Kariyer ‘Açık olmamak beni çok yoruyor’

‘Açık olmamak beni çok yoruyor’

29.09.2008 - 00:10 | Son Güncellenme:

Merck Sharp & Dohme (MSD) Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Başkanı Faik Somer, “Dikta yönetimlere karşıyım. Birlikte çalışırken eğlenebiliyorsanız eğer, insanlar o işi isteyerek yapıyor. Yönetici olarak bu ortamı yaratmalısınız” diyor

‘Açık olmamak beni çok yoruyor’

Aile şirketinde çalışırken bir gecede aldığı kararın onu bugünlere taşıyacağını bilmiyordu belki ama, kısa süre sonra ilaç sektöründe iyi bir kariyer için emin adımlarla ilerlediğini fark etti. Çünkü anlamıştı ki, insan bir şeyi gerçekten kafasına koyarsa onu yapıyor. Şimdi adı yurtdışında -Coca-Cola’da en tepeye çıkmayı başaran Muhtar Kent gibi- yükselen yöneticiler arasında sayılıyor. Böyle hızla ama hazmederek yükselmesinde, iş hayatına 13 yaşında adım atmasının da etkisi var kuşkusuz. O dönem ailesinin kozmetik fabrikasında çalışan ve neredeyse Türkiye’de tüm kuaförleri tanıyan Faik Somer, bugün Merck Sharp & Dohme (MSD) Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Başkanı ve 104 ülkeden sorumlu.

Haberin Devamı

Almanya’ya taşındınız değil mi? Türkiye’ye sık sık gelebiliyor musunuz?

Evet, beş yıldır Viyana’da yaşıyordum, artık Münih’e yerleştim. Türkiye’ye çok sık geliyorum, genelde hafta sonları Türkiye’deyim.

Yine de Türkiye’de özlediğiniz bir şey oluyor mu?

En çok balığı ve denizi özlüyorum. Deniz aşığı bir adamım ben ve bir, iki hafta deniz görmediğim zaman içimde özlemi depreşiyor. Bir de Avrupa’da çok fazla ‘düzen’ söz konusu. Türkiye’deki düzensizlik de özleniyor gerçekten. Sonra oralarda kişilerin ilişkileri daha sığ. Buradaki arkadaşlarımı, sosyal çevremi de özlüyorum.

Aileniz ülke değişikliklerine, taşınmalara nasıl bakıyor?

Eşim benimle birlikte. Oğlum da Türkiye’de, ilk eşimle yaşıyor. Ben de en az iki haftada bir oğlumu görmek için Türkiye’ye geliyorum. Eşim çok büyük bir destek. Yoğun bir seyahat tempom var. Viyana’da yaşadığım dönemde bile, haftanın dört, beş gününü Viyana dışında geçiriyordum. Böylesi bir durumda eşinizin size destek olması önemli. Eşim de bulunduğu ortama kolay adapte olur zaten. Yenilikçiyseniz bulunduğunuz ortamdan maksimum faydayı sağlamak için bir takım hobiler yaratabiliyorsunuz. Eşim de yoga öğretmeni. Münih bizim için çok yeni daha, bir şey söyleyemem ama Viyana çok güzel bir şehir, sanatla birlikte yaşıyor, o nedenle alışmamız zor olmamıştı.

Haberin Devamı

Yeni bir ülkeye alışırken neler zorluyor?

Her toplumun çok değişik özellikleri var. Avusturyalılar çok dümdüz bakan, katı bir toplumdur örneğin ve bu nedenle kurallara birebir uyulması gerekir. Trafikte giderken lastiğiniz şeride değdiği zaman bile arkadaki adam şaşırıyor. Lokantaya gittiğinizde yarım saat, 45 dakika servis bile istemeden oturabiliyorsunuz. Biz ise çok çabuk hareket edebilen, her şey bir an önce olsun isteyen, olmadığı zaman bozulan bir toplum olduğumuz için bu tür kurallar ilk önce şaşırtıyor, sinirlendiriyor. Ama bir süre sonra o toplumun kurallarına uyuyorsunuz. Yanı sıra Avusturya çok güzel bir ülke. Şimdi Viyana’yı özlüyoruz aslında.

Çok sık seyahat ediyorum, dediniz? Ne kadar zamanda ne kadar yol aldığınızı hesapladınız mı hiç?

Haberin Devamı

Dünyanın etrafında üç, dört defa dönmüşümdür herhalde kilometre itibarıyla baktığınızda. Seyahat öyle bir şey ki, kendinizi kaptırdığınızda hiç fark etmiyorsunuz; beyin şartlanıyor ve o tempoya uyuyorsunuz. Ama belirli bir ara verdiğinizde -mesela tatil dönemlerinde- bir daha seyahat etmek istemiyorsunuz; en zor kısmı bu.

Yorulduğunuzu hissettiğiniz dönemler oldu mu?

Bu tempo çok rahatsız etmiyor, yorgunluk da hissetmiyorum; çünkü uçakta uyuyabiliyorum. Bir saatlik uçak yolculuğunda bile, uykumu almış da olsam uyurum. Özellikle Atlantik geçişlerinde hiç yorulmam; bir günlüğüne Amerika’ya gidip toplantımı yapar, dönerim ve normal tempoma da devam ederim. Bir de uçaklar hiçbir şeyi kontrol edemediğim tek yaşama alanım; bu da beynimi çok dinlendiriyor.

‘Açık olmamak beni çok yoruyor’
İş-özel yaşam dengesi peki?

Kesinlikle bu dengeyi kurmaya özen gösteriyorum. İş saatleri dışında mümkün olduğu kadar komünikasyona girmemeyi tercih ediyorum. Çalışanlarıma da “24 saat ulaşılabilir vaziyetteyim ama ben sizi belirli bir saatten sonra aramam, siz de özen gösterin” diyorum. Eve iş taşımayı da uzun süre önce bıraktım; çünkü dinlenme ortamını kaybettiğinizde verimli olmaktan çıkıyorsunuz. Tatil dönemlerinde de telefonu, Blackberry’yi kapatırım.

Haberin Devamı

Yolun en başına dönersek, 13 yaşında çalışmaya başlamışsınız..

Evet, yaz aylarında çalıştım. Ailemin kozmetik fabrikasında koli taşımaktan bidon yıkamaya kadar her şeyi yaptım. Minibüsün üzerinde tüm Türkiye’yi gezdim. Türkiye’nin tüm kuaförlerini bilirdim. O dönemde işi tabanından öğrenmek, insanlarla birebir ilişkiler kurabilmek adına çok şeyler öğrendim.

Sonra aile şirketiyle ne ayırdı yollarınızı? ‘Karar alma süreçlerinde ilişkiler zedeleniyor’ demişsiniz o dönemi anlatırken ve bir gecede karar vermişsiniz..

Karar verme süreci inanılmaz zorlaşıyor. Çünkü iş dünyasında almanız gereken bazı kararlar karşınızdakini kırabiliyor. Böyle ortamlar aile içinde yaşanınca daha zor. Şöyle bakın: Ben babamın oğluyum; babam bana söz geçirmek adına programlanmış, ben de ona saygı göstermek adına... Karşı geldiğinizde kırgınlıklar başlıyor. Ben de o ilişkiyi zedelememek adına, bir gecede kendi yoluma gitmeye karar verdim.

Haberin Devamı

Şimdi aranız nasıl? Sizin başarılarınızı nasıl değerlendiriyorlar?

Seçimlerime her zaman saygı gösterdiler. Bugün de bulunduğum nokta itibarıyla çok gurur duyuyorlar. Ama ‘öyle devam etseydim bu kadar başarılı olur muydum?’ diye de düşünüyorum bazen. Lider vasıflı biriyseniz, mutlaka bir noktaya gelirsiniz ama Türkiye’deki aile şirketleri çok zor kurumsallaşıyor; çünkü aile baskısı var. Büyük ihtimal ‘tıkanırdım’ gibi geliyor. Bir de dünyaya açılmak, başarılı olmak istiyorsanız Türkiye’nin dışına çıkıp görev almak, başka bir ülkede yaşamak durumundasınız.

Bu sektöre ne çekmişti sizi?

Biraz tesadüf oldu aslında. Kozmetikten çıktığım için, ilaç sektörü bana yakın geldi ama neden bilmiyorum; çünkü hiç de benzer değilmiş, içine girince anladım.

Merck Sharp Dohme’yi (MSD) Türkiye’de siz kurdunuz. O günü hayatınızın dönüm noktası olarak mı görüyorsunuz gerçekten?

Kesinlikle. Fako İlaçları’nda işe girerek bu sektöre adım attım ve gerçekten çok şey öğrendim. Merck’ü de ilk orada kurmaya başladık ve kısa süre içinde çok hızlı büyüdü. Sonra da Fako İlaçları’yla kazan kazan anlaşması yaptık ve ayrılarak Merck Türkiye’yi kurduk.

Daha sonra da kariyerinizde hızlı bir yükselme başlamış, bu başarınızın ardında ne var?

Her şeyden önce insan ilişkileri çok önemli; çok açık ve net olmalısınız, güven ortamı ol?şturmalısınız. Ben MSD’nin dünyadaki en genç genel müdürü olduğumda 29 yaşındaydım. Ayrıca vizyon sahibi olmalısınız, ileriye dönük düşünebilmelisiniz yoksa başarıya ulaşamazsınız. Ekip çalışmasını kurmalısınız, çünkü tek başına hiçbir yere varamazsınız.

Hırs ve şans peki?

Arkadaşlarımla konuştuğumuzda ‘çok şanslısın’ diyenler var, ama ben buna pek inanmıyorum. Çünkü şans hepimize bir gün gülüyor bir şekilde, mühim olan doğru zamanda, doğru yerde olmak ve verilen şansı iyi kullanmak. Hırsa gelince; hırslı olmak zorundasınız ama bu kontrol edilebilir bir hırs olmalı.

Hırsı sordum çünkü, çocukluğundan beri yelkenci olup dünyayı gezmeyi hayal eden biri için iş hayatında oldukça iyi bir başarı yakalamışsınız... Bu hayalden vazgeçtiniz mi peki?

Hiç vazgeçmedim. Yelkenle her çıktığımda, ‘keşke yelkenci olsaydım’ diye düşünüyorum. Tabii bu biraz hayatın, biraz toplumun yönlendirmesi. Yani 18 yaşında “Gidiyorum, çımacı olup yelkenle dünyayı gezeceğim” desem, annem herhalde kalp krizi geçirirdi. Ama 5 ila 10 yıllık bir dönemde hayalimi gerçekleştireceğim; tüm hazırlıklarım tamam. “Yeter artık profesyonel kariyer, hayatta istediklerimi yapacağım” dediğimde tekneye atlayıp iki sene dünyayı gezeceğim.

Emeklilik dönemi mi?

Emeklilik diye bir şey yok aslında; yapmak istediklerinizi yapabileceğiniz bir dönem var. Hayatı üçe ayırıyorum ben; birincisi bağımlı, ikincisi bazı insanların size bağlı olduğu ve üçüncüsü de bağımsız dönem. Emeklilik değil, en aktif döneminiz bu. Özgür bir şekilde hayatın tadını çıkarabilirsiniz; benim için de keyif dönemi olacak. 55 iyi bir yaş bunun için ama ne kadar erkene çekerseniz o kadar iyi.

‘Değişiklikler insana çok şey katar’

‘Açık olmamak beni çok yoruyor’
Yurtdışında ilerlerken ‘Türkiye’den bir yönetici’ unvanı nedeniyle zorlandınız mı?

Benim dönemimde dünyada neredeyse hiç Türk yönetici yoktu ama hiç zorlanmadım. Türk olmamın dezavantajını hiç görmedim.

Peki, sektörde bu kadar yükselebileceğinizi öngörmüş müydünüz hiç?

Evet... İnsanın kafasına koyduğu zaman, vizyonu varsa, doğru değerlere de sahipse, yapamayacağı bir şey yok.

Kariyeriniz nasıl ilerleyecek? Bir anda rota değiştirebilir misiniz mesela?

Olabilir, yapabilirim. ‘Yapacağım’ diye bir şey yok ama ben değişikliklerin insana çok şey kattığına inanıyorum. Ama şu anda çok iyi bildiğim bir sektördeyim. Çok keyifli çalışıyorum, yeni şeyler öğreniyorum, yeni yetenekler kazanıyorum.

Türkiye’yle ilgili planlar neler?

Herkesin gözünün üzerinde olduğu ilk dört pazar Hindistan, Çin, Rusya ve Türkiye. Herkes sermayelerini bu ülkelere yatırmak istiyor sektörde. Türkiye’de altyapı var ve çok önemli bir merkez olabilir.

‘Dikta yönetimlere tamamıyla karşıyım’

Yaklaşık 4 bin kişi bağlı size. Nasıl bir yöneticiyle karşı karşıyalar?

Ben ekip yöneticisiyim; kişilerle birlikte, onlarla konuşarak, iletişim kurarak yaratıcı hale geliyorum. Beni tek başına bir odaya koyun mesela, pek bir şey yaratamam.

İşi keyif alarak yapmayı seviyorum, dikta yönetimlere tamamıyla karşıyım. Birlikte çalışırken eğlenebiliyorsanız eğer, insanlar o işi isteyerek yapıyor. Yönetici olarak bu ortamı da yaratmalısınız. Ekibimi senede en az bir kere tekneme götürürüm örneğin, birlikte eğleniriz, spor yaparız. Ben çalışanlarım tarafından sevilmeliyim ve onları sevmeliyim. İş ortamında sinirlenmem artık epey zor, ama açık olmamak beni çok yoruyor.

İş dışında sadece yelkenle mi ilgileniyorsunuz?

Arabalara çok meraklıyım, klasik araba koleksiyonum var ve mümkün olduğunda klasik arabalarla ilgili aktivitelere katılıyorum. Su sporlarına, kışın kayağa vakit ayırıyorum. Resim ve heykel yapıyorum. Genelde absürd resimleri seviyorum, non-figüratif tarzda. Heykeli de kullanılmış aletlerden yapıyorum; kancalardan, eski çatallardan, makaslardan kaynakla insan figürleri ya da yine absürd bir şeyler yapmaya çalışıyorum.