Ünlü insanların en bilinmezi: Jackie

73. Venedik Film Festivali’nde dün ‘No’yla Oscar adaylığı kazanmış Şili’nin önemli sinemacılarından Pablo Larrain’in ilk İngilizce filmi ‘Jackie’, yarışma kapsamında izleyiciyle buluştu. Jacqueline Kennedy’yi Natalie Portman’ın canlandırdığı film, John F. Kennedy’nin suikastta hayatını kaybetmesinden sonra başlıyor.

Çok parçalı

Jacqueline Kennedy’nin bir gazeteciye verdiği söyleşinin etrafında şekillenen yapı, suikastın kendisine ve cenaze töreni hazırlığı başta olmak üzere sonrasındaki birkaç güne odaklanıyor. Çok parçalı bir yapıyla Amerikan tarihinin dönüm noktalarından birini Jacqueline Kennedy’yi odağına alarak anlatan Larrain, düz ve basit bir biyografiden oldukça uzak duruyor. İlk İngilizce filmini, Portman gibi bir yıldızla çekmesine rağmen izleyicilerinin ‘El Club’, ‘Port Mortem’ ve ‘No’dan bildiği tek bir yanıt vermeyen, izleyiciye alan açan sinema anlayışını korumayı başarıyor. Basit bir portre sunmaktan kaçınıyor. Larrain, filmin Venedik’teki basın toplantısında filme dahil olma sebebini şöyle anlattı: “Darren Aronofksy’den davet sonucu dahil oldum. Darren Berlin’de jürideydi ve benim de ‘El Club’ adlı filmim vardı yarışmada. ‘Jackie’nin senaryosunu çok güzeldi. Başkan Kennedy öldüğünde Jacqueline Kennedy yanındaydı ve onun bakış açısından bakma fırsatı sunuyordu. Ayrıca ilk kez kadın bir karakterin bakışından bir film çektim” diye konuştu. Portman ise basın toplantısındayken “Kamu önündeyken ve kendi kendineyken hallerinin farklı olduğunu arşiv kayıtlarından fark ettik. Bunun üzerine düşündük. Çelişkinin bu olduğunun farkındaydık” dedi.

Larrain, filmin kurmaca yönüyle ilgili “Arşiv kayıtları var ama kapalı kapılar ardında olanlarla ilgili bir kurmaca yarattık. Bence Jackie, çok gizemli ve ünlü insanların en bilinmezlerinden biriydi. Bu yüzden paradoks, gizem ve duygularla ilgilenen sinema için çok uygun bir kişilikti, duyguları takip eden bir yapıyı takip ettik,” dedi.

Malick’ten belgesel

Önceki gün yarışmada gösterilen ve eleştirmenleri ikiye bölen bir film ‘A Girl Walks Home Alone at Night’la dikkat çekmiş Amerikalı yönetmen Ana Lily Amirpour’un imzasını taşıyan ‘The Bad Batch’di. Film, George Miller’ın yarattığı ‘Mad Max’ dünyasını neredeyse birebir ‘ödünç alarak’ şiddet dolu bir yaşam savaşını tasvir ediyor. Ancak ‘A Girl Walks Home Alone at Night’ ve ‘The Bad Batch’in ortaya koyduğu tablo, Amirpour’un belli yönetmenlik becerilerine sahip olsa da, yaratıcı olarak öykünmelerin ötesine geçmekte zorlandığını gösteriyor.

Usta yönetmen Terrence Malick ise kurmaca filmlerine sorduğu yaratılış, aile ve insanın dünyadaki yeriyle ilgili sorulara bu kez ‘Voyage of Time: Life’s Journey’ adlı belgeselle yanıt arıyor. Film, Malick’in uzun süredir çektiği görüntülere özel efektlerle yaratılmış doğa görüntülerin eşlik ettiği bir belgesel. Meditatif bir etkisi olan film, yeryüzünün ortaya çıkışını, insanın evrimini orman ve hayvanların görüntüleriyle anlatıyor ve hikâyeyi modern hayata kadar getiriyor.