Gündem Hz. Peygamber Kur’an’ı Kerim’i nasıl okurdu?

Hz. Peygamber Kur’an’ı Kerim’i nasıl okurdu?

06.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Hz. Muhammed, düzenli bir Kur’an okuyucusuydu. Efendimizin günü Kur’an ile başlıyor, Kur’an ile sona eriyordu. Hz. Peygamber, her gün mutlaka belli miktarda Kur’an okur, bunu da ashabına tavsiye ederdi

Hz. Peygamber Kur’an’ı  Kerim’i nasıl okurdu

Peygamber Efendimiz, Kur’an’ı hayatının her anına yerleştirmiş ve güzel ahlâkı ile canlı bir Kur’an haline gelmişti. Allah tarafından kendisine indirilen Kur’an ayetlerini büyük bir titizlikle okuyor ve ashabına öğretiyordu. Hz. Peygamber, düzenli bir Kur’an okuyucusuydu. Her gün mutlaka belli miktarda Kur’an okur, bunu da ashabına tavsiye ederdi. Efendimizin günü Kur’an ile başlıyor, Kur’an ile sona eriyordu. Sabah namazından sonra Haşr suresinin son ayetlerini, yatsıdan sonra ise Bakara suresinin son ayetlerini okuyor ve okunmasını tavsiye ediyordu. Bunun yanında günlük olarak sürekli okuduğu bazı sureler ve ayetler vardı.

Haberin Devamı

Sözgelimi geceleri Âl-i İmran suresinin son ayetlerini, Ayetü’l-Kürsî, İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini okurdu. Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre, Peygamberimiz bir gece Âl-i İmrân suresinin son on ayetini gözyaşları içerisinde okuduktan sonra, “Bu ayetleri okuyup üzerinde derin derin düşünmeyen kimseye yazıklar olsun!” buyurmuştu. Özellikle ramazan ayında Kur’an’ı daha fazla okurdu.

Ağır ağır okurdu

Resûl-i Ekrem Kur’an’ın ilk muhatabıdır. Bu nedenle onun Kur’an’ı okuyuş şekli müslümanlar için çok önemlidir. Kendisi Kur’an’ı doğru ve güzel bir şekilde okumuş, sürekli olarak ashabını güzel okumaya teşvik etmiştir. Peygamber Efendimiz Kur’ân okuduğunda kelimeler gayet açık bir şekilde anlaşılırdı. Dinleyenlerin daha rahat anlaması ve ezberlemesi için ağır ağır okur ve çoğunlukla her âyetin sonunda dururdu (Buhârî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 29, 30).

Haberin Devamı

Kimi zaman yüksek sesle, kimi zaman da sessizce içinden okurdu. Sesli okurken ancak yanındakiler duyardı. Tatlı ve yumuşak bir sesi olan Peygamberimiz etkileyici ve ahenkli bir okuyuşa sahipti. Ayetlerin arasında bir müddet duraklar, anlamları üzerinde düşünürdü.

Secde ayeti geçtiğinde secde ederdi. Kur’an okurken yapılan dualara Allah’ın karşılık verdiğini belirtir; rahmet ayetlerine gelince dua edip niyazda bulunur, azap ayetlerine gelince Allah’a sığınırdı. Allah’ın yüceliğinden bahseden bir ayete geldiğinde de tesbihatta bulunurdu.

“Hüzünle okuyun”

Hz. Peygamber “Kur’ân hüzünle inmiştir, onu hüzünle okuyun” buyurmuştur. Onun hüznü kimi zaman insanı derinden etkileyen sesine, kimi zaman da tavırlarına yansırdı. “Eğer onlara azap edersen, onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen daima üstünsün, hikmet sahibisin” (el-Mâide 5/118) âyetini bazan namazda bazan da namazın dışında ve çoğu zaman gözyaşları eşliğinde, sabaha kadar tekrar etmişlerdir.

Peygamber Efendimiz okuduğu ayetlerin mesajını anlama ve gereğini yerine getirme sorumluluğunun bilinciyle hareket ediyordu. Nitekim bir gün Hz. Ebubekir’in, “yaşlandın ey Allah’ın elçisi!” demesi üzerine “Beni Hûd, Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’, Tekvîr, Ğâşiye sureleri ihtiyarlattı” buyurdu. Bu sözleriyle adı geçen sûrelerdeki Allah’a ve elçilerine karşı gelmiş olan kavimlerin nasıl helak edildiklerinden, kıyametin dehşetli anlarından, diriliş ve hesap günü ile cennet ve cehennemden bahseden ayetlerin sarsıcı etkisine işaret etmişti.

Haberin Devamı

Manevi güzellik

Hz. Peygamber Kur’an okuyan kimselerin elde edecekleri manevi güzelliklere ve kazanca sıklıkla vurgu yapmıştır. Mahşerde, herkesin kan ter içinde çırpınıp bir kurtarıcı bekleyeceği o dehşetli anlarda, Kur’an’ın kendisini okuyan ve buyruklarına göre yaşayan kimselere sağlayacağı büyük imkândan söz eden Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

“Kıyamet gününde, Kur’an ile onun buyruklarını tutup yasaklarından kaçan mü’minler getirilecekler. Kur’an’ın önünde en uzun iki sûresi, Bakara ile Âl-i İmrân bulunacak. O sırada bu iki sûre, iki bulut gibi görünecek veya aralarında bir nur bulunan iki siyah gölgeliği andıracaklar, yahut bu iki sûre, kıyamet gününde sahiplerini savunmak üzere saf bağlayıp kanat germiş iki kuş sürüsü gibi gelecekler.” (Müslim, “Müsâfirîn”, 253; Tirmizî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 5).

Haberin Devamı

Pertevniyal Valide Sultan Camii

İstanbul Aksaray da dört yol ağzında bulunan Pertevniyal Valide Sultan Camii, Sultan II. Mahmut’un zevcesi ve Sultan Abdül Aziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından 1871 yılında yaptırılmıştır. Bu caminin yerinde 1871 yılında Kocamustafapaşa Vakfı’nın katibi Hacı Mustafa Efendi tarafından yaptırılan Hacı Mustafa Efendi Camii harap halde iken yıktırılmış ve onun yerine Pertevniyal Valide Sultan Camii yaptırılmıştır. Caminin mimarı İtalyan Monteni’dir. Üslubu ise Çırağan Sarayı’nda olduğu gibi Gotik üslubundan Hint mimarisine kadar, Türk mimari üslubu da dahil olmak üzere çeşitli mimari üslupların karışımından meydana gelmiştir. Kare planlı bu caminin dört köşesinde Hint mimarisini andıran birer kule bulunmaktadır.
Hasta ziyaretinin sevabı büyüktür
Bir gün Ebû Mûsa el-Eşarî isimli sahabî Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan’ı hastalığı dolayısıyla ziyarete gitmişti. Hz. Ali ona: “Hasta ziyareti için mi yoksa görüşmek için mi geldin?” diye sordu. Ebû Mûsa: “Hasta olduğu için ziyarete geldim” dedi. Bunun üzerine Hz. Ali ona şunları söyledi: “Allah Resûlü’nden şunları duydum: Bir kimse bir müslüman kardeşini hasta olduğu için ziyarete giderse, oraya varıp oturana kadar cennet bahçesinde yürümüş gibi olur. Hastanın yanına oturunca, Allah’ın rahmeti onu kuşatır. Eğer hasta ziyaretine sabah gitmişse, yetmiş bin melek akşama kadar onun bağışlanması için Allah’a yalvarır. Şayet hasta ziyaretine akşam gitmişse yine yetmiş bin melek sabaha kadar onun bağışlanması için Allah’a yalvarır”.
Allah’ın merhameti
Ömer b. Hattab anlatıyor: “Peygamberimiz’in huzuruna bir takım esirler getirilmişti. Bunların içinde emzikli bir kadın vardı. Çocuğunu kaybetmiş, göğsüne biriken sütü esirler arasındaki çocuklara emziriyordu. Esirler arasında kendi çocuğunu bulunca hemen onu alıp bağrına bastı ve derin bir sevgi ile çocuğunu emzirmeye başladı. Bu şefkat ve sevgiyi görünce Peygamberimiz bize: “Şu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?” buyurdu. Biz de: “Hayır ya Rasulellah, atmaz.” dedik. Bunun üzerine Peygamberimiz: “İşte Allah kullarına bu kadının çocuğuna olan sevgi ve şefkatinden daha merhametlidir.” buyurdu (Buhârî, Edeb, 18).
Yrd. Doç. Dr. Kâmil Yaşaroğlu sorularınızı cevaplıyor
Ücretlilere zekat verilebilir mi?
İslâm’da zekat ve fitrenin, kişilerin sınıf ve meslek gruplarına bakılmaksızın, kimlere verilip verilemeyeceği açıkça belirlenmiştir. Bu itibarla, belli bir geliri olduğu halde, bu geliriyle asgari temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve başka bir mal varlığı da bulunmayan kişilere zekat verilebilir.
Araç-gereç için zekat gerekir mi?
Sanat ve mesleğin yerine getirilmesi için gerekli olan araç-gereç, makine ve malzemeler, aslî ihtiyaçlardan olup bunların zekatının verilmesi gerekmez. Ancak kendi mesleğinin icrası için değil de ticaret için üretilen veya ticari araçla alınıp satılan araç-gereç ve malzemelerin zekatının verilmesi gerekir.
Hz. Peygamber’den bir dua
Allah’ım! Senden dinimde kararlı olmayı, doğruluk yönünde çaba gööstermeyi istiyorum. Nimetine şükretmeyi, hoşnutluğunu kazanacak şekilde sana ibadet etmeyi istiyorum. Dilimin doğru söylemesini, kalbimin eğriliklerden uzak olmasını istiyorum. Allah’ım! Senin bildiğin bütün kötülüklerden sana sığınıyorum. Bildiğim tüm iyilikleri senden istiyorum.
Bir ayet
Onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isterler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler (Âl-i İmrân 3/135).
BİR HADİS
Her kim helal ve temiz kazancından bir sadaka verirse ki Allah ancak temiz olanı kabul eder- onu sanki Rahmân’ın avucu içine koymuş gibi olur. Allah o sadakayı sizden birinizin tayını ya da buzağısını itina ile büyütüğü gibi büyütür de sonunda o bir dağ gibi olur (Muvatta, Sadaka, 1).