Gündem Mersin’in tek talebi huzur!

Mersin’in tek talebi huzur!

05.01.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Mersin’de şiddet ve terörün geride kalması çağrısı yapan vatandaşlar, ölümün sıradanlaştığından yakınıyor... Mersin Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yaşar Erjem ise halkın artık şiddet istemediğini söylüyor

Mersin’in tek  talebi huzur

Mersin 1980’li yıllardan itibaren Güneydoğu ve Doğu Anadolu’dan yoğun göç almış bir kent. Kentteki kozmopolit yapıyı oluşturan bu nüfus ise, özellikle kentin kuzeyi ve doğusundaki mahallelerde yaşıyor. 90’lı yıllardan itibaren bölgenin en büyük yerleşim yerlerinden biri olan Akdeniz’in liman ve ticaret kenti Mersin, son dönemde üzücü bilançolar ortaya çıkaran terör saldırılarına tepkili. Sokaklarda hemen herkesin ise tek bir talebi var; huzur.
Yaşanan kayıpların bir an önce durması gerektiğini belirten avukat Şenol Andın, geleceğe dair endişeli olduğunu söylüyor. Her şeye rağmen vatandaşlık bilincinin oluşturulması gerektiğini düşünen Andın, “Kamu kaynakları daha verimli kullanılabilir. Yaşanan terör saldırıları ve kayıpları önleyecek tedbirlerin yanı sıra vatandaşların bilinci de önemli. Geleceğe dair çok ümitli değilim ancak sağduyu ve huzuru kim istemez? Artık kayıp haberlerini duyduğumuzda bir kanıksama da söz konusu. İstanbul’da, Kayseri’de patlayan bombalar vatandaş olarak bizim belki birkaç saat bile gündemimizde kalmıyor. Bu bakış açısını değiştirmek gerekiyor” diyor.

‘Şiddet çağ dışı yöntem’

Mersin kent merkezindeki Cumhuriyet Meydanı’nda konuştuğumuz Muammer Yancı ise, herkesin konuşarak kendini ifade edebilmesi gerektiğini söylüyor. Yancı, “Ölümle ve şiddetle kendini ifade ediş biçimi çağ dışı bir yöntem. Terör örgütlerinin saldırıları sonrası toprağa düşenler gencecik insanlarımız. Ölüm kimseye bir şey kazandırmayacağı gibi ocakları söndürüyor. Ben Türkiye’nin bu zor günleri de belki bedel ödeyerek de olsa atlatacağı kanısındayım. Bunu başarmak zorundayız” diyor.

Televizyonda haber bültenlerini dahi izlerken içinin yandığını belirten Hülya Solmaz ise, hiç olmazsa yiten canların anısına bir arada olunması gerektiğini düşünüyor. Solmaz, “Türkiye’nin herhangi bir noktasındaki acı hepimizi ilgilendiriyor. Bizler bu ülkenin vatandaşlarıyız. Ancak artık ölüm ve saldırı haberleri almak istemiyoruz. Yöneticiler başta olmak üzere herkes sağduyulu davranmalı” ifadelerini kullanıyor.

Mersinli balıkçı Kemal Emiroğlu da teröre tepkili: “Türkiye’nin silkelenip kendine gelmesi gerekiyor. Sağduyu ve barışın gelmesi için kaybedecek bir dakika bile yok.”

Ahmet Solmaz ise ülke olarak yeni bir başlangıca ihtiyaç duyduğumuzu belirterek, “Bazen yeni bir sayfa açmak gerekir. Ben ülke olarak şu an tam da böyle bir süreçte olduğumuzu düşünüyorum. Yapılacak tek şey sağduyulu olmak. Daha fazla kayıp yaşamamak için bir arada olmaktan başka çaremiz yok” sözlerini kullanıyor.

MERSİN ÜNİVERSİTESİ’NDEN PROF. DR. ERJEM:

‘Halk şiddet istemiyor’

Mersin Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yaşar Erjem, artık halkın şiddet istemediğini söyledi. Çok iyi niyetlerle ve büyük umutlarla başlatılan ve tarihsel anlamı olan çözüm sürecinde önemli adımlar atıldığını belirten Erjem, “Güneydoğu’da deyim yerindeyse bir bahar havası yaşanıyor ve bu hava tüm Türkiye’ye de yansıyordu. Sonuçta çözüm süreci bitti. Terör ve şiddet anlamında eskiye döndük. Ancak, bu süreç tüm Türkiye ve bölge halkı üzerinde bana göre bir zihniyet dönüşümü yarattı. Toplumun yıllarca tartıştığı siyasi çözüm konusunda adımlar atılmıştı. Eksikleri de olsa halk bunu gördü. Bu bence önemli bir tecrübedir. Bu tecrübe, PKK’nın 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası başlattığı, yıllarca Türkiye’yi tehdit eden ‘halk ayaklanması’ stratejisini de anlamsız kıldı. Bölge halkı Suriye’de yaşananları da görerek bu stratejiyi büyük çoğunlukla desteklemedi. Halkın bu tutumunda Türkiye’deki toplumsal bütünleşme ve modernleşme süreçlerinin de etkisi göz ardı edilemez” diye konuştu.
Toplumu saran şiddet sarmalını yaratan iç ve dış dinamikler olduğunu belirten Erjem şöyle devam etti:
‘Samimi siyaset şart’
“İç dinamikler bu sorunun siyaset yöntemiyle, uzlaşma ve diyaloğa dayalı çözülememesi ekseninde tüm aktörler ve yaşananlarla ilişkili. Türkiye’de toplumsal zemin temelli, realist ve demokratik siyaset geleneği maalesef yok. İdeolojik, toplumu araçsallaştıran bilim dışı bir siyaset var. Bu siyaset duygusal ve hamaset yüklü. Ortadoğu’da yaşananların da önemle takip edilmesi gerekiyor. Suriye’nin parçalanma süreci ve bu süreçle ilişkili senaryolar bana göre Kürt siyasetinin hedef büyütmesine neden oldu. Bu hedef büyütme Kürt sorununda yeni boyut ortaya çıkardı. Ortadoğu’da yaşananlar başta ABD olmak üzere emperyal güçlerden ayrı düşünülemez. Realist, sorumlu ve samimi siyasete ve bu siyaset benimseyen cesur aktörlere ihtiyaç var.”

BİTTİ