İstanbul İstanbul'un 100 Hanım Çeşmesi

İstanbul'un 100 Hanım Çeşmesi

16.06.2017 - 11:01 | Son Güncellenme:

.

İstanbulun 100 Hanım Çeşmesi

İstanbul Büyükeşhir Belediyesi (İBB) Kültür A.Ş. tarafından hazırlanan “İstanbul’un 100 Hanım Çeşmesi” kitabında Osmanlı hanımlarına ait 100 çeşme anlatılıyor.
İstanbul Büyükeşhir Belediyesi (İBB) Kültür A.Ş. sarnıçları, kuyuları, çeşmeleri, sebilleri, bentleri, kemerleri, hamamları, şadırvanları, havuzları ve su terazileriyle bir su medeniyeti olan İstanbul’daki hanım eli değmiş 100 çeşmeyi tek kitapta topladı. Esma Sultan’dan Bezmiâlem Valide Sultan’a, Mihrişah Sultan’dan Mahpeyker Kösem Valide Sultan’a, Safiye Sultan’dan Nurbanu Sultan’a hayırda yarışan Osmanlı hanımlarına ait 100 çeşme “İstanbul’un 100 Hanım Çeşmesi” adıyla, İstanbul’un 100’leri serisinin 84’üncü kitabı olarak okuyucu ile buluştu. Kitap mimarlık ve tarih meraklılarına kaynak olma özelliği taşımasının yanısıra, hayırseverlikte yarışarak İstanbul’a muhteşem abideler kazandıran Osmanlı hanımlarının daha iyi tanınmasını da amaçlıyor.
Kitapta yer alan 100 çeşme, Suriçi başta olmak üzere İstanbul’un iki yakasının ara sokaklarında yüzyıllardır varlığını sürdüren çeşmeler arasından seçilmiş. Bu seçimde çeşmelerin inşa edildiği tarihin mimari özelliklerini güçlü bir şekilde yansıtabilmesi, günümüzdeki durumu ve bir kitabeyi barındırması temel alınmış. Nilay Köse ve Mesut Meyveci tarafından kaleme alınan kitap, onların İstanbul’un pek çok semtini yürüyerek gezmesi ve çeşmeleri fotoğraflamaları sonucu görsel bir zenginliğe kavuşmuş.
İstanbul’un 100 Hanım Çeşmesi’nin giriş bölümünde hazne, ayna taşı, lüle, kitabe, kurna, kemer, saçak, testi seti ve tas yuvası olmak üzere çeşmelerin bölümleri detaylı olarak anlatılmış. Kitapta çeşmeler hayrat amaçlı olması özelliklerinden yola çıkılarak dört bölümde sınıflandırılmış. Bunlar; şadırvan çeşmesi, sütun çeşmesi, meydan - iskele çeşmesi ve cephe (duvar) çeşmesi.

Fatih Sultan Mehmet 1452’de çeşme yaptırmaya başlamış
Kitapta, İslamiyet’in suya verdiği önemle, Osmanlı’nın gittiği yerlere çeşmeler inşa ettirdiği, Fatih Sultan Mehmet’in fetihten önce İstanbul çevresine çeşmeler yaptırdığı anlatılıyor. Öyle ki Rumeli Hisarı çevresinde konumlanan çeşmeler 1452 yılı ile tarihleniyor. Suriçi’nde en eskiye tarihlenen çeşmenin ise Cerrahpaşa’da bulunan Davut Paşa Çeşmesi olduğu kitapta yer alan bilgiler arasında.

Hayır vesilesi sanat eserleri
Osmanlı hanımları birer sadaka-i câriye, bânîsinin amel defterine sevap getiren daimi bir hayır kaynağı olarak gördükleri çeşmeleri yaptırmak için birbirleri ile adeta yarışmışlar. Bir zaman sonra günlük hayatın vazgeçilmezi olan su, doğanın en katı ve soğuk maddesi taş ve mermerle hünerli eller sayesinde buluşunca abidevi sanat eserlerine dönüşmüş.
İstanbul sokaklarında İslami motiflerle şekillenen hanım çeşmeleri zamanla batılı sanat akımlarının etkisinde kalmış. 17. yüzyılda değişmeye başlayan çeşmeler Sultan III. Ahmet döneminde müstakil yapılar haline gelmiş. Lale Devri’ne gelindiğinde ise çeşmeler bu kez abidevi meydan çeşmeleri olarak karşımıza çıkıyor. Kitaptaki çeşmelerden bazıları şunlar:

Çeşme Başında Testisi Kırılan Saliha Sultan’ın Çeşmesi
“Testimin kırıldığı bu yere öyle bir çeşme yapılsın ki, asırlar geçsin, ama çeşmenin suyu bitmesin, sanatı gözden düşmesin”
Beş cepheli olarak inşa edilen çeşme Osmanlı’nın en görkemli çeşmelerinden biridir. Mermer kaplı olan çeşmenin iki yüzü Tersane Caddesi’ne bakmakta, iki cephenin birleştiği noktada da sebil yer almaktadır. Çeşmelerin yüzlerine devrin batı ve doğu tezyinatından mülhem süsler ve yazılar kabartma olarak işlenmiştir. Bu süsler arasında vazo içinde çiçekler, tabaklar içinde meyveler bulunmaktadır. Gerek çeşmelerde, gerekse sebilde işlenmemiş, boş bırakılmış bir yer yoktur.
Çeşmenin yapılışı ile ilgili bir rivayet vardır ki o rivayet şöyledir: 4’üncü Mehmed’in eşi Rabia Gülnuş Valide Sultan, İstanbul’da bir gezintiye çıkar. Bir ara, Unkapanı Köprüsü’nün karşı ucundaki Azapkapı’ya da uğrar. Orada sevimli ve bir o kadar da tatlı bir kızcağızın oturmuş, gözyaşı döktüğünü görür. Yaklaşır, bakar ki, çocuğun önünde kırılmış bir testi var.
Şefkatle seslenir: -Yavrucuğum niçin ağlıyorsun, boşuna gözyaşı dökme. Kırılan testi olsun. Sil gözünün yaşını. İşte sana testinin parası. Hemen yenisini al.
Kızcağız yaşlı gözlerini silerek baktığı Rabia Sultan’a titreyen sesiyle cevap vermeye çalışır: - Ben, testi kırıldığı için ağlamıyorum. Sabahtan beri iplik gibi akan su başında bekleyip de doldurduğum testinin suyunu, hizmetçilik ettiğim eve götüremeyecek kadar beceriksizlik gösterdiğim için ağlıyorum. Rabia Gülnuş Valide Sultan, bu akıllıca cevaptan çok memnun olur. Orada kızcağızın kim olduğunu soruşturur. Ana-babadan yetim, “Saliha” isminde bir öksüz olduğunu, hayırsever bir ailenin yanında karın tokluğuna hizmetçilik ettiğini öğrenir. Hemen gidip kızcağızı aileden ister, saray terbiyesine alır. Fevkalade akıllı olan öksüz Saliha, kısa zamanda inkişaf eder, her konuda sarayda örnek bir hanım haline gelir. Rabia Gülnuş Valide Sultan onu, Padişah 2’nci Mustafa Han ile evlendirir. Böylece öksüz ve yetim Saliha, “Sâliha Dilâşub Sultan” olur. Ne var ki, Saliha Sultan, geçmişini asla unutmaz. Öksüzlüğünü, hizmetçiliğini, hatta kırdığı testinin başında ağlarken elinden tutulup da böylesine eşsiz bir mevkiye çıkışını, hep düşünür. Bir gün, çocuk iken testisini kırdığı, başında gözyaşı dökerken elinden tutulup da saraya getirildiği yere gider. Sessizce yine gözyaşı dökmeye başlar. Meraklananlar sebebini sorarlar. O da geçmişteki hadiseyi onlara anlattıktan sonra emrini verir: "Testimin kırıldığı bu yere öyle bir çeşme yapılsın ki, asırlar geçsin, ama çeşmenin suyu bitmesin, sanatı gözden düşmesin. Testisini kıran kızlar bir daha dolduramam diye gözyaşı dökmesin. Suyu bol aksın." Der ve bu çeşme yapılır.

Sormagir Camii’ndeki Abide Hanım Çeşmesi
Çeşmenin kitabesinden anlaşılacağı üzere ilk yaptıranı Hacı Hüseyin ve kızı Safiye Hanım’dır. 1145’te (1732) inşa ettirilen ve Hacı Hüseyin Kethüda’dan Sormagir Camii bahçesinde yer alan çeşme daha sonradan tahribata uğramış olacak ki, ilk bânîlerinin ruhları için Abide Hanım tarafından tamir ettirilmiştir.
Çeşme yapı olarak günümüzde bahçesinde bulunduğu caminin alçağında kalmış, merdivenle inilen bir pozisyondadır. Tamamen klasik üslupta inşa edilen çeşmenin kilit taşı noktasında bir kabartma göze çarpar. Kenar işlemeleri vazo içerisinde meyveler olan ayna taşı oldukça süslüdür. Sağ ve sol kısımda ikişer ikişer olmak üzere toplamda dört kâse yer almakla birlikte alt ve üst kısımda ise birbirinin içerisinden geçirilmiş motifler yer alır. Ayna taşının lülenin bulunduğu asıl kısmında ise adeta perde motifli bir dalgalı kemer motifi bulunur. Bu motifin hemen altında bir bir penç gibi güneş motifine benzetilebilecek bir kabartma dikkatleri çeker.
Çeşmenin bahçesinde bulunduğu Hacı Hüseyin Kethüda’dan Sormagir Camii’nin isminin hikâyesi hayli ilginçtir. Rivayete göre cami önünde oturan Hacı Hüseyin Kethüda’ya bir yabancının caminin adını sorması sonrasında aldığı ‘Sormagir’ cevabı caminin bu isimle anılmasına sebep olmuştur.

İşlenmemiş yeri olmayan Gülnuş Emetullah Valide Sultan Çeşmesi
Üsküdar sahiline oldukça yakın bir konumu olan çeşmenin ilk bakışta göze çarpan kısmı tepede yer alan alınlığıdır. Baştan aşağıya işlemelerle dolu olan çeşmenin bir diğer göze çarpan bölüm ise yelpaze şeklinde mukarnasa sahip olan yuvarlak kemerdir. Gülnuş Emetullah Valide Sultan tarafından 1121’de (1709) yaptırılan çeşme Yeni Camii’in Hâkimiyet-i Milliye Caddesi’ne açılan avlu kapısının yanında yer alır. Devrinin eşsiz bir mimari örneği olan çeşme taş işlemesi olarak çok güzel bir yapıda olup yalak ve setleri hariç işlenmemiş hiçbir yeri yoktur.
Çeşmenin en üst kısmında yer alan tepelik üç kısımdır ve ortadaki yükselti ters bir istiridye kabuğu üzerinde yükselmektedir. Alınlık denilen üst kısımda hiçbir yer boş bırakılmadan bitkisel motiflerle tezyin edilmiştir. Oval bir biçimde stilize edilmiş kemer içerisinde yelpaze şeklinde bir mukarnas barındırır. Kemerin oval sağ ve sol üst kesiminde birer rozet benzeri kabartma bulunmakta ve bu kabartmanın bir benzeri de yelpaze olarak stilize edilmiş mukarnasın orta noktasında yer almaktadır.

Dört eşi de vefat eden Emine Sultan’ın çeşmesi
Başından dört evlilik geçen ve oldukça genç yaşta vefat eden Emine Sultan’ın çeşmesi, üzerinde yer yer çatlaklar bulunsa da özellikle kitabesinin göz alıcılığı sayesinde oldukça dikkat çekicidir.
Çeşme Sultan II. Mustafa’nın kızı Emine Sultan tarafından 1151’de (1738) inşa ettirilmiştir. 1696 senesinde doğan Emine Sultan 1703 senesinde Çorlulu Ali Paşa ile nişanlanmıştı. Ancak babası Sultan II. Mustafa’nın aynı yıl tahttan indirilmesi sonucunda Çorlulu Ali Paşa ile olan izdivaçları ancak 1708’de gerçekleşebildi. 1711’de Çorlulu Ali Paşa’nın öldürülmesi üzerine Trabzon Valisi Recep Paşa ile evlenen Sultan’ın bu evliliği de Paşa’nın 1726’da vefatı ile son buldu. Recep Paşa’nın ardından İbrahim Paşa ile evlenen Sultan’ın bu evliliği de uzun sürmedi ve 1728’de İbrahim Paşa’nın vefatı sonucu Sultan, dördüncü defa olarak Aydın muhassılı Abdullah Paşa ile evlendi. 1736’da Abdullah Paşa’nın ölümünden sonra bir daha evlenmeyen Sultan 1739’da vefat etti.