Gündem ‘Vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi’

‘Vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi’

14.02.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Çıraklık yaparken kolunu kaybetti ama yılmadı. Dünyaca ünlü bir doktor olan Prof. Dr. Agop Kotoğyan, namıdiğer ‘Kolsuz Agop’ 41 yıl çalıştığı hastanede hayata veda etti.

‘Vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi’

Türkiye’de cinsel yolla bulaşan hastalıklar kürsüsünü ilk kuran kendisine ait ilaç formülleriyle birçok hastayı iyileştiren cildiyeci Prof. Dr. Agop Kotoğyan 79 yaşında hayatını kaybetti. Doğduğu ve 41 yıl çalıştığı hastanede yaşama gözlerini yuman Kotoğyan, güçlüklerle dolu çocukluk yıllarında çalıştığı gümüş atölyesinde bir kolunu kaybetmişti. Tıp dünyasında ‘Kolsuz Agop’ ismiyle nam salan Prof. Kotoğyan, yurt dışından gelen sayısız teklife niye hayır dediğini şu sözlerle anlatmıştı: “Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir.”

Haberin Devamı

4 ayda Almanca

Hekim ve hoca olarak 40 yılı aşkın süredir hizmet verdiği Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde bir süredir tedavi altında olan Prof. Dr. Agop Kotoğyan’ın ölümünü CHP İstanbul Milletvekili Selina Doğan, Twitter hesabından, “Ülkemizin yetiştirdiği en kıymetli dermatologlardan biri olan Prof. Dr. Agop Kotoğyan’ı namıdiğer ‘Kolsuz Agop’u’ kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. ‘Asdvads hokin lusavore.’ Toprağı bol olsun” sözleriyle duyurdu. Prof Kotoğyan, önümüzdeki cuma günü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde düzenlenecek törenin ardından Cumartesi günü, Kumkapı Meryem Ana Kilisesi’nde gerçekleşecek cenaze merasimiyle son yolculuğuna uğurlanacak.

Türkiye’nin önemli cilt uzmanlarından olan Prof. Kotoğyan ardında sıradışı bir yaşam hikayesi bıraktı.. Aslen Yozgat Madenli olan Kotoğyan, 1939’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde dünyaya geldi. Samatya’da ikamet eden ve ailesine yardımcı olmak için henüz ilkokuldayken çıraklık yapmaya başlayan Kotoğyan’ın başına en büyük felaket bu dönemde geldi. Çalıştığı gümüş atölyesinde, elinin tamamı omuzuna kadar presin altında parçalanan Kotoğyan, yine doğduğu hastanedeydi. Doktorlar, ‘Bu çocuk yaşamaz’ dese de o hayata tutunmayı başırdı.

Haberin Devamı

Günlerce komada kaldıktan sonra önce okula gitmek istemedi. Sonra ‘Tek çarem okumak’ diyerek başladığı eğitim hayatını hep derecelerle bitirdi ve Tıp Fakültesi’ni kazanıp okul birincisi olarak doktorluk diplomasını aldı. Doğduğu ve yaralandığında tedavi gördüğü Cerrahpaşa’nın Dermatoloji Kürsüsü’nde asistan olarak göreve başlayan Kotoğyan, 1967’de uzman oldu, 1969’da üniversite tarafından Almanya’ya gönderildi. 4 ay gibi kısa bir sürede Almancayı öğrenen, Hamburg Saar Üniversitesi’nde çeşitli araştırmalar yapan Agop Kotoğyan, bu dönemde tek koluyla mesleğini icra edebilmek tüplerden şırıngaya ilaç çekmeyi, bu ilaçları hastalara enjekte etmeyi öğrenmek için her gece hastanede nöbete kalıyordu.

Portakalla şırınga

Bir yandan portakallara su şırınga edip, bir yandan dikiş dikerek, el hünerlerini geliştirmeyi başaran ünlü doktor, iki yıl içinde kimseden yardım almadan tek başına işlerini yapar hale geldi. Cerrahpaşa’ya dönüşünde doçentlik sınavını başarıyla vererek profesör kadrosuna atanan Kotoğyan, Almanca’dan sonra kendi çabasıyla, Fransızca ve İngilizce öğrenip, dünyanın birçok ülkesinde dersler, konferanslar verdi. Uluslararası tıp dergilerinde 300’ü aşkın makalesi yayımlanan, cilt hastalıkları üzerine iki kitap yazan Kotoğyan, 1975’te evlendiği eşi Suzan Hanım’a emekli olduğu 21 Kasım 2004 günü şöyle seslenmişti: “İki kişiye teşekkür etmiyorum: Biri beni bu yolun başına kadar getiren anam, diğeri beni şu kürsüye kadar çıkaran eşim Suzan. Teşekkür etmiyorum değil, aslında edemiyorum. Çünkü onlara her şeyimi borçluyum.”

Haberin Devamı

Neden gitmedim?

Üsküdar Üniversitesi tarafından 2016 yılında ‘Yüksek İnsani Değer Ödülü’ne layık görülen Kotoğyan, emeklilik sonrası da Osmanbey’deki muayenehanesinde hasta bakmaya devam etti. Türk halkının gönlünde taht kuran Kotoğyan, bir röportajında, yurtdışından gelen sayısız teklife niye hayır dediğini şu sözlerle anlatmıştı: “Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi. Boş başak dik, dolu başak ise eğiktir, derler. Ben hep eğik gezdim şu dünyada. Kibirden nefret ettim. Boş başaklar gibi diklenmedim, caka satmadım, her şeyi biliyorum demedim. Burnumun dikine gitmedim, bilginin ve bilimin ipine sarıldım. İşimi şansa bırakmadım. Çünkü, çok çalıştım ve boşluk bırakmadım.”