Gündem İ’tikâf, köklü bir gelenektir

İ’tikâf, köklü bir gelenektir

07.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

İ’tikâf, ibadet amacıyla belirli bir şekilde, bir süre camide kalmak demektir. Hz. Âişe, Peygamber Efendimiz’in ramazanın son on gününde i‘tikâfa girdiğini, bu adetine vefatına kadar devam ettiğini ifade etmiştir

İ’tikâf, köklü  bir gelenektir

Peygamber Efendimiz’in ramazan ayında yerine getirdiği ibadetlerden biri de itikâfdır. İ’tikâf, ibadet amacıyla belirli bir şekilde camide kalmak demektir.
Allah’a tam bir teslimiyet içerisinde ibadet yapmak amacıyla zamanının belirli bir kısmını ayırması ve bu esnada meşrû bile olsa her türlü nefsânî ve şehevî arzulardan uzak durması kişinin manen olgunlaşması için önemli vesilelerden biridir. Zorunlu ibadetlerin yanı sıra nâfile ibadetler de bu konuda önem taşımakta, dinî duygu ve düşüncenin yoğun bir şekilde yaşandığı, mümkün olduğu ölçüde maddî ilgilerden uzaklaşarak yüce yaratıcıya yönelinen bir ortam insana derin bir mânevî ufuk ve imkân sunmaktadır.
Bu bakımdan i‘tikâf yalnız İslâm ümmetine has bir ibadet olmayıp vahiy geleneğine sahip hemen bütün dinlerde çeşitli şekillerde gerçekleştirilen köklü bir gelenektir; İslâmî öğreti içinde de Hz. İbrâhim ve oğlu İsmâil zamanından beri devam edegelen bir sünnet olarak bilinir.

Niyet etmek şart
Hz. Âişe Peygamber Efendimiz’in ramazanın son on gününde i‘tikâfa girdiğini, bu adetine vefatına kadar devam ettiğini ifade etmiştir (Buhârî, “İ’tikâf”, 1). İ‘tikâfın sahih olabilmesi için i‘tikâfa giren kimsenin cünüplük, hayız ve nifas gibi hallerden temizlenmiş bulunması ve i‘tikâf için niyet etmesi şarttır. İ‘tikâf camide yerine getirilir.
Hanefî mezhebine mensup alimler kadınların evlerinin uygun bir yerinde i‘tikâfa girmelerini tercih etmiştir. Bir adaktan dolayı değilse i‘tikâf ramazanda ve ramazan dışında olabileceği gibi belirli bir süreye de tâbi değildir. İ‘tikâf niyetiyle camide birkaç saat veya birkaç gün kalmak yeterlidir. İ‘tikâfta bulunan kimse abdest ve gusül gibi tabii ihtiyaçları için dışarı çıkabilir.

Ayrı bir önemi var
İ‘tikâfa giren kimsenin gücü yettiği kadar namaz kılması, Kur’an okuması, istiğfar etmesi, dua ve niyazda bulunması, kelime-i tevhid ve tekbir getirmesi, Allah’ın varlığı, birliği, kudreti hakkında düşünceye dalması, gereksiz şeyler konuşmaması, başta Hz. Peygamber’in hayatına dair kitaplar olmak üzere dinî-ilmî eserler okuyarak vaktini değerlendirmesi faziletli görülmüştür. İ‘tikâfa özellikle ramazan ayının son on gününde girilmesi Kadir gecesini de ihya etme fırsatı vereceği için ayrı bir önem taşır. Hz. Âişe, “Resûl-i Ekrem ramazanın son on gününde ibadet için yoğun bir gayret içine girer, gecesini ihya eder ve ibadet için aile fertlerini uyandırırdı” demiştir. (Buhârî, “Fazlu leyleti’l-Kadr”, 5)
Allah’a odaklanma
İ’tikaf; kalben, aklen, ruhen ve bedenen Allah’a odaklanma halidir. Günübirlik meşgaleler içinde boğulup kalan insanın kendine çeki düzen verme gayretidir. Modern dünyanın giderek artan meşguliyetleri nedeniyle herkes vakit ve fırsat bulup on gün süreyle İ’tikafa girme imkanına sahip değil.
Ancak gönlünde İ’tikaf sevgisi ve arzusu olan her müslüman için bir saat veya yarım saat; hiç olmazsa birkaç dakika da olsa bir camide itikaf niyetiyle bulunma ve sevabına nail olma fırsatı vardır. Yeter ki, camiye girerken İ’tikafa niyet edilmiş olsun. Böylece Allah’ın evinde kısada olsa ona layık bir misafir olarak bulunmanın heyecanını yaşama imkanına kavuşabiliriz.

Haberin Devamı

Bir ayet

“Bu Kur’an, bütün insanlığa yöneltilen açık bir mesaj, Allah’a karşı gelmekten sakınanları da doğru yola götüren bir rehber ve öğüttür.” (Âl-i İmran, 3/138)

Şehzade Camii

Şehzade Camii (Şehzade Mehmet Camii ya da Şehzadebaşı Camii olarak da bilinir), İstanbul’un Fatih ilçesinde yer alan ve Mimar Sinan tarafından yapılan cami. I. Süleyman tarafından Saruhan Sancak Beyi iken 1543’te 22 yaşında ölen oğlu Mehmed adına yaptırılmıştır. Camiyi 1543-1548 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırttı. Mimar Sinan’ın “çıraklık eserim” dediği camidir. Caminin 18.42 metrelik kubbesi 4 büyük yarım kubbeye yaslanır. Şadırvan avlusu 12 sütunda 16 kubbelidir. İkişer şerefeli çift minaresi vardır. İmaret ve medrese, tabhane ve türbeler cami bahçesinde ve arka sokaktadır.

Haberin Devamı

BİR HADİS
Allah kulunun tövbesine şöyle sevinir: Bir kişi tehlikelerle dolu çölde yolculuğa çıkmıştır. Yiyeceği, içeceği ve yolculuk sırasında işine yarayacak her şeyi bineğinin üzerindedir. Fakat onu kaybeder. Aramaya koyulur fakat bulamaz. Gücü kesilir ve artık ölümün geldiğini düşünmeye başlar. Hiç olmazsa bineğimi kaybettiğim yere gideyim de orada öleyim der. Oraya vardığında yorgunluktan halsiz düşer ve uyuyakalır. Bir süre sonra uyanır. Bir de ne görsün, yiyeceği, içeceği, yolculuk için lazım olan her şeyi üzerinde olduğu halde bineği yanı başında durmaktadır. İşte bu kişi nasıl sevinirse allah da kulunun tövbesine ondan daha çok sevinir (Tirmizî, Kıyâme, 49)

Bir sözü mü saklayamadın?

Sahabeden sonraki neslin büyüklerinden Hasan-ı Basrî’ye bir kişi gelerek şöyle dedi: “ Falan kişi senin hakkında kötü şeyler söylüyor”. Bunun üzerine aralarında şu konuşma geçti:
“-Sen onu nerede gördün?”
“-Evinde misafirdim.”
“-Misafirlikte ne yedin?”
“-Şunları şunları yedim”.
“-Ey namert adam! Bu kadar yemeği karnında sakladın da bir sözü mü saklayamadın? Eğer doğru söylüyorsan benim onunla dört işim vardır: Dilimle ondan şikayet etmem, kalbimden ona kin tutmam, dünyada ve ahrette ona hasım olmam, hak talep etmem. Onunla cennete girmek isterim. Şimdi kalk, getirdiğini geri götür. Söz getiren, söz götürücü olur. Ben hakkımı helal ettim, sen de git ondan helallik al”.

Haberin Devamı

Hz. Peygamber’den bir dua
?
Allah’ım! Senden dinim ve dünyam, malım ve ailem hakkında af ve afiyeti dilerim. Kusurlarımı ört ve beni tehlikelerden emin kıl. Önümden, arkamdan, sağımdan ve solumdan gelecek tehlikelere karşı beni koru.
?

Yrd. Doç. Dr. Kâmil Yaşaroğlu sorularınızı cevaplıyor

Kul hakkı konusunda müslüman ile gayri müslim arasında fark var mıdır?

İster müslüman ister gayri müslim olsun başkasının hakkını üzerine geçirmenin vebal ve sorumluluğu çok ağırdır. Helalleşmek daha zor olacağı için gayri müslimin hakkına tecavüzün sorumluluğu daha önemlidir. Müslüman olsun ya da olmasın dünyada ödenmeyen veya helallik alınmayan hakkın karşılığı ahirette sorulur.
Bu bakımdan bir başkasının üzerimize geçmiş haklarını kendilerine iade etmek, ölmüşlerse varislerine vermek veya onlarla helalleşmek gerekir. O da mümkün değilse müslümanın hakkı için fakirlere veya bir hayır kurumuna sadaka vermek, gayri müslim için de kuma yararına olan bir işte harcamak suretiyle hayatta iken kul hakkı sorumluluğundan kurtulmak gerekir.

Haberin Devamı

Türbelere adak yapmak caiz midir?

Allah rızsanı kazanmak düşüncesi olmaksızın adakta bulunmak doğru olmadığı gibi bazı türbe ve ölüler için yapılan veya türbelere mum ve kandil yağı almak gibi adaklar da batıl ve haramdır. Çünkü adak bir manada ibadettir. İbadet ise sadece Allah’a yapılır. Bu nedenle kullardan özellikle ölülerden birine adakta bulunulması caiz değildir. Zira ölüler hiçbir şeye malk olmadıkları gibi tasarruf yetkisinden de mahrumdurlar.

Ev veya araba aldığımız zaman kurban kesmemiz gerekir mi?

Ev veya araba almak kurban kesmeyi gerektirmez. Ancak bu konuda adak yapılmışsa adağın yerine getirilmesi gerekir veya elde edilen bu nimetlerden dolayı Allah’a şükür için şükür kurbanı kesilebilir. Ayrıca böyle bir nimetten dolayı kurban kesip fakirlere dağıtmanın muhtemel bir takım kaza ve belaların def’ine vesile olacağı umulur.

Yazarlar