Gündem Fatiha suresi, Allah ile kul arasında bir tür sözleşmedir

Fatiha suresi, Allah ile kul arasında bir tür sözleşmedir

06.06.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Fatiha, Kuran-ı Kerim’in ilk suresidir ve ‘bir şeyin başlangıcı, giriş’ anlamına gelir. Fatiha suresinde Allah’tan nelerin isteneceği, ayrıca istemenin usul ve âdabı da öğretilmektedir.

Fatiha suresi, Allah ile kul arasında bir tür sözleşmedir

Türkçe’de yaygın olarak Elhamd (halk ağzında Elham) şeklinde bilinen ve Kuran-ı Kerim’in ilk suresi olan Fatiha, Mekke döneminin ilk yıllarında tamamı bir defada inmiştir. Fatiha kelimesi “bir şeyin başlangıcı, giriş” anlamına gelir. Kuran’ın ilk suresi ve bir bakıma onun önsözü olduğu için bu adı almıştır. Fatiha’nın çeşitli özelliklerini ifade eden diğer isimlerinden bazıları şunlardır: Ümmü’l-Kuran (Kuran’ın aslı, özü), vâfiye (tam, bütün), kâfiye (yeterli), kenz (hazine), şükr, dua, şâfiye. (şifa veren)
Fatiha suresi, hamdin âlemlerin rabbi Allah’a ait olduğunu bildiren âyetle başlar. Bu âyeti Allah’ın esirgeyen ve bağışlayan (rahman ve rahîm), aynı zamanda din gününün sahibi ve hükümranı olduğunu ifade eden övgü âyetleri takip eder. Daha sonra Allah karşısında insanoğlunun durumunu belirleyen şu âyet gelir: “Biz ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz”. Fatiha suresinde Allah’tan nelerin isteneceği, ayrıca istemenin usul ve âdabı da öğretilmektedir.

Allah ve kul arasında

Buna göre istemenin şartları önce ne istediğini bilmek, sonra ona gerçekten ihtiyacı olduğunu belirtmek, daha sonra da onu elde etmek için yapılması gerekeni yapmaktır. Sureyi okuyan mümin Allah’a kul olduğunu ifade ettikten sonra kendisiyle yaratıcısı arasında hiçbir aracı bulunmadan doğrudan doğruya ona seslenir. Ebedî mutluluğa ve sonsuz nimetlere ulaştıran doğruluk ve dürüstlük yolunda ilâhî lutfa nâil olmuş iyilerin izini takip ederek ilerlerken gazaba uğramışların, şaşırmış ve sapmışların durumuna düşmemek için Allah’tan yardım ister.
Fatiha suresi Allah ile kul arasında bir tür sözleşme ve antlaşma olarak da değerlendirilmektedir. surenin ilk yarısı kulun Allah’a hamd ve övgüsünü, ikinci yarısı da onun Allah’tan isteklerini dile getirir. Peygamber Efendimiz’in şu hadisi bu diyalogun önemine dikkat çeker: “Fatiha’yı okuyan kul, ‘Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun’ dediğinde Allah, ‘Kulum bana hamdetti’ der. Kul, ‘Allah esirgeyen ve bağışlayandır’ deyince, ‘Kulum beni övdü’ der. Kul, ‘O din gününün hükümdarıdır’ deyince, ‘Kulum beni yüceltti’ der. Kul, ‘Biz ancak sana ibadet eder, yalnızca senden yardım dileriz’ deyince, ‘Bu benimle kulum arasındadır, artık kulum ne isterse olacaktır’ der. Kul, ‘Bize doğru yolu göster, nimet verdiklerinin yolunu; gazaba uğramışların ve şaşırıp sapmışların yolunu değil’ deyince Cenâb-ı Hak, ‘İşte bu yalnızca kulum içindir, isteği yerine gelecektir’ der” (Müslim “Salât”, 38, 40).

Her rekatta Fatiha

Fatiha suresindeki ifadeler çoğul kipiyle kullanılmıştır. Bu da müslümanlar için toplum hayatının ve toplumsal dayanışmanın önemini, birlik ve beraberlik içinde “sırât-ı müstakîm” üzere hareket etmeleri gereğini ortaya koyar. Fatiha suresi önce Allah’ı en belirgin nitelikleriyle tanıtmakta ve insanı sağlam bir imanla O’na yöneltmekte, yaratıcıya ve yaratılmışlara karşı sorumluluk duygusuyla hareket etmeyi dinin ve dindarlığın temeli olarak belirlemektedir. Bu surenin her türlü hayırlı faaliyetlerin başında veya sonunda, çeşitli vesilelerle tertip edilen meclislerde, merasimlerde, kabirlerde vb. yerlerde dua niyetiyle okunması zamanla Müslümanlığın en köklü sembollerinden biri haline gelmiştir. Farz ve nâfile ayrımı yapmaksızın tek başına kılınan bütün namazların her rekatında Fatiha suresini okumak gereklidir. Hanefî mezhebine göre cemaatle kılınan namazlarda imama uyan kimsenin Fatiha’yı okuması gerekmez. Şâfîler’e göre imama uyan kimsenin Fatiha okuması farzdır. Fatiha’nın arkasından “âmin” demek sünnettir (Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi ’nden derlenmiştir).

Haberin Devamı

Hz. Peygamber ve çocuklar

Peygamber Efendimiz’in benzersiz şefkatinden en büyük pay sahibi olanlar arasında çocuklar da vardı. Namazda iken omzuna aldığı, yolculuk dönüşünde terkisine ve kucağına kabul ettiği, her gördüğü yerde kendilerine selam verip başlarını okşayarak kollarının arasına aldığı çocuklar, geleceğin şefkatli büyükleri olarak onun merhameti ile beslendiler.
Semure oğlu Câbir çocukluğuna ait bir hatırasını şöyle anlatıyor: “Resûlullah ile birlikte öğle namazını kılmıştım. Namazdan sonra onunla beraber mescidden çıktım. O sırada Allah Resûlü birkaç çocukla karşılaştı. Onların yanaklarını birer birer sıvazlamaya başladı. Sıra bana gelince benim yanaklarımı da okşadı. Ellerinde hoş bir serinlik ve güzel bir koku hissettim. Sanki mübârek elini bir aktar kutusundan çıkarmış gibiydi.”

Haberin Devamı

Hz. Peygamber’den bir dua

“Allah’ım! (rahmetini) umarak, (azabından) korkarak kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım. Sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Senden başka sığınak, senden başka dayanak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım”.

Selimiye CAMİİ

Selimiye Camii, Edirne’de bulunan, Osmanlı padişahı II. Selim’in Mimar Sinan’a yaptırdığı camidir. Sinan’ın 80 yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” dediği Selimiye Camii gerek Mimar Sinan’ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli yapıtlarından biridir. Caminin kapısındaki kitabeye göre yapımına 1568 (Hicri:976) yılında başlanmıştır. Caminin 27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmışsa da ancak II. Selim’in ölümünün ardından 14 Mart 1575’te ibadete açılmıştır. Kesme taştan yapılan cami iç bölümüyle 1.620 metrekarelik, tümüyle 2.475 metrekarelik bir alanı kaplar. Mimarlık tarihinde en geniş mekana kurulmuş yapı olarak nitelenen Selimiye Camii, yerden yüksekliği 43,28 metre olan, 31,30 metre çapındaki kubbesiyle ilgi çeker. Kubbe, 6 metre genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan 8 büyük payeye oturur. Köşelerde dört, Mihrap yerinde bir yarım kubbe merkezi kubbeyi destekler.
Mülkiyeti Sultan Selim Vakfı’ndadır. Bugün şehrin merkezinde bulunan caminin yapıldığı alanda inşasına Süleyman Çelebi döneminde başlanan, sonradan Yıldırım Bayezid’in geliştirdiği Edirne’nin ilk sarayı (Saray-ı elik) ve Baltacı Muhafızları haremi bulunmaktaydı. Bu alandan ‘Sarıbayır’ veya ‘Kavak Meydanı’ diye bahsedilir. 2000 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilen Selimiye Camii ve Külliyesi, 2011’de ise Dünya Mirası olarak tescil edildi.

Haberin Devamı

Oruçta niyet

Orucun geçerli olması için niyet şarttır. Ramazanın her günü için ayrı ayrı niyet edilmesi gerekir. Kalben niyet etmek yeterli olup dille ifade etmek daha değerli kabul edilmiştir. Sabah vakti girmeden önce veya geceden oruca niyet etmek en faziletli olanıdır. Sahura kalkıp yemek ve içmek de niyet yerine geçer. Kişi sahura kalkmamış olsa bile sabah bu bilinç içinde ise niyetli sayılır.

Bir soru bir cevap:

Akşamleyin yatmadan önce yemek yiyip oruç tutmaya niyet eden kişi gece uyandığında henüz imsak vakti girmeden yemek yiyebilir mi?
“İmsak”, sabah namazının girişini ve orucun başlama vaktini ifade eder. Oruç tutacak kişinin bu andan itibaren yeme içmeye son vermesi gerekir. Ancak, oruca niyet zamanı ile oruca başlama zamanının çakışması şart olmadığı için daha önceden de niyet edilebilir. Dolayısıyla yatmadan önce yemek yiyip oruç tutmaya niyet eden kişi, geceleyin uyandığında imsak vaktine kadar yiyip içebilir.

Haberin Devamı

Allah’ın merhameti


Bir gün fakir bir kadın Hz. Âişe’nin evine gelir. Sırtında iki çocuğu vardır. Hz. Âişe ona üç hurma verir. O da çocuklarına birer hurma verip ötekini ağzına götüreceği sırada çocuklar onu da isterler. Kadıncağız elindeki hurmayı ağzına atmayıp onlara paylaştırır. Bu fakir kadının merhametine hayran kalan Hz. Âişe, gördüklerini Allah’ın Elçisi’ne anlatınca Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Bu şefkati sebebiyle, Allah Teâlâ o kadına mutlaka cenneti vermiş veya onu cehennemden âzât etmiştir.”

Bir âyet

Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükafat vaat etmiştir. (el-Feth 48/29)

Haberin Devamı

İftar duası

“Allahım! Senin rızân için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin”

Sorularınız için: kyasaroglu@gmail.com