Kültür Sanat İnsanın geçiciliğine adanmış öyküler

İnsanın geçiciliğine adanmış öyküler

16.01.2010 - 20:42 | Son Güncellenme:

Kerem Işık, “Aslında Cennet de Yok”ta hayatın rutin koşuşturmacasında göze çarpmayan ayrıntıları sıradan görüntüsünden çıkararak, incelikli bir dille okuyucuya sunuyor.

İnsanın geçiciliğine adanmış öyküler

Kimi zaman kalabalıkların ortasında kimi zaman da dört duvar arasında yalnızlığınızla baş başa kaldığınızda ayrıntılara takılıp iç sesinizle yüzleşir misiniz hiç? Ya da iç sesinizle yüzleşirken kendi kendinizle konuştuğunuzun farkına varır mısınız? Okuyucunun bu farkındalığa varması amacıyla kaleme alınan 18 öyküden oluşan “Aslında Cennet de Yok”ta günlük hayatın sıradanlığında insanoğlunun kendi iç sesiyle yaşadığı hesaplaşmalar, abartılı söz oyunlarına başvurulmadan sade bir dille okuyucuya aktarılıyor.
Öyküleri kitap-lık, Özgür Edebiyat, Notos Öykü, Eşik Cini gibi çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanan ve serbest çevirmenlik yapan Kerem Işık, ilk öykü kitabında odaklandığı konuyu ve meselesini kimi zaman çok kimlikli bir parçalılıkla, kimi zaman da sıradan insana yönelen bir sesin dikkatiyle ele alıyor.
Yazar, duygulu ve düşünceli karakterlerin naif ses perdesinde kalarak, deli dolu öfkesini farklı mekânlarda, zamanlarda geçen öykülerinde dile getiriyor. Popüler kültürle birlikte şekil alan hayatlarda modern insanın geçmiş ve gelecek arasında takılı kalarak içinde bulunduğu anı, dolu dolu yaşayamamasını da eleştiren Kerem Işık, özellikle “Bu Bir Oyun Bir Oyun mu Bu” ve “Delilik Bu” öykülerde günümüzün komşuluk ilişkilerine değiniyor. İnsanın geçiciliğini kavramış bir dünya görüşüyle kurgulanan kitapta, hiç durmadan nereye gitmesi gerektiğini düşünüp de hiçbir yere gidemeyen öykü kahramanlarının sorunları dikkat çekiyor.

Yalnızlığın esir aldığı hayatlar
“Aslında Cennet de Yok”ta okuyucu, içsel bir itki sonucu katıldığı felsefe seminerinden sıkıldığı için kendisini klozetin üzerinde olur olmaz ayrıntılara takılı bir halde düşünürken bulan, bir taraftan barda içkisini yudumlarken diğer taraftan geçmişini sorgulayan, etrafından geçen insanların da düşüncelerini okumaya çalışan ve her sabah otobüse binerken aynı suratları görmek zorunda kalan öykü kahramanlarının iç dünyasına misafir oluyor.
“Geçip Giden Tüm Gülüşlerde” adlı öyküde işten, güçten, ödenmesi gereken faturalardan, yarım kalmış sevdalardan bunalan insanların gülmeye hasret kalmaları, “Tek Bir Fırça Darbesi”nde ise sırtlarında küçük bir çocuğun kırık hayallerini taşıyan insanların kayıp giden geçmişleriyle yüzleşmeleri anlatılıyor.
Kitap, kendi yalnızlıklarıyla yaşamaya alışmış insanların ruh âlemine kapı aralıyor: “Bir insanın bir diğerine yapabileceği en büyük iyilik ondan uzak durmaktır, diyorum kendi kendime. Hoşuma gidiyor. Gülümsüyorum. Oysa biliyorum; milyonlarca ve milyonlarca insanla çevriliyken bu asla mümkün değil. Biri olmasa öbürü oluyor. Gömleğini pantolonunun içine sokan adam olmasa oğlunu bekleyen yaşlı kadın oluyor. Bu hep böyle.”

Sessizliğe duyulan özlem
Öyküleri peşi sıra okurken, olaylara ön yargılarla yaklaşan insanların konuşurken birbirlerini dinlemediklerine, park ortasında kavga eden sevgililerin kırık kalplerine, yürümeyen evliliklerin arkasında kalan enkaza ve dar sokaklardaki evlerde hapsolmuş insanların düşünce âlemine şahit oluyoruz. Kitapta zamanın hızına yetişememiş öykü kahramanlarının pişmanlıkları ve umutsuzlukları da okuyucuya aktarılıyor.
Herkesin kendisinden bir şeyler bulabileceği kitap, okuyucuyu zihinlerde istemsiz olarak dönüp dolaşan düşünce evrenine doğru bir yolculuğa çıkarıyor.


“Artık hiçbir yer sessiz değil!”
Kitaba adını veren “Aslında Cennet de Yok”ta gürültülü ortamlarda yaşamaya alışmış modern insanın her şeyi olağan karşılamasını ve hiçbir şeyden şikâyet etmemesini eleştiren Işık, dünyanın bizi şaşırtacak bir gizi kalmadığından da yakınıyor. Buzdolabı, klima, korna seslerinden ve kahkahalardan rahatsız olan öykü kahramanının iç sesiyle zıtlaşmalarına yer verilen bu öyküde sesliliğe duyulan özlem dile getiriliyor: “En derin sessizlik annemin karnında geçirdiğim dokuz ay boyunca beni sarıp sarmalayan sessizlik olsa gerek. Artık hiçbir yer sessiz değil.”