Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

TEOG’da ilginç bir soru vardı.
Çok tartışılmasa da dikkati çekti.
Özellikle de hukukçu ve tarihçiler arasında.
MEB’in bakış açısını farklı yorumlayanlar ve bugünle özdeşleştirenler oldu.
Demokrasi, insan hakları ve hukukun temel ilkeleri gibi evrensel değerlerin zamana ve ülkeye göre değişmemesi gerektiğini savunanlar kadar, o günün koşulları çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söyleyenler de çıktı.
Yani ortaokul öğrencilerinin boyunu çok aşan bir tartışma konusu oldu...
TEOG ve benzeri sınavlarda müfredat dışında soru sorulmadığı için testlerde yer alan bilgilerin, müfredatta ve kitapta mutlaka karşılığının olması gerekiyor.
Yani aşağıdaki soru ve cevap da ders kitaplarından alınma.
İşte 2017 TEOG, T.C. İnkilap Tarihi ve Atatürkçülük testi 15. soru:
“Büyük Millet Meclisi’nin açılışından sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Meclis’e karşı ayaklanmalar çıkmıştır. Meclis, bu ayaklanmaları bastırmak için Hıyanetivataniye Kanunu’nu çıkarmış ve İstiklal Mahkemelerini kurmuştur.
Bu bilgiye göre, Meclis’in ayaklanmaları önlemede aşağıdaki ilkelerden hangisine göre hareket ettiği söylenebilir?
A) Eşitlik
B) Bağımsızlık
C) Barışçılık
D) Hukukun üstünlüğü”
Size göre, doğru cevap ne bilmiyorum, seçeneklerden hiçbiri de olmayabilir ama MEB’e göre D şıkkı. Yani “Hukukun üstünlüğü”...
Peki, hukukun üstünlüğü ne anlama geliyor?
Bu konuda, yüzyıllardır süre gelen çok farklı tanımlamalar var ama en yaygın olanı:
Hukukun üstünlüğü, temel olarak, hukukun bir topluluktaki veya ülkedeki yayılmışlığını ve yetkisinin yüksekliğini ifade eder.
Yani her şey bir yana hukuk bir yana denir.
Günün birinde herkesin onun üstünlüğüne ve korumasına ihtiyacı olabileceği vurgulanır...
Aynı soru, bir hukuk fakültesinde, açık uçlu bir soru olarak gelseydi nasıl değerlendirilirdi? Ya da seçenekleri vermeden size sorsaydık cevabı ne olurdu?
TEOG deyip geçmeyin, bakın neler soruluyor, neler düşündürüyor?..
Test dayatması!
MEB ve ÖSYM’nin teste dayalı eleme sınavlarından vazgeçmesi gerekiyor. Çünkü yaratıcılığı köreltiyor.
Öğrencileri, sadece 4-5 seçenek çerçevesinde düşündürüyor ve adeta sınırlar içerisine hapsediyoruz.
Baba, oğluna sormuş:
Yıllardır, ekonomi okuyorsun, söyle bakalım, dolardaki bu tırmanış nereye kadar gider?
Cevap enteresan: Seçeneklerin ne?
İşte böyle bir nesil yetiştirdik.
Ortaya seçenek koyarsanız, cevap veren, yoksa susup oturan bir nesil.
Seçenekli sorularda ise yukarıdaki örnekte olduğu gibi tartışmaların ardı arkası gelmez.
Ucu açık sorularda da sınav kâğıtlarını okuyanların bakış açıları çok farklı olduğu için objektif bir değerlendirmeden söz edilemiyor.
Birçok ülkede, dersi veren hoca ile sınavı yapan hocalar aynı değil.
Bu şekilde adil olmaya çalışıyorlar ama öğrenci sayısı çok, kâğıtları okuyan asistanlar farklı olduğunda, objektiflik kriteri yine irtifa kaybedebiliyor...
Soru hazırlama ve ölçme, değerlendirme tekniği her ne kadar bizde fazla ciddiye alınmasa da başlı başına bir bilim alanı.
Hazırladığınız her sorunun her şeyden önce anlaşılır, doğru ve ölçülebilir olması gerekir.
Oysa ne MEB ne de ÖSYM çok uzun yıllardır, tartışmasız ve iptalsiz bir sınav gerçekleştirebiliyor...
Özetin özeti: Eğitim ciddi bir iş ama maalesef bunu bir türlü anlayamadık. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öğretmenler gününde dile getirdiği gibi!..