üzerine Hz. Meryem şaşkınlık içerisinde, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir?” diye haykırır. Cebrail (a.s) de bu seslenişe şöyle cevap verir: “Evet öyle. Rabbim diyor ki: o benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir.” (Meryem, 19/16-21; Âli-İmrân, 3/45-47)

Böylece Hz. Meryem, Hz. İsa’ya hamile kalır. Çevresi tarafından töhmetle karşılanacak olan bu durumun izahı mümkün değildir. Bunun için, artık mescitten de ayrılıp, herkesten uzak bir yere çekilmeyi tercih eder. (Meryem, 19/22) Artık toplumdan uzak bir yerde yaşayan Hz. Meryem, hamilelik günlerini sürdürürken doğum sancıları başlayınca, oracıktaki bir hurma ağacının altına sığınır.

‘Keşke ölseydim’ dedi

Doğum sancılarıyla birlikte töhmet korkuları da o kadar artmıştır ki, bu endişe ona, “keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım” dedirtmiştir. Bu noktada Cebrail (a.s), Allah’ın emriyle imdadına koşar ve seslenir: “Üzülme, Rabbin senin hemen altında bir dere akıttı. Hurma ağacını kendine doğru salla ki sana taze hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun. Şayet insanlardan birini görecek olursan, ‘ben Rahman’a susmayı adadım. Bu gün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de!” (Meryem, 19/23-26) Bu ifadeler, olayın Allah tarafından planlandığına, ayrıca Hz. Meryem’in yalnız olmadığına ve Allah tarafından korunup gözetildiğine işaret ediyordu. Bir bakıma Hz. Meryem’e, “çocukla ilgili çevrene bir şey söylemen gerekmez. Bu konuda eleştirilere cevap verme sorumluğu bize aittir” denmiş oluyordu. Böylelikle Meryem’in içine az da olsa soğuk su dökülmüş oluyordu.

Hz. Meryem, artık bu manevi destekle, kucağına çocuğunu alıp kavminin yanına gidebilirdi. Öyle yaptı. Ne var ki korktuğu başına geldi ve toplum onu en kötü şekilde ayıpladı. Dediler ki: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! Ey Harun’un kız kardeşi, senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” (Meryem, 19/27-28) Bunun üzerine Hz. Meryem, bebeği işaret etti. Neler olup bittiğini ona sorun, demek istiyordu.

Bebek İsa lisana geldi

Etrafındaki insanlar, “Beşikteki bebekle nasıl konuşuruz?” deyince, bebek İsa lisana geldi ve dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Rabbim) bana Kitab’ı (İncil’i) verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı. Yaşadığım sürece bana, namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir).” Beşikte konuşturulan yavrunun sözlerinden sonra, Cenab-ı Hakk söze girerek asıl temayı bizlere şöyle vurguluyor: “Hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa işte budur. Allah’ın çocuk edinmesi düşünülemez. Allah yücedir, bu (iddia)dan uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece ‘ol!’ der, o da oluverir.” (Meryem, 19/34-35)

Allah Teâlâ, bu ayetlerle, Hz. İsa’nın babasız olarak dünyaya geldiğini, toplumun gözü önünde kimsenin inkâr edemeyeceği bir şekilde ortaya koydu. Bu olay, ileride “İsa Allah’ın oğludur” iddiasıyla inkârcılığa sapacak olan Hıristiyanların, gökleri bile çatlatan bu iftiraya yeltenmemeleri için, daha İsa’nın doğduğu günlerde, Allah’ın güç ve kudretini ortaya koyan bir tarzda, tarihi bir gerçek, bir mucize ve belge olarak insanlığa sunulmuştur.

Hasta ziyareti kısa olmalıdır

İslam büyüklerinden Serî es-Sekatî ölüm döşeğinde yatarken, adab-ı muaşeret bilmeyen biri onu ziyaret eder. Fakat bir türlü kalkıp gitmek bilmez. Sonunda, “Bana dua et de artık gideyim” der. Serî es-Sekatî ellerini kaldırır ve “Allah’ım!” der, “Buna hasta ziyaret etmeyi öğret!”

BİR SORU BİR CEVAP

Cahiliye döneminde namaz ibadeti var mıydı?

Câhiliye Arapları arasında belirli bir namaz şeklinin bulunduğuna dair herhangi bir bilgi mevcut değildir. Enfâl sûresinin, “Onların (müşrikler) salâtı ıslık çalmak ve alkışlamaktan ibarettir” mealindeki 35. ayetinde geçen salât kelimesi, daha çok müşriklerin, Müslümanların Kâbe’deki ibadetlerine karşı ibadet görüntüsü verdikleri bir engelleme hareketi olarak yorumlanmıştır. Bununla birlikte kaynaklarda Kureyş kabilesinin ıslık çalıp el çırparak Kâbe’yi tavaf etme şeklinde bir ibadetleri olduğundan bahseden rivayetler ağırlıktadır. Namaz ibadetinin en önemli rüknü olan secde, İslam’dan önceki Araplar tarafından da bilinmekteydi.

Bir ayet

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Ne babanın evladı, ne de evladın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin! Bilin ki, Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın ola ki dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın!” (Lokman, 33)

Allah’ın rızıklandırdığı kadın: Hazreti Meryem

Bir hadis

“Sizden birinizin evi önünde bir ırmak olsa, o kişi günde beş defa o ırmakta yıkansa, kendisinde kir namına bir şey kalır mı?” Orada bulunan sahabiler, hayır dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “İşte bu beş vakit namazın misalidir; Allah Teâlâ bu namazlar sayesinde hataları siler” (Müslim, Mesâcid, 283-284).

Ezan dinleme adabı

Nasıl ki cami yalnızca bir ibadethane değilse ezan da sadece bir ibadet ilanı değildir. Müslüman’ın camiyle ilişkisi ezanla başlar. Onun ezan karşısında takındığı tutum, ezan sonrası davranışlarına yön verir. Ezanın sözlerini dinlemek, elverdiği ölçüde o sözleri tekrar etmek ve mümkünse bu çağrıya katılarak karşılık vermek, ezanla mümin arasındaki bağın olmazsa olmazıdır. Peygamber Efendimiz, “Ezanı duyduğunuz zaman siz de müezzinin dediğini söyleyiniz” (Müslim, Salât, 10) buyurmuştur. Ezan okunurken yatmak, müzik dinlemek, zorunlu olmadıkça başka işlerle meşgul olmak ve konuşup sohbet etmek hoş karşılanmamıştır.

Ezanı işiten bir Müslüman müezzinin sözlerini ondan sonra tekrar eder. Ancak, “Hayye ale’s-salâh” ve “Hayye ale’l-felâh’ta bunların yerine “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” (bütün değişimler, bütün güç ve hareket Allah’ın iradesiyle mümkündür) cümlesini tekrar eder.

Bursa Ulu Cami

Türkiye’nin en ihtişamlı ve en önemli tarihi yapılarından biridir. Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan caminin inşasına 1396 yılında başlanmış, 1399 yılında tamamlanmıştır. Bu tarihi, caminin minberinin taç kapısına yazılan kabartma yazıda görmek de mümkündür. Taç kapıda, “Murat Han oğlu Yıldırım Han’ın emri ile 804 senesinde” şeklinde bir yazı yazmakta olup hicri takvime göre belirtilen 804 senesi miladi takvimde 1399 tarihine denk gelmektedir. Cami aynı zamanda Türk İslam tarihinin en eski camilerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Duvar kalınlığı 2 metre

Bursa Ulu Cami, kapalı namaz kılma alanı bakımından ise Türkiye’nin en büyük camilerindendir. Sultanahmet, Süleymaniye gibi camiler avlu alanlarıyla birlikte daha büyük olsa da namaz kılınan alan bakımından bu camilerden daha büyüktür.

Muhteşem bir mimariyle inşa edilen cami, dikdörtgen bir planda yaklaşık 5 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulmuştur. Sekizgen kasnaklara oturan toplam 20 kubbe, mihrap duvarına dik olarak beş sıra halinde yer almaktadır. Caminin beden duvar kalınlıkları yer yer 2 metreyi geçmektedir. Kesme taşlarla inşa edilen kalın beden duvarlarının masif etkisini azaltmak amacıyla her kubbe hizasına sağır sivri kemerler yapılmıştır. Bu kemerlerin içinde ise iki sıra halinde ikişer pencere bulunmaktadır.

Caminin iki minaresi vardır. Minarelerin ikisi de beden duvarına oturmadan, yerden başlamaktadır. Batı minare Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmış olup sekizgen biçimli kürsüsü mermerden, gövdesi ise tuğladandır. Doğu minare ise sonraki yıllarda Mehmet Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Kare kürsülü olan bu minare, caminin beden duvarından da yaklaşık 1 metre kadar ayrıktır. Ulu Cami’deki şerefeler ise her iki minarede de tuğlalı mukarnaslarla yapılmıştır.