Gündem Diego’nun izinde Mexıco City

Diego’nun izinde Mexıco City

14.05.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Azteklerin başkenti Tenochtitlan’ın kalıntıları üzerine kurulan Mexico City’de sayısız kültürel etkinlik var. Meksika Devrimi’ne tanıklık eden Diego Rivera’nın eserleriyle donatılmış şehirde, Meksika tarihi tüm gerçekliğiyle görülebilir

Diego’nun izinde Mexıco City

Dünyanın en büyük metropollerinden biri Meksika’nın başkenti Mexico City’deyiz. Yucatan Yarımadası’ndaki Mayaların etkisinden kurtulamadan Azteklere geçiyoruz. Mexico City, Azteklerin başkenti Tenochtitlan’ın kalıntıları üzerine İspanyollar tarafından inşa edilmiş. Şehir üç yüz yıl İspanyol kolonisi olmuş. Aztek kalıntılarının sadece bir bölümünü Metropolitan Katedrali’nin bahçesinde bir alanda görebilirsiniz. Biz bir de şehre iki saat uzaklıktaki piramitler şehri Teotihuacán’da göreceğiz.

Haberin Devamı

Diego’nun izinde Mexıco City

Kıtanın en büyüğü

Havaalanında bindiğimiz taksi ile Zocalo Meydanı’na doğru gitmeye çalışıyoruz. Zira trafik çok yoğun. Yucatan Yarımadası’nın sakinliği yok burada. Gözümüze ilk çarpan pembe ve mor tonları. Ağaçların çiçekleri mor, taksiler pembe beyaz, şehir kenarındaki gecekondular da pembe. Mexico City’de bahar havası var, aynı renkleri gibi.

Zocalo Meydanı’na bakan devasa Metropolitan Katedrali, Amerika kıtasındaki en büyük katedral olma özelliğine sahip. Yapımı ise tam üç yüz yıl sürmüş.

Katedralin önünden geçip ‘Blue Palace’a gidiyoruz. 16. yüzyıldan kalan bina adını dış cephesindeki mavi çinilerden almış. Şimdi Sanborns restoranına ev sahipliği yapıyor. Yemekleri ise çok lezzetli. Meksika sokak yemekleri açısından da zengin bir kültüre sahip. Her vakit yiyecek bir şey bulmak mümkün.

Haberin Devamı

Diego’nun izinde Mexıco City

Sanatın toplumsal gücü

Zocalo Meydanı’ndaki ‘Güzel Sanatlar Sarayı’, Art Nouveau ve Neoklasik mimarinin çarpıcı bir örneği. Sergiler ve tiyatro gösterileri gibi sayısız kültürel etkinlik var. Binanın iç duvarları ise Meksikalı sanatçılar Diego Rivera ve Siguieros’un muhteşem resimleriyle dolu. Ayrıca ‘Pinta la Revolucion’ adı altında zengin bir sergiye de ev sahipliği yapıyor. Frida Kahlo’nun da içinde yer aldığı ve birçok önemli Meksikalı devrimci sanatçının yaptığı eserleri izleme şansını yakaladık.

Diego Rivera’nın duvar resimleri asıl ‘Ulusal Saray’da görülmeli. Diego, 1929 ile 1935 yılları arasında yaptığı duvar resimlerinde Mayalardan İspanyollara, Fransızlardan Meksika Devrimi’ne, Meksika tarihini tüm gerçekliğiyle yansıtmış. Meksika Devrimi’ne tanıklık eden Diego Rivera, göz alıcı eserleri için epey mücadele vermiş. Ve ilk kez Kızılderilileri resimlemiş. Her zaman ezilen halkların yanında yer alan Diego, fırtınalı aşklarıyla bilinen karısı Frida’yı ve Frida’nın kız kardeşini de merdivenlerin solundaki duvara yerleştirmeyi ihmal etmemiş.

Diego’nun izinde Mexıco City
Müzede bir gün

Meksika ve dünya antropoloji tarihinin özetini görmek isterseniz adresiniz ‘Ulusal Antropoloji Müzesi’ olmalı. Biz sabah girdik, akşama zor çıktık. Sahip olduğu koleksiyonlar ve kendi mimarisi açısından dünya çapında en iyi müzelerden biri.

Haberin Devamı

Reforma Bulvarı’ndan yürüyerek de gidilebilen müze Chapultepeec Parkı’nda.

Aztek uygarlığının sembolü olmuş dev güneş takvimi müzenin ilgi odağı. Takvim geleneği ise Olmeklerden gelmiş. Devasa taş oyma Olmek kafaları oldukça farklı. İri açılmış gözleriyle Mayaların tiplemelerine hiç benzemiyor.

Karşılama Lucy’den

Müzenin avlusunda Maya ve Azteklerin kutsal ağacı seybayı sembolize eden kocaman anıtın üstünden şelale gibi su akıyor.

Girişte ise 40 yıl önce Etiyopya’nın Afar bölgesinde bulunan ilk insansı fosil ‘Lucy’nin tam bir kopyası karşılıyor bizi.

Lucy’nin 3.2 milyon yaşında olduğu tahmin edilyor. Müze Lucy’den başlıyor, Tüylü Yılan ve Chaac Mool derken günümüze kadar geliyor.

Akşamüstü yorgunluktan ölmüş halde çıkıyoruz müzeden. Geniş Reforma bulvarında şehrin en yüksek binaları Torre BBVA Banvomar, Torre Latino Americana’nın yanı sıra Bağımsızlık Meleği ve Devrim Anıtı’nı da gözden kaçırmamak gerek. Bindiğimiz halk otobüsünün içinde ‘rock’ müzik yayını var. Şoförün sevdiği parçalarda sesini biraz daha açmasından kimse rahatsız değil.

Haberin Devamı

Terk edilmiş şehir Teotihuacán

Diego’nun izinde Mexıco City

Aztek dilinde insanların tanrılara dönüştüğü yer anlamına gelen Teotihuacán’ın kimler tarafından inşa edildiği halen bir sır. Aztekler, Teotihuacán’ı terk edilmiş halde buluyor. Azteklerden önce inşa edilen Teotihuacán’ın ileri bir uygarlığın eseri olduğu kesin. Sanki yeni terk edilmiş gibi bir his de uyandırıyor. M.Ö. 100 yılları civarında kurulduğu tahmin edilen bu görkemli şehirde iki büyük piramit var. Güneş Piramidi ve Ay Piramidi. Önce ‘Templo de Quetzalcoatl’ yani Tüylü Yılan’a ait tapınağın merdivenlerinden çıkıyoruz. Azteklerde Quetzalcoatl, Mayalar da ise Kukulcan denilen bu yılan, ölümün ve dirilişin tanrısı. Renklendirilmiş bir replikasını Mexico City’deki Antropoloji müzesinde görmüştük, şimdi gerçeğinin fotoğraflarını çekiyoruz. Şehrin ortasındaki geniş caddeye ‘Ölüler Yolu’ ismini Aztekler vermiş.

Haberin Devamı

Diego’nun izinde Mexıco City

Satıcıların sesleri

Antik şehir oldukça kalabalık. Bu kadar turist olur da yöresel eşyalar satan satıcılar olmaz mı hiç. Bir de ellerindeki minik hayvan heykellerinden jaguar ve çakal sesleri çıkarıyorlar. Ölüler Yolu üzerindeki küçük yerleşim yerlerini ve renkleri solmadan kalmış Jaguar Tanrısı’nın duvar resimlerini incelerken bizimkiler Güneş Piramidi’ne çıkmak için gözden kayboluyorlar bile.

Ben de önce Güneş Piramidi’ne daha sonra da Ay Piramidi’ne çıkıyorum. Teotihuacán’ın kapısından çıkarken hediyelik eşya satan yerlilerden bir iki hediyelik eşya alıp Mexico City’ye dönüyoruz. Ertesi gün pazar ve yine şehir öğlene kadar trafiğe kapatılıp bisikletlilere ve yayalara bırakılıyor. Meydanlarda pazarlar kuruluyor, şehir daha da kalabalıklaşıyor. Dünyanın yedi harikasından biri olan Chichén Itzá kalıntılarından Mexico City’deki Teotihuacán’a kadar uzanan gezimiz burada son buluyor.