Gündem Beyaz ekmekten vazgeçin

Beyaz ekmekten vazgeçin

20.07.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Temel besin maddesi ekmek, son yıllarda daha beyaz olanını elde etmek için uygulanan yöntemler nedeniyle besleyici niteliğini yitirdi

Beyaz ekmekten vazgeçin

Ülkemizde fırınların denetimi konusunda hemen hiçbir şey yapılmıyor. İyi ekmek yapanla, kötü ekmek yapıp satan fırın arasında bir ayrım yapılmadığı için, kötü ekmeği ucuza satan fırınlar, iyi ekmeğin tüketiciye ulaşmasını engelliyor. "Karafırın odun ateşinde pişen ekmekler" yazım büyük ilgi gördüğü için bu konuya tekrar dönüyorum. Gramajı düşük, kalitesiz undan yapılmış, sağlıklı ve hijyenik ortamda üretilip sevk edilmemiş ekmekler sağlıksız ekmeklerdir. Hızlı ve yüksek ısıda pişirme, fenni olmayan maya kullanma erbabının iyi bildiği, tüketicinin ise haberinin bile olmadığı hilelerdir. Ekmeğin kalitesi, unun kalitesinden satıldığı bakkalın temizliğine kadar uzanan bir sürece bağlıdır. Bazen bakkalların önünde, yerlere konmuş kasalarda bekleyen ekmekler görürüz. Fırıncının getirip, bakkalın kapısının önüne bıraktığı ekmekler, içeri alınana kadar açık havada her türlü etkiye maruz kalır. Birkaç yıl önce çıkan ambalaj yasasına göre, ekmeğin imal edildiği fırının dışında, kapalı ambalajda satılması zorunlu. Ama bu yasa uygulanmıyor. Çağlar boyunca, temel besin maddesi olarak tükettiğimiz ekmek, son yıllarda, daha beyaz ekmek elde etmek amacıyla uygulanan yöntemler nedeniyle, besleyici değerini büyük ölçüde yitirdi. Buğdayın değirmende kırılarak beyaz una dönüşmesi sürecinde besin değerini büyük ölçüde kaybeden undan yapılan ekmekler, özellikle Türkiye gibi çok ekmek tüketilen ülkelerde "yetersiz beslenme" sorununa neden olmaktadır. İnsan vücudu, ihtiyacı olan besin değerlerinden yoksun kaldığında, zamanla bazı hastalıklar ortaya çıkar. Örneğin B grubu vitaminlerinin yetersizliği deri enfeksiyonlarına ve çeşitli psikolojik rahatsızlıklara, folik asit ve demir yetersizliği çocuklar ve gebe kadınlarda kansızlığa, çinko yetersizliği büyüme geriliğine, kalsiyum eksikliği sağlıksız kemik ve diş yapısına, C vitamini eksikliği diş eti kanamalarına, dirençsizliğe ve enfeksiyonlara neden olur.Bu saydığım maddeler, buğday kepeğinde bol miktarda var. Buğdayı öğütürken kepeğini ne kadar çok ayırırsanız o kadar beyaz un elde edersiniz. Yani esmer undan yapılan esmer ekmekte kepek fazladır. Biz buğdayın en değerli kısmı olan ruşeymini ve kepeğini hayvan yemi yaparak beyaz ekmek yiyoruz. Buğday kepeğinde bulunan vitaminlerle mineralleri ineklere yedirirken, geriye kalan posayla "beyaz ekmek" yapıyoruz. Kapalı ambalajda satılmalı Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşında erkekler silah altına alınınca, tarlalar sürülüp buğday ekilemedi. Kadınların gücü, sabanın sapını tutup tarla sürmeye, döven sürüp harman savurmaya yetmediği için Türkiye aç kaldı. Arpa, mısır koçanı, hatta süpürge tohumu karıştırılmış unlarla yapılan kara ekmekler yemek zorunda kaldık. Her 2 savaşta da yoksullar vesika ile satılan süpürge tohumundan yapılmış kara ekmekleri yerken, harp zengini vurguncular beyaz undan yapılmış francala yediler. Bu nedenle geniş halk kitleleri arasında, beyaz undan yapılmış francala yeme özlemi yerleşti ve kökleşti.Halkımız, bilinç altına yerleşmiş nedenlerle beyaz ekmek yemek istiyor. Ama beyaz ekmek yediği için de beslenemediğini bilmiyor. Dünya savaşlarından kalma beyaz ekmek yeme tutkusunu kırmalı ve bol kepekli esmer ekmek yemeliyiz. Süpürge tohumundan ekmek Sebze ve meyveler bizi zehirliyor Zehirli tarım ilaçları ile bulaşık ürünlerin tüketiciye ulaşmasını engellemek isteyen AB marketleri, Euregap anlaşmasını imzalayarak "İyi Tarım Uygulamaları"nı başlattı. Türkiyedeki çiftçiler tarım ilaçlarını kullanırken dikkatli davranmıyor. Kimi zaman cahillikten, çoğu zaman da vurdumduymazlıktan kaynaklanan hatalarla zehirli tarım ilaçları ile bulaşmış sebze ve meyveler soframıza kadar gelerek bizi hasta ediyor. Tarlada verimi artırmak, ürünün kalitesini ve gıdaların raf ömrünü yükseltmek için kullanılan çeşitli ilaçlar ve kimyasal maddeler, insan sağlığını tehdit etmeye başlayınca, ABnin tüketici dernekleri ile Yeşil Barış (Green Peace) kıyameti kopardı. Yetkili kamu kuruluşlarını, önlem almaları için zorlamaya başladılar. Gönüllü kuruluşların baskısı ile hükümetler, tüketicinin sağlığını korumak için ciddi önlemler alarak uygulamaya koydular. AB gümrüklerinde laboratuvarda tahlil edilen gıda maddeleri sakıncalı ise geldikleri ülkelere geri gönderilir. Büyük kentlerin hallerindeki laboratuvarlar, tarım ilacı bulaşmış sebze meyveyi imha eder.Kamunun yaptığı denetimlerle yetinmeyen ABnin büyük market zincirleri, İyi Tarım Uygulamalarını başlattı. AB marketleri, bu amaçla aralarında anlaşarak Euregap kurallarını belirlediler. AB marketleri Türkiyeye, Euregap kullarına uyması için 2005e kadar süre tanıdı. Euregap kuralları, taze - sebze meyve ile et mamullerinin kaynağını belirleme amacını taşıyor. Bir İtalyan marketinin sattığı Brezilya elmasında, sağlığa zararlı bir durum ortaya çıkarsa, o elmayı ithal eden ithalatçıya, ihraç eden Brezilya firmasına, çiftçiden alıp paketleyen Brezilya firmasına ve elmayı yetiştiren Brezilyalı çiftçiye ulaşılıyor ve hepsinin canına okunuyor. Tarım ilacına geçit yok Birbirleri ile kıyıcı ve kırıcı bir fiyat rekabetine giren bizim marketler, maliyetleri düşürmek için alıp sattıkları malın sağlıklı olup olmadığına pek bakmıyorlar. Ters bir durumla karşılaştıklarında ise hiçbir sorumluluk almadan, üretici firmayı suçluyorlar.Halbuki AB marketleri sattıkları maldan sorumlu. Bu konuda ağır yaptırımlar var. Hiçbir şey olmasa bile tüketici bozuk malı marketçinin kafasına attıktan sonra da gidip tazminat davası açıyor. AB marketleri sorumlu Türkiye Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birlikleri Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Kaçmaz, Cine - Tarım dergisine yaptığı açıklamada tarım ilacı kalıntısı nedeniyle ABde "Türk malı" imajının kötüye gittiğini belirtiyor.Türkiyeden ABye gönderilen yaş sebze meyvelerde ortaya çıkan tarım ilacı kalıntıları o kadar rahatsız edici boyutlara vardı ki, ABli ithalatçılar, ülkemize gelerek bir toplantı düzenlediler. Alman Yaş Meyve Sebze Toptancıları Birliği (BVF) Bakanı Michael Krebs, son yıllarda Türkiyeden gelen yeşil biberlerde ortaya çıkan tarım ilacı kalıntıları nedeniyle sıkıntılar yaşandığını söyledi. Krebs Antalya toplantısında söyle dedi:"Türkiye, ABye girmek istiyorsa kurallara uymak zorunda. Türk üzüm, domates ve biberlerinin dış görüntüsü mükemmel ama üzerlerindeki tarım ilacı kalıntıları laboratuarda ortaya çıkıyor. Antalyada mutlaka analiz laboratuvarı kurulmalı." AB, Türkiyeden şikâyetçi Zehirli olduğu için ABden iade edilen ihraç malı taze yeşil biberler, Kapıkule Gümrük Kapısında imha edileceğine, iç piyasada serbestçe satılıyor. Domates, biber, patlıcan yerken zehirleniyoruz da haberimiz bile olmuyor. Çiftçimiz oralı değil, kabzımalımız umursamıyor, marketçimiz, manavımız ilgisiz, yetkili kamu kuruluşları vurdumduymaz, tüketici tepkisiz, tüketiciyi koruma derneklerimiz etkisiz. İnşallah 2005 yılından itibaren, Euregap kuralları Türkiyede de işleyecek ve AB zoru ile zehirli sebze meyve yemekten kurtulacağız. ABde yasak, bizde serbest Altı gündür bu sayfalarda sağlımızı tehdit eden sakıncalı gıdalardan söz ediyorum. İçinizi daha fazla karartmamak için baklava yazısında yeni tanıştığımız mısır şurubundan söz ettim. Yakın çevremdeki insanlar panik halinde "Biz ne yapalım? Kendimizi nasıl koruyalım?" diye soruyorlar. Cebimizde minik bir laboratuar gezdirip, satın alacağımız gıdaları tahlil edemeyeceğimize göre yapabileceğimiz pek fazla bir şey yok. Ancak yine de açıkta satılan gıda maddelerinden uzak durmalıyız. Satın aldığımız gıdaların üretim izni olup olmadığını kontrol etmeliyiz. Güvendiğimiz firmaları tercih etmeliyiz. Ters bir durumla karşılaştığımızda, tepki gösterip hakkımızı aramaktan çekinmemeliyiz.Her şey yetkili kamu kuruluşlarında düğümleniyor. 1995 yılına kadar çarşı - pazar denetiminden sorumlu olan belediyeler gıda kontrolü de yaparlardı.1995 yılında çıkarılan, "560 sayılı Gıdaların Üretimi Tüketimi ve Düzenlenmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile gıda denetimi ve kontrolü yetkisi, Sağlık Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığına verilince film koptu. Yerel yönetimlerden denetim yetkisini alan bu iki bakanlık, görevden kaçarak topu birbirlerine attılar. Gıda denetimleri yapılmaz oldu. İş çığrından çıktı. Madrabazlar, hilebazlar gıda piyasasını işgal ederek sağlımızla oynamaya başladılar.5 Haziran 2004 tarihinde, çıkarılan 5179 sayılı yeni bir yasa ile gıdaların denetim ve kontrolü için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkili kılınarak iki başlılığa son verildi. Top, şimdi Tarım ve Köyişleri Bakanlığında. Bakanlık, şu günlerde yeni yasa ile ilgili 23 tane yönetmelik hazırlamakla meşgul. Bakanlık, henüz sokağa çıkıp denetim ve tahlil yapmaya başlamadı. Ne zaman yapacağı da bilinmiyor. Televizyonlarda seyrettiğiniz, gazetelerde okuduğunuz kepazelikler devam ediyor. Hileli gıdanın cezası komik Hileli gıda imal ederek halk sağlığını tehlikeye atanlara 1 milyar liradan başlayan cezalar öngören yeni gıda yasasının ne kadar etkili olacağını da bilemiyorum. Yeni Marka Kanununa göre sahte tişört satmanın cezası 3 yıl hapis. Yeni Gıda Kanununa göre kanserojen gıda imal edip satmanın cezası ise sadece 1 milyar lira. İşportada sahte Lacoste tişört satana 3 yıl hapis cezası veriliyor. Hileli gıda satarak vatandaşı hasta eden fabrikaya ise 1 milyar lira ağır para cezası verilecek. Yeni çıkan yasalara göre, markalar canımızdan çok daha değerli. Ne diyeceğimi bilemiyorum... Malımız mı kıymetli canımız mı? BİTTİ