Kariyer ‘Bir şeyi ya tam yaparım ya da hiç, arası yoktur’

‘Bir şeyi ya tam yaparım ya da hiç, arası yoktur’

11.08.2008 - 22:13 | Son Güncellenme:

Citibank’ın yeni Genel Müdürü Serra Akçaoğlu, bu göreve getirilen ilk Türk ve ilk kadın. Türkiye’de, bankacılık sektöründe büyük bir keyifle çalıştığını söyleyen Akçaoğlu, Türklerin çok kıvrak bir zekâya sahip olduğunu düşünüyor.

‘Bir şeyi ya tam yaparım ya da hiç, arası yoktur’

Pazartesi, öğleden hemen önce, odasının yanı başında kurulu görkemli koltukta onu beklerken, hakkında topladığım tüm bilgileri çeviriyordum aklımda, bir oyun gibi. Ansızın kalabalık bir toplantıdan çıktı, onaylaması gerekenler vardı, bir yerlere gidip geliyordu. ‘Bu koşuşturma pazartesiye inat olmalı’ diye düşünüp kendi sendromumu da eleştirirken ben, ‘Bizim işler hep böyle’ diyordu sıcacık gülümseyerek.

Haberin Devamı

Citibank’ın ilk Türk genel müdürüsünüz. Atamanız neyi anlatıyor sizce?

Citibank herhangi bir yöneticiyi atarken, hatta daha da geri gidelim, herhangi bir eleman alımı yaparken son derece dikkatli, titiz, ciddi kurumsal prosesi olan bir banka. Aynı zamanda çok az ülkede, o ülkeden seçilen genel müdür örneği var. Türkiye, Citibank için öncelikli bir ülke. Bu bağlamda da bir Türk’ün bu göreve atanması bir dolu değişik mesaj veriyor; lokal ekibe, ülkeye güveni gösteriyor.

Neler hissettiniz peki?

Citibank’a geldiğimden beri çok değişik görevler üstlendim; Türkiye’de belirli bir bölümün başkanıydım, yönetim kurulunda bulundum, 50 ülkeden sorumlu olarak Londra’da çalıştım. 20 yılı aşkın süredir iş hayatımda, yanı sıra Lond-ra’da edindiğim birikimleri gerek ülkemiz ve gerekse Citibank için, ekiple birlikte, değerlendirebileceğime inandım; bu nedenle çok heyecanlandım.

Haberin Devamı

Sizin yönetiminizle birlikte Citibank’ta neler değişecek?

Başarıyı bir kişi elde etmez, takımla birlikte yakalarsınız ve zaten zevki de buradadır. Bugüne kadar hep doğru stratejiyi saptayabilmeye önem verdim. Ülkenin, dünyanın gidişatını, ekonomiyi, sektörel durumu, müşterinin ihtiyaçlarını, kurumunuzun artılarını iyi anlayıp analiz edebilmeniz gerekir ve tüm bunları bir araya koyup stratejiyi nerede konumlayacağınızı iyi oluşturmalısınız. Daha sonra da o stratejiye uygun insanları bir araya getirip, farklı özelliklere sahip insanları orkestra şefi gibi yönetmelisiniz. Geçmişte tüm bunları yapmaya öncelik verdim, bundan sonra da böyle devam edeceğim.

Başarınızın kaynağında esas olarak ekip çalışması mı var?

Başarının çok şeye bağlı olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce, gerçek büyük farklar ekiple geliyor; ekip çalışmasına çok önem veririm. Enerji, motivasyon ve işi sevmek de çok önemli. İş hayatımda her işi severek yaptım; sevmiyorsam ya işin yapılış şeklini değiştirdim ya da başka bir iş aldım. Bir de hayatta hiçbir şey imkânsız değil; gerçekten ama gerçekten çok istenirse her şey başarılabilir. Ne istediğinizi bilmek, gerçekten istemek ve bunu gerçekleştirebilmek için doğru stratejiyi belirleyip doğru ekibi kurmak önemli.

Haberin Devamı

Kendinizi eleştirdiğiniz noktalar var mı?

Son iki, üç yıldır işe çok aşırı konsantre oldum. Bunu eleştiriyorum, çünkü tekdüze başarıya inanmıyorum: Hayatta başarılıysak bu bir bütün olmalı, iş hayatıyla, özel yaşamla... Sonra, hâlâ çocuk yapamadım mesela, bu yaştan sonra da mümkün değil zaten. Bir şeyi ya tam yaparım ya da hiç, arası yoktur. Arada bir şey yapamıyorum; çok aşırı konsantre oluyorum, tüm enerjimi veriyorum ve tam yapmaya çalışıyorum. Serra içinde birkaç değişik Serra var aslında. Domestik de bir insanım. Küçükken ‘üç, dört tane çocuğum olacak, çok iyi bir ev hanımı olacağım’ diye düşünürdüm ama böyle olamadı; çünkü ben doğurayım başkaları baksın istemedim. Fakat çok şanslıyım; muhteşem bir annem, eşim ve kardeşim var. Annem psikologdur. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesiydi, emekliye ayrıldı ve o yaştan sonra Amerika’ya gidip master, doktora yaptı. Eşim, sonsuz destek. Onların desteği olmasa hakikaten her şey çok zor olurdu. Mesela İngiltere’ye gideceğim zaman, eşim işi nedeniyle gelemiyordu ama “İşin için ne gerekiyorsa yap” dedi. Annem “Ben geliyorum seninle” dedi, her şeyi organize etti. Eşim her hafta sonu geldi. Tüm aile Serra için çalıştı yani; bu çok büyük bir şans. Ailem benim hayattaki en önemli varlığım.

Haberin Devamı

‘Bir şeyi ya tam yaparım ya da hiç, arası yoktur’
Geçmişinize baktığınızda pişmanlık duyduğunuz bir şey görebiliyor musunuz?

İş-özel yaşam dengesini kurmaya çalışıyorum, hayalimdeki ideal dengeyi kurduğumu söyleyemem. Ailemle daha çok vakit geçirmek istiyorum. Bir de parti vermeyi çok severim; 50’li, 60’lı yıllar gibi temalı partiler verir, şahsen organize ederim. Bunları daha çok yapmak istiyorum; insan iş dışında ne kadar çok şey yaparsa işe de çok daha berrak bir bakış açısıyla bakabilir. Pişman olduğum bir şey var mı? Çocukları çok seviyorum, doğurmadığım için içimde kötü hissettiğim bir şey var. Ama onun dışında hayatı çok seviyorum, çok da dolu dolu yaşadığımı düşünüyorum; pişman olduğum bir şey sanırım yok.

Haberin Devamı

‘Serra içinde başka Serra’lar var’ dediniz az önce...

Anneliği kardeşime, anneme, eşime gösteriyorum; anne Serra var. Katı bir işkadını değilim, Serra’nın duygusal bir tarafı da var. Ev kadını olmayı, yemek pişirmeyi çok severim. Entelektüel Serra var; annemle oturup psikolojik tartışmalar yapar, felsefe ve dinler tarihi konuşuruz. Okumayı çok severim. Partileri düzenleyen Serra var. Arkadaşlarıma bakın, içimdeki o birkaç değişik Serra yüzünden, onlar da birbirine benzemez.

İş dışında nelerle ilgilenirsiniz?

11 yıl piyano çaldım; son yıllarda ihmal ediyorum ama yeniden başlayacağım. Yıllarca buz pateni yaptım. Okumayı çok severim, insan psikolojisi okuyorum. Annem Amerika’ya giderken bizi de götürmüştü. Bazı derslerine biz de giriyorduk, hatta bir gün psikoloji dersinde hocaları “Anlamayan var mı?” diye sorunca ben parmak kaldırmışım (gülüyor). Seyahat etmeyi çok severim. Çok spor yapıyorum; tenis oynamayı severim, her sabah 40 dakika yürüyorum, pilates yapıyorum.

Annenizin hayatınızdaki yeri nedir?

Annem bizi küçüklüğümüzden beri çok zorlamıştır. Küçükken almadığım ders yok; şan dersi, piyano dersi, tenis dersi, yemek yeme, başında kitapla yürüme dersi... Kardeşim ile ben bir dersten öbür derse telef olduk (gülüyor). Tüm hayatını bize ama bilinçli adadı; annemin hobisi bizdik. O hem arkadaşımdır hem psikoloğum hem danışmanım.

Boğaziçi Üniversitesi’nde idari bilimler okumanızda da etkili oldu mu?

Onun da etkisi oldu ama ben uluslararası ilişkilere çok önem verirdim okuduğum bölümde. Hatta acele ettim 3.5 yılda bitirdim. Şimdiki aklım olsa 6 yılda bitirirdim, öyle güzel bir okul ki...

Neden bankacılığı seçtiniz?

Çok değişik sektörlerle, insanlarla ilişkide olabiliyorsunuz; bu çok büyük bir adrenalin veriyor. Üstelik Citibank 100 küsur ülkede; üstüne Nirvana oluyor. 

Koçbank’tan Citibank’a geçmenizde etkili olan da bu muydu?

Citibank’ta vizyonumuz, müşterilerimizle birlikte büyüyüp onları dünyaya taşıyabilmek. Bankanın vizyonu ile benimki çok güzel örtüştü. Lokal piyasayı bilen, yabancı bir bankada dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeye çalışan biri olarak tüm bunları ülkemize getirmeyi istedim.

Londra’daki görev, 50 ülke sizi hiç ürkütmemiş miydi?

Çok ürküttü; çünkü bankacılık sistemini iyi bilmediğim ülkeler söz konusuydu. Orada annem, psikolojik terapiler devreye girdi. Evet korktum, ama ben korkarak geri çekilmem; korkarak daha çok çalışırım. Çok ciddi kitaplar okudum, çok ciddi hazırlandım ve oraya gittikten sonra da çok çalıştım. Hayatımda öyle çalıştığım bir iki yıl daha bilmiyorum ama bana çok şey kattı. O iki yıl bana 10 yıl gibi oldu. Londra’daki ekibimde sadece, 15 değişik milletten insan çalışıyordu. Dönerken de “İyi ki yapmışım” dedim.

Böyle zor dönemler öncesi kendinizi nasıl motive edersiniz?

Hayatta en çok korktuğum şey, çözümü olmayan hastalıklar. Onun dışındaki şeylerde neden korktuğumu analiz ederim; ya bilinmezlerden korkarsınız ya bilginizin yeterli olmayacağını düşünürsünüz. Ben nedenleri bulmaya çalışırım ve sistematik aksiyon planlarıyla bunların üstüne giderim. Ben şuna çok inanırım: Bilgi güçtür. Örneğin, kimse annesinin karnından bankacı doğmuyor; istemek, çok şiddetli arzu etmek ve sistematik olarak üzerinde çalışmak önemli. Böyle yaptığım için o korkular bende çabuk geçer, korku bana iyi gelir. Benim için yüksek bir çıta olmalı her zaman ve ben ona ulaşana kadar uğraşmalıyım.

‘Kendimi kolay kolay takdir etmem’

‘Bir şeyi ya tam yaparım ya da hiç, arası yoktur’
Türkiye’deki çalışma kültürünün farkı nedir?

Bizim milletimiz kadar, arzu ediyorsa eğer, çalışkan, zekâsını düzgün kullanabilen, iki ya da üç işi aynı anda yapabilen millet çok az gördüm. Hakikaten çok kıvrak bir zekâmız var. Bir de Türk insanını çok sıcak, sosyal ve yakın buluyorum. Tabii her ülke insanının farklı bir artısı var. Sektör olarak baktığınızda da İK kalitesi, bankacılık sisteminin başarısı büyük bir gurur kaynağı. Büyük bir keyifle ülkemizde, bu sektörde çalışıyorum.

Kariyerinizi nasıl ilerleteceksiniz? Radikal bir karar alıp başka bir sektöre geçebilir misiniz?

Katı bir insan değilim, katı kurallarım yok; katma değer yaratabileceğim, her tür etik iş bana cazip gelir. Ama bankacılığı seviyorum. Burada da katma değerim olduğunu düşünüyorum, düşünmesem gerçekten bu görevi kabul etmezdim. Bir de kendimi kolay kolay takdir etmem ama şu konuda ediyorum: Yeni bir işe giderken yetiştirdiğim kişi, vekilim bıraktığım gö-revi devralmıştır her zaman.
Önceliğim benden sonra görevi devralabilecek kişileri şimdiden tayin etmek.

Emeklilik planlarınız var mı?

İyi hissettiğim sürece, 90 yaşına kadar filan çalışırım sanırım. Emekli olunca hâlâ enerjim kalırsa sosyal tarafımı kullanmak isterim. İnsanları mutlu etmeyi çok seviyorum ama o dönem artık Serra’yı mutlu etmeye odaklanabilirim herhalde.