08.07.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Gülden Öktem
Yaklaşık 20 yıldır Boğaziçi Üniversitesi’nde Art of Animation adlı çizim dersleri veren, sınıfa girdiği andan itibaren öğrencileri başına üşüşen ve çizim masasının etrafı arı kovanına dönen, çizgi roman dünyasının efsaneleşen ismi Galip Tekin’in dün yaşamını yitirdiği öğrenildi.
‘Üstüne para vereyim’
1958 yılında Konya’da doğan ve eğitimini burada alan Tekin, bir süre kentin sinema salonlarında makinistlik yaptı. Oğuz Aral döneminde okulu bırakıp Gırgır dergisine girdi. “Akademiyi kazandım ama gidemedim. Bir gün rahmetli Oğuz Aral bana ‘Sana akademide çizgiyi öğretiyorlar mı’ diye sordu. Orada çizgi filan öğretmiyorlardı. Oğuz Ağabey ‘Bak burada üç dergi var, bırak akademiyi ben sana hem çizgi çizmeyi öğreteyim hem de üstüne para vereyim’ dedi. Öyle başladık” diye anlatıyordu süreci.
Tekin’in zamanla mizahtan uzaklaşan çizgileri bilimkurguya yaklaşmaya başladı. Gerilim, korku, aşk, şehvet, ihtiras ve cinayet öğelerine ağırlık veren çizer, bir söyleşisinde bilimkurguya yaklaşmasını şöyle anlatıyordu: “Ben kurgubilime mecburiyetten başladım. 12 Eylül Darbesi’nde her şey yasaktı. Bizim en büyük beslenme kaynağımızsa politikacılardı. O da yasaklanınca derdimizi kurgubilimle anlatmaya başladık. Ben o dönemde inanılmaz işkence hikâyeleri çizdim ama tümü başka bir gezegende geçiyordu. O zaman da kimse bilmiyordu.”
Aral ile tersleşme
Çolaklar, topallar, ucubeler, çirkinler, tekinsiz sokaklar, kâbus dolu evler öykülerinde hep baş köşedeydi. Dönemin en çok satan mizah dergisi Gırgır’daki ‘farklı’ çizgisiyle kendisine has bir okur kitlesi edinen efsane çizer; Moebius, Hugo Pratt, Manara ve Serpieri’den etkilendiğini hiç gizlemedi. Tarzından dolayı Oğuz Aral ile karşı karşıya geldiğini verdiği röportajda, “Türkiye’de Batılı tarzı benimseyip ilk çizenlerden biri bendim ve Oğuz Aral, kendi yayınında böyle bir tarzı istemiyordu. Bugünlerde fantastik olan popüler olsa da, o zaman çok zor kabul görüyordu” diye aktarıyordu. Gırgır’ın karikatür ve mizah ağırlığının çizgi romana doğru evrilmesinde ağırlığı olan Galip Tekin; Hortlak, Penguen ve Uykusuz dergilerinde de kendine has stiliyle genç neslin gönlünde taht kurdu. Fakat teknolojiyle ilişkisi hep sınırlıydı: “Hayatta bilgisayara elim değmedi. Çizerken tek teknolojim buzdolabı. ”
Marsilya - Provans 2013 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında düzenlenen edebiyat projesi ‘Akdeniz’den Gerçek Hikâyeler’de, Galip Tekin Türkiye’yi ‘Yaşama’ adlı öyküsüyle temsil etti. 2012’de bir televizyon kanalı için ‘Acayip Hikâyeler’ adlı dizi için kalem oynattı. ‘Tuhaf Öyküler’ adlı iki ciltlik serisi çizgi roman müdavimlerine bıraktığı en büyük miraslarından biri.
‘Gerçek hikayeleri paralel yaşamak’
Tekin, çıkan bir gazete yazısında iyi çizmenin önemini şöyle vurguluyordu: “Her hikâyeyle birlikte, o hikâyeyi çizerken neler yaşadığını anımsarsın, ama beni en çok üzen, kötü çizilmiş iyi hikâyelerdir. Bunlar tıpkı kötü davranılmış iyi sevgililer gibidir ve ‘Hadi bir daha deneyelim’ der gibi bakarlar sana... Artık daha ustasın, daha az hata yaparsın. Kötü davrandığın iyi kadın ne yaparsan yap affetmez ama hikâyeler öyle değildir. Biz hikâyelerimizi de, sevdiğimiz kadınları da kendimiz yaratırız. Aralarındaki tek fark kadınlara değil ama hikâyelere kendimizi affettirebiliriz. Aslında buna kısaca gerçekle hikâyeleri paralel yaşamanın dangalaklığı denebilir.”