Kariyer ‘Böyle gider, yaklaşımına hiç toleransım yok’

‘Böyle gider, yaklaşımına hiç toleransım yok’

15.09.2008 - 02:06 | Son Güncellenme:

Castrol Türkiye ve Hazar Bölgesi Direktörü Fikret Şen, yedi yaşından beri motorsporlarıyla ilgileniyor. En büyük tutkusu ralli. Şen’in 17 yaşındaki kızı Elif de babasının izinde yürüyor

‘Böyle gider, yaklaşımına hiç toleransım yok’

Motorsporlarına tutku sizde 7 yaşında ateşlenmiş. Nasıl oldu?

Haberin Devamı

Suadiye’de, 70’li yıllarda, büyük bir saha vardı ve ralli startları veriliyordu. Evimiz de oraya 200 metre mesafedeydi. Merakla evden kaçıp, ‘bunlar ne yapıyorlar’ diye bakmaya giderdim. Seyrede seyrede “Bir gün bu işi yapacağım” dedim ve sonunda yaptım.

Sonra da hayatınızdan hiç çıkmamış...

Öyle oldu, ehliyet aldığım günden itibaren işin içine daldım ve ondan sonra da bazen sporcu, bazen sponsor, bazen de izleyici oldum ama hep hayatımın içinde oldu.

Bir hayat boyu peşinden ayrılmayacak kadar sevmenizin nedeni nedir?

Birincisi, yapabiliyor olmak; yani insanın yetenekleriyle o sporun örtüşüyor olması önemli. İkincisi adrenalin. Üçüncüsü, motorsporlarında çok ciddi bir organizasyon yapısı var; bir yarışı kurgulamak zorundasınız. Bir takım oyunu var, tek başına yapamazsınız. Hazırlık aşamasını ve ekip çalışmasını çok seviyorum. Ayrıca ralliyi seviyorum, çünkü hep dağda bayırdasınız; doğaya karşı bir mücadele var.

Haberin Devamı

İlk rallinize 22 yaşında katılmışsınız. Bugün, o anları düşününce neler geliyor aklınıza?

Gözü kapalı yaptığımı görüyorum. Bugünkü bilince sahip olsam, belki o gün farklı şeyler yapardım ama tahmin ediyorum, bilinçsizce yaptığım işten aldığım zevk bugün aldığımdan çok daha fazlaydı.

Kazalardan korkmamış mıydınız hiç?

Çok korkuyorum ama gene de yapıyorum. Türkiye’deki en büyük kazayı ben yaptım.

Evet, Murat 131’le 13 takla atmışsınız...

13 takla Türkiye rekoru hâlâ, kırılmadı. O zaman ‘bu işi aklı başında adam yapar mı?’ diye düşünüyorsunuz ama iki gün sonra unutuluyor, tekrar yapılıyor. Kaskı kafaya taktıktan ve hakem 3-2-1 saydıktan sonra korku filan olmuyor. Kızım Go-kart’ta yarışıyor şimdi. O yarış 20-25 dakika sürüyor ve ben o süre içinde olmayan saçlarımı yoluyorum, tırnaklarımı yiyorum bir an önce bitsin diye.

Dışarıdan bakınca ürkütücü bir tarafı var ama elinizde direksiyon, kafanızda kask olunca bunu pek düşünmüyorsunuz. Düşünürseniz yapamazsınız da zaten.

Aslında ilk zamanlar aileniz size engel olmaya çalışmış...

Evet, çok. Hatta babam evlatlıktan reddetme noktasına kadar tehdit etti beni ama dinlemedim. O da bir süre sonra görmezlikten geldi, biz de çok bahsetmedik; öyle bir dönem geçti gitti. Yüz göz olmak istemedi herhalde.

Haberin Devamı

Siz kızınıza nasıl yaklaştınız?

Ben çok serbest bıraktım. Teşvik de etmedim, önlemeye de çalışmadım. Ben hep yarış ortamındayım, çocuk da bu ortamın içine doğunca kaçınılmaz oldu bir yerden sonra. Ama ben ‘illa yap’ demedim. Genetik koddan da bir geçiş olabilir; çok hissederek, severek yapıyor çünkü.

Kızınız Go-kart’ta iyi sanırım...

Şu anda Türkiye şampiyonasında ikinci durumda ve inşallah öyle de bitirir. Bir de bu sene haziran ayında Dünya Ralli Şampiyonası’nda yanımda co-pilot olarak oturdu.

Neler hissettiniz?

Çok hoşuma gitti, inanılmaz bir duyguydu. Orada biz yarışmıyorduk, öncü otomobildik. Ama kızım olmasa çok daha hızlı gideceğim kesindi.

Bu anlamda planlarınız neler?

Bundan sonra yarışmacı olarak ralli yapmayı düşünmüyorum. Elif gelecek sene ehliyetini aldıktan sonra belki yer değiştiririz; o benim koltuğuma oturur ben co-pilot olurum.

Haberin Devamı

Bu tutku şirkette çalışanlara, hatta onların çocuklarına da bulaşmış bildiğim kadarıyla...

Geçmişe bakarsanız Castrol’ün ruhunda, genetik kodunda hep bir motorspor var. Dünyada hiç ara vermeden motorsporlarına destek veren çok az firmadan bir tanesi Castrol. Biz yağ yapıyoruz, yağın test alanı da motorspor; bu yüzden bize çok yakın.

Çalışanların ilgisini artırmak anlamında özel bir şey de yapmıyoruz, çünkü o kadar işin içindeyiz ki buna gerek yok; isteyen zaten işin içine aktif bir şekilde girebiliyor.

Sizi bu şirketle buluşturan da bu genetik kod mu oldu?

İşimi severek yapmamda çok büyük etkisi var. Üniversiteden mezun olunca petrol şirketine girdim, gidip bir deterjan ya da kozmetik firmasında çalışmayı seçmedim. Otomotiv ya da otomobille ilgili bir şey yapacağım o zamandan belliydi. Otomotivle ilgili bir şey yapmak beni çok mutlu ediyor. Castrol’ün bugün kendisini pozisyonladığı yer de bana çok uyuyor.

Castrol sporculara da destek oluyor değil mi?

‘Böyle gider, yaklaşımına hiç toleransım yok’
Türkiye’de yarışan, bir yere gelmiş neredeyse tüm sporcular Castrol’den direkt veya endirekt yardım görmüşlerdir. Bugün Türkiye şampiyonasında yarışan 14-15 sporcumuz, dünyada yarışan 3 sporcumuz bulunuyor. Türkiye’de son yıllarda yetişen iki star isim var; Emre Yurdakul, Burcu Çetinkaya. Onların bu noktaya gelmesinde çok az da olsa emeğimiz varsa ne mutlu. Burcu, dünyada çok iyi şeyler yapmaya başlayacak; bence Türkiye’nin ilk kadın şampiyonu olacak. Dünyanın en hızlı kadın pilotlarından biri ve belki en hızlısı o. Ayrıca gençlerin yetiştiği İstanbul Ralli Şampiyonası’nı da destekliyoruz.

Haberin Devamı

Peki kızınız sadece bu alanda profesyonelleşmek isterse...

Eğer arzusu buysa son derece sıcak bakarım. Hobi düzeyinde yapmak istiyorsa belki buna biraz daha sıcak bakarım. Sonuçta onun seçimi, ama eğer desteğe ihtiyacı olursa sonuna kadar arkasında olurum.

Otoriter bir baba profili çizmiyorsunuz. Ilımlı, arkadaş gibi yaklaşmayı mı tercih ediyorsunuz?

17 yaşına gelmiş bir kız çocuğuna çok otoriter bir baba olamıyorsunuz zaten. Bir takım ilişkiler ilk üç-beş sene içinde kuruluyor, sonra da öyle gidiyor. Artık bizim arkadaş olma dönemimiz.

Peki siz hiç profesyonel anlamda pilot olmayı düşünmediniz mi?

Hayır, düşünmedim; çünkü bir hobi pilotu olarak kendimi kötü görmüyorum ama profesyonel düzeyde yapacak kadar da iyi bulmuyorum. Hayatta ne yapmak istediğinize de bağlı aslında. Ralli pilotluğunu hayatımın para kazanma aracı olarak görmeyi hiçbir zaman düşünmedim. Tam tersine para harcayacağım, hobilerimi tatmin edeceğim bir alan olarak gördüm.

Robert Kolej’de okurken hedefiniz neydi?

Aslında hep kendi işimi yapmak üzerine planlar kurmuştum. İki yıl kadar kendi işim de oldu ama kurumsal hayat bana bu ufak tecrübenin ardından daha cazip geldi.

Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bilinçli bir seçim miydi?

Esasında mimar olmak istiyordum ama Boğaziçi’nde yoktu ve o zaman Boğaziçi’ne girmek şimdiki gibi çok popülerdi. ‘Boğaziçi’ne girmişken en yüksek puan hangisi ona girelim’ diye bir şey de vardı. En yükseği de endüstri mühendisliğiydi. Esasında iyi de oldu; bugün yaptığım işle arasında çok fazla ilgi kurmam mümkün. Pişman değilim, ama kafamın bir yerinde hep ‘mimarlık okusaydım’ var. Şimdi de çok amatör düzeyde ilgileniyorum. Canım sıkıldıkça ofisle, evle uğraşıyorum. Fabrika müdürü olduğum dönemde, her altı ayda bir, bir yerleri yıkıp tekrar yaptırıyordum. Bol bol ev değiştiriyorum.

‘Vasattan hoşlanmıyorum’

Fikret Şen nasıl bir yönetici?

Biraz sivri olduğum söyleniyor. Bir eleştirim varsa çok açık, net ve gerekirse sert bir şekilde yapabilirim.
Anglosakson kültüründe, sekiz defa ağızda yuvarlanıp çok diplomatik bir şekilde söylenir; bunu da öğrendim ama Türkiye’de net, açık mesajların daha fazla işe yaradığını düşünüyorum. İnsanların mükemmel olmayan bir şeye tahammül ediyor olmaları beni çok rahatsız ediyor.
Doğrusu varken, daha az doğrusunu yapmak hoşuma gitmiyor. Vasattan hoşlanmıyorum.

‘Böyle gider, yaklaşımına hiç toleransım yok’
Hata payı peki?

Hata yapmakla vasata razı olmak arasında fark var. İnsanlara hata yapma alanını bırakmanız lazım. Bir karar alır, en iyisini yaptığını düşünüyordur, hakikaten emek vermiştir ve sonunda kötü bir şey çıkabilir; böyle bir şeye toleransınız olmalı. Hataya çok toleransım var ama ‘bu da böyle gider’ yaklaşımına hiç yok.

Eleştirdiğiniz yönleriniz var mı?

Bazen insanları rahatsız edebilecek kadar eleştiri yapıyor, bazen fazla direkt söylüyor olabilirim. Direkt olmayı tercih ediyorum ama...

Siz eleştiriye açık mısınız?

Çok açığım, hakkımda yapılan bir eleştiriyi hediye olarak görüyorum.

Pişmanlık duyduğunuz, ‘keşke’ dediğiniz bir şey var mı?

Her seçim bir vazgeçiş aslında. Çok fazla pişmanlık duyduğum bir şey yok. Üniversiteden mezun olsam yine aynı yollardan gider miydim? Evet, belki bazı şeyleri farklı yapardım ama aynı yoldan giderdim.

Peki emeklilik dönemi...

Hiç yapmadığım şeyleri denemeyi düşünüyorum. Ama İstanbul’un dışında. Tüm bunlar için biraz daha zaman var; kendime bir beş sene daha koyuyorum.

‘Savaş bizi çok etkilemedi’

İki yıl Belçika’da, üç yıl da İngiltere’de çalışmışsınız. Çalışma kültürleri arasındaki farklar neler?

Biz her şeyi çok daha fazla yüreğimizde hissederek yapıyoruz.
Belçika ve İngiltere’de ise daha standart bir yaklaşım var. O yüzden hiçbir şey çok iyi değil, çok kötü de değil. Bu nedenle düzen içinde çarklar çok rahat dönüyor. Biz de son dakikacılık ve plan eksikliği var.

Hazar Bölgesi de size bağlı. Savaştan nasıl etkilendiniz?

O bölgede Türkiye’nin dışında başka bir kültürün iş yapması çok zor; kültür bize çok yakın. Gürcistan, Azerbeycan, Türkmenistan, neyin ne olduğunu kolayca hissedebileceğiniz yerler. Rus kültürünün etkileşimleri mutlaka kalıcı ama biz rahat iş yapabildiğimizi düşünüyoruz.
Savaş ise bizi çok etkilemedi; çünkü Gürcistan’ın ekonomik olarak aktif bölgesi güneyi.

Böylesi kriz anlarında tavrınız nasıl olur?

Burada motorsporların çok faydasını gördüm işte. Çünkü motorsporlarında her an kriz çıkar; arabada arıza olur, lastik patlar, devrilirsiniz... Derin bir nefes alıp düşünebilecek zamanı kendinize vermelisiniz. Motorsporları doğru karar almayı ve yanlış karar aldığınız zaman da sonucuna sahip çıkmayı öğretiyor. Ben krizden nasıl bir olanak çıkaracağıma bakarım; çünkü her kriz bir olanaktır.