KARINCALARDAN AĞUSTOS BÖCEKLERİNE SELAM!

Bu hafta vizyona giren “Miniscule: Valley of the Lost Ants”, doğadaki hayvanların yaşamlarına konuk olduğumuz renkli bir animasyon… Çiçeklerin, böceklerin ve yeşilliklerin yer aldığı animasyon, doğal yaşam düzenini eğlenceli bir şekilde aktarıyor ve her şeyin nasıl sistematik bir şekilde işlediğini müthiş bir görsellikle izleyiciye sunuyor. Hayvanları sevenlerin mutlaka izlemesi gereken bir animasyon…

Doğa tutkunlarını kral tahtına oturtan “Miniscule: Valley of the Lost Ants” uç uç böceği ile karıncaların maceralarına yeni bir pencere açan minimalist bir animasyon filmi… Filmde neredeyse hiç konuşma olmadığı için filmi ‘pure animasyon’ kategorisine de yerleştirebiliriz, çünkü her şey sembollerle anlatılıyor. Yani filmdeki sembolik anlatım, karıncaların ve uç uç böceklerinin kendilerini sembollerle ifade etmeleri ile ilgili. Uç uç böceğinin gözünden gören film, karıncaların ne kadar çalışkan hayvanlar olduklarını bir kez daha gözler önüne serdi. Tabi katil karıncaları da unutmamak gerek! Filmin dengesini sağlayan ve hikâyeye can katan katil karıncalar, o kadar çok kötülük yapıyorlar ki, uç uç böceği her şeye rağmen onların hakkından gelmeyi başarıyor, hem de karınca dostlarıyla beraber! Hikâye gerçekten ibretlik… Boyuna, posuna bakmadan cesaretini gösteren uç uç böceği, gözü kara olduğu için hiçbir şeyden korkmuyor ve içindeki sonsuz inanç sayesinde karınca dostlarına yardım ediyor.

Haberin Devamı

KAMERA AÇILARI NEREDEYSE KUSURSUZ…

Hikâye nehirden şu şekilde akar: sessiz ve huzurlu bir ormanda yapılan piknik, ani bir fırtına nedeniyle son bulur. Piknik masasından kalanlar ise ormanda yaşayan karıncalara kalır. Ancak karıncalar iki gruptan oluşmaktadır: katil karıncalar (kırmızı) ve iyi karıncalar (siyah). Bu karıncalar yiyecekler için birbirleriyle savaşmak zorundadırlar. İki rakip karınca grubu arasında başlayan savaş, kırmızı ve siyah karıncaları birbirine düşürecek ve ortaya çıkan uç uç böceği, kırmızı karıncaların eline düşen, siyah karıncaları kurtarmaya çalışacaktır.

Böylesine güzel bir hikâyeye kamera açılarını da ekledik mi, işlem tamamdır. Kamera açılarının özellikle sağ ve sol panın, zaman zaman tiltin, hikâyenin gidişatına göre kurgulanıyor oluşu sahnelere netlik kazandırıyor ve her şeyi slow motionmış gibi seyrediyoruz. Canlı animasyon tekniğiyle çekilen filmdeki, yakın ve uzak planların aynı düzlem üzerinde hareket edişi, bize kamera ve kurgunun düzgün bir şekilde birleştirilmiş olduğunu gösteriyor. Canlı animasyonun değişik yerlerde çekilen bölümlerini bir bütün oluşturmak için bir araya getirdiğimizdeyse ortaya çok güzel bir iş çıkıyor. Örneğin filmdeki teneke kutu akıntıya kapılıp giderken, akıntının yönü, kameranın açısıyla aynı anda ve aynı oranda hareket ediyor. Sanki birbirlerine zincirle bağlanmış sahneler gibi…

Haberin Devamı

Sinematografik anlamdaki başarısını ortaya koyan film, fotoğrafik sahneler arasına yerleştirdiği, müzikler ile de anime severleri memnun ediyor. Fotoğrafik görüntülerin müzik ile olan uyumuna söylenecek laf yok, ama animasyonu asıl başarılı kılan hiç şüphesiz uç uç böceği ile karıncaların kendi yarattıkları diyalekti konuşuyor oluşları. Bu diyalektik kimi zaman çok melodik, kimi zaman da çok lirik… O an kendimizi ‘National Geographic’ kanalında yayınlanan, doğa yaşamının daha keyiflisini ve eğlencelisini izliyormuş gibi hissediyoruz. Doğa temalı animasyonun bu denli ilginç bir biçimde perdeye yansıtılıyor oluşu, hayvanlarla olan manevi bağımızı daha da içselleştiriyor.

Haberin Devamı

“YAZIN BAŞI PİŞENİN, KIŞIN AŞI PİŞER”

‘Mise-en-scene’tekniğini renklerle daha da canlı hale getiren yönetmen Hélène Giraud ve Thomas Szabo, hikâyeyi minimalleştirip, duygusallaştırarak seyirciyle empati kuruyorlar. Ama filmin, çok önemli bir esprisi var o da şu: karıncaların her daim çalıştıklarını vurgulayan film, tembel ağustos böceklerine gönderme yapıyor. Çünkü ağustos böcekleri yaz boyunca şarkı söyleyip sanatını icra ederler, karıncalar da tam tersine yaz boyunca sürekli çalışırlar. Bu benzetmeden etkilenen filmin, ağustos ayında vizyona girmesi tesadüfi değil. “Yazın başı pişenin, kışın aşı pişer” atasözünü filmin içine gizleyen Giraud ve Szabo, didaktik söylemleriyle, çalışmanın ne büyük bir erdem olduğundan bahis açıyorlar. La Fontaine'in "Ağustos Böceği ile Karınca" masalını kendilerine göre düzenleyen Giraud ve Szabo, iyi bir iş çıkartıyorlar belki ama filmin öyle bir noktası var ki, tüm bu olumlu özelliklere gölge düşürüyor. Filmin açılış sahnesinde yer alan, iki insanın filmle olan ilişkisini ne yazık ki kuramadık. İçimizden onları ne amaçla oraya dikmişler diye düşündük. Hiçbir işlevleri yok gibiydi. Onlara, konuk misafir desek, haksızlık etmiş olur muyuz? Bize kalırsa o iki insan dikkat çekmek içindi. Çünkü film başladığı noktaya geri dönüyordu. Keşke o insanları tekrar görebilseydik, o zaman daha bir anlamlı olurdu.

Eğer bu sorunsalı saymazsak, önemli bir sorun yok demektir. Geldik en enteresan detaya… Filmin merkezinde bulunan ve adıyla müsemma olan uç uç böceği nam-ı diğer uğur böceği, gerçekten karıncalara uğur getiriyor. Karıncaların hayatı uç uç böceği sayesinde değişiyor. Uç uç böceğinin bu yapıcı etkisi, bütün doğanın balansını dengeliyor sanki… Uç uç böceğinin güzel maceralarına şahit olurken, keşke bize de uğur getirse diye iç çektik hep. Sevimli ve sempatik olarak tasarlanan uç uç böceği, hikâyenin en çarpıcı karakterlerinden biriydi.

Sonuç olarak; “Miniscule: Valley of the Lost Ants” seyirciye yeni bir yol açan, doğayı vehayvanları sevdiren, küçük çaplı bir animasyon filmi. Ufacık cüssesi ve kocaman yüreği olan uç uç böceğinin, karıncalar için yaptıklarını seyretmemek haksızlık olur! Animasyon filmleri arasında farkını gösteren “Miniscule: Valley of the Lost Ants”, hem anlattığı hikâyesiyle, hem de görsel dünyasıyla seyircileri kendisine doğru çekiyor. Eğer hoşça vakit geçirebilecek başka alternatifiniz yoksa “Miniscule: Valley of the Lost Ants” sizin için iyi bir seçim!

www.arzucevikalp.com