Kariyer ‘Hamili kart yakınımdır diyoruz ya, bu hâlâ geçerli’

‘Hamili kart yakınımdır diyoruz ya, bu hâlâ geçerli’

21.07.2008 - 00:37 | Son Güncellenme:

Prometheus Danışmanlık’ın Genel Müdürü M. Yücel Atış’ın yazdığı, ‘İşe Girmenin İpuçları’ adlı kitap yeni mezunlar için önemli bilgilerle dolu

‘Hamili kart yakınımdır diyoruz ya, bu hâlâ geçerli’

İşsizliğin özellikle gençleri böylesine şiddetle kasıp kavurduğu bir coğrafyada işe girmenin ipuçlarını öğrenebilmek şüphesiz çok önemli. Üstelik bu ipuçlarını yıllardır İK alanında çalışan birinden almak çok daha kıymetli olsa gerek. İnsan kaynakları, yeniden yapılanma, kurumsallaşma konularında danışmanlık hizmeti sunan Prometheus Danışmanlık’ın Genel Müdürü M. Yücel Atış’la son kitabı ‘İşe Girmenin İpuçları’ vesilesiyle buluştuk; kariyerini, hedeflerini ve Türkiye’de İK’yı da konuştuk. Atış, üniversiteden yeni mezun olmuş gençlere yol göstermek için yazdığı kitabın başucunda duracak bir çalışma olduğuna inanıyor.

Haberin Devamı

‘İşe Girmenin İpuçları’ yeni çıktı ama ilgi nasıl olur sizce?
Daha çok yeni, geçtiğimiz hafta kitapçılarda satılmaya başladı. Satış raporları ay sonunda geliyor, ilgiyi hemen anlamak mümkün değil tabii. Bir de biliyorsun artık gençler mezun olunca önce tatil yapıyor, sonra iş arıyor. İş aramaya başladıklarında bu kitaba ulaşacaklar. Öte yandan ağustos-eylül aylarında bu kitabın konferanslarını da yapacağız. Üniversitelerin kampuslarında, 400-500 kişilik salonlarda, birer saatlik konferanslar düzenleyeceğiz.

20 BİN MÜLAKAT
Bu kitabın nasıl bir etki yaratmasını bekliyorsunuz peki?
Üniversiteyi bitirdiğimde çok iş aradım, bir sürü sınava girdim. 20 yıldır da İK alanında çalışıyorum; 20 binin üzerinde mülakat yaptım. Yani hem beyin avcısı, masanın öbür tarafında oturmuş biri hem de iş aramış, işsiz kalmış biri olarak anlatıyorum ve bu nedenle kitabı alıp okuyan yeni mezunların işe gireceğine inanıyorum; katkısı çok büyük olacak, çünkü çok iyi ipuçları var. Çok temel bilgileri, gençlerin algılayabileceği bir dille sundum.

Haberin Devamı

Birkaç ipucu verebilir misiniz?
En önemlisi şu: İş aramaya mezun olduklarında değil, son sınıfta başlasınlar. İş ararken tanıdıklarını kullanmaktan çekinmesinler; bir yere referansla gitmek her zaman avantajdır. Türkiye’de ‘hamili kart yakınımdır’ diyoruz ya, bu hâlâ geçerli. Ayrıca ilk başta çok seçici olmamalarını da öneriyorum ve “İlk başta istediğiniz işi, şirketi değil, sizi isteyen şirketi kabul edin” diyorum. Başlangıçta kötü iş yoktur; kötü iş bile çok şey öğretir çünkü. Dolayısıyla iş seçmesinler. Ayrıca bir de işe girdikleri ilk şirkette en az bir yıl kalmalarını istiyoruz.

‘Starlarla Yaşamak’ ve ‘İyi Yönetici Olmanın İpuçları’ adlı iki kitabınız daha var. Son kitapla sanki üçgen çizildi, öyle mi?
Aslında bir kare oluşturmaya çalışıyorum. Dördüncü aşamayı hazırlıyorum; patronlara ipuçları vereceğim. Bu yıl içinde o da çıkacak.

İyi bir yönetici olmanın ipuçları neler peki?
Türkiye’nin büyük gruplarında, ayrıca Amerika, Avrupa ekolüyle çalıştım ve öğrendiğim bir şey var: Yönetici mazeret değil, çözüm üretir. Yönetici, çalışanların sadece iş hayatıyla ilgilenmez; onun iş hayatını etkileyen her faktörle ilgilenmesi gerekir. Ayrıca en önemli şeylerden biri tutarlılık. Bizim gibi kültürler söze, sözün arkasında durup durmadığınıza çok önem veriyor. Dolayısıyla tutarlı olmaları gerekiyor.

Haberin Devamı

Siz aslında Dokuz Eylül Üniversitesi’nde işletme okudunuz... O dönem hedefiniz neydi?
Biyoloji ya da genetik okumak istemiştim aslında ve hâlâ genetiğe meraklıyım; 50 yaşından sonra okumayı da planlıyorum. Genetik dışındaki tercihlerimi ise ağırlıklı olarak işletme yapmıştım. Çok keyifli bir okuldu. Ben iş hayatına ilkokulda başladım aslında. Başbakanımız diyor ya hep, ‘simit sattım’ diye. Ben de ramazan aylarında pide satarak başladım ve çok şey öğrendim. Yaz aylarında da hep çalıştım. Ben hiç aç kalmam; çok iyi camcıyımdır, boyacıyımdır, televizyoncuyumdur, inşaatçıyımdır, sekreterimdir, satışçılık da yaptım. Anadolu’da bir söz var, çok hoşuma gidiyor: ‘Çıraklığını yapmadığı işin ustalığına soyunma’. Ben evet, çıraklıktan başladım ve çok şey öğrendim. Üniversite döneminin sonuna doğru karar vermiştim; ya bankacılık ya da İK alanında çalışacaktım. İnterbank’ta çalıştım, keyifli bir dönemdi ama İK yüksek lisansını yaparken bankacılığı sevmediğime karar verdim ve İK’da devam ettim.

Haberin Devamı

Pide satarken çok şey öğrendim, dediniz...
Bir kere kendi kazandığın parayı daha zor harcadığını öğreniyorsun. Bir de hiç unutmuyorum, eğer tüm pideleri satarsam bana prim veriyorlardı; para değil, bir pide ama bu da çok hoştu. İlk başlarda sokaklarda ‘pideci’ diye bağırmakta zorlanıyorum. Baktım ki gezerek olmuyor, “İftarlık pideler” diye bağırmaya başladım. Şimdi çocuklara da lisedeyken, üniversitedeyken muhakkak çalışmaya başlamalarını öneriyorum. Kendi kazandığınız para çok değerli, bunu görüyorsunuz.

Aralarında Koç Holding, Başer-Colgate, Alcatel-Teletaş’ın da bulunduğu pek çok şirkette çeşitli görevler üstlendiniz. Prometheus Danışmanlık’ı kurmaya nasıl karar verdiniz?
Colgate iş hayatımda çok önemli, Amerikan ekolü. İK’da en hareketli yer de Amerika’dır. Amerika’da bir eğitimde şöyle denilmişti: ‘Kendi işinizi 30 ile 40 yaşları arasında kurun. Çünkü diyelim ki başarısız oldun, iş hayatına geri dönebilirsin. Ayrıca başarısızlığını da deneyim olarak anlatabilirsin. Bir de geri döndüğünde gözünün dışarıda olmayacağını bilirler. Ama 40’tan sonra geri dönmek istersen seni yaşlı diye almazlar”. Benim bugün İK’da gelebileceğim nokta şu olurdu: Bir şirkette genel müdür olabilirdim, ama ben risk alıp kendi işimi kurmak istedim.

Haberin Devamı

İşinizin en sevdiğiniz yanı nedir?
Her gün yeni bir şey öğreniyorum. Bilgiyi, yeni şeyler öğrenmeyi ölümsüzlük diye düşünüyorum; çünkü beyin hücreleri öğrenmedikçe ölmeye başlıyormuş. Ben her gün yeni bir şey öğreniyorum. Çok okurum, araştırırım. Bugün her sektörü bilirim; tavuğu da, mücevheri de, tekstili de, bilmediğim yok. Her sektör bana yeni bir şey öğretiyor. Ben de başkalarına...

Peki, en zor yanı?
İnsanlarla uğraşıyoruz ve her insan ayrı bir dünya. Danışmanlar bunun için çabuk yaşlanır. Benim de saçlar gitti, beyazladı. Ama tabii çok insan tanıyorsun ve en güzel yanı insanların, şirketlerin hayatlarını değiştirebiliyorsun.

Ekşi Sözlük’te sizin için “Tek günlük eğitimleri için hiç acımaz kişi başı 250 dolarınızı alır... Buna rağmen her eğitimi full çeker ve piyasanın bir numaralı ismidir” diye yazılı. Siz ne düşünüyorsunuz?
Pahalı olduğumuz kesin, çünkü çok iyiyiz. İyiyse değeri verilmeli. Kişisel olarak çok iyi bir eğitimci olduğuma da inanıyorum. Ben hep şu espriyi yaparım: ‘Dünyanın en iyi üç İK’çısı varmış. Biri benim, diğer ikisi kim bilmiyorum’ derim.

2008 Asya Pasifik İK Yönetimi Kongresi’nde, Küresel İnsan Kaynakları Liderlik ödülünü siz aldınız. Bu ödülün size verilmesini neye bağlıyorsunuz?
Sürpriz oldu. İlk kez Türkiye’de İK’da olan birine uluslararası bir ödül verildi. Özelliği şu, hiç haberiniz olmadan biri, ‘Bu kişi ülkesinde İK’nın gelişiminde çok önemli rol oynamıştır’ diyor ve size işaret ediyor. Şunu tevazu göstermeden söyleyeyim: Türkiye’de, İK alanında Prometheus ve Yücel bir dönüm noktasıdır. Bugün benim eğittiğim pek çok kişi, şirketlerin İK bölümlerinin başında ve onlar hâlâ benim çocuklarım.

İş dünyasına yol gösteren bir misyon üstlendiğinize mi inanıyorsunuz?
Evet öyle... Örneğin biz çok sık araştırma yapıyoruz ve kâr amacı gütmüyoruz. Evet, biz bir misyon üstleniyoruz. Mesela Türkiye’de İK bölümlerinin yüksek ücret almasını sağladık. Ayrıca Türkiye’de ücret konusunda en iyi referans kaynağı bizim verilerimizdir.

Ekşi Sözlük’te şöyle bir yorum da yapılmış sizin için: ‘Şov adamıdır’. Katılıyor musunuz?
Doğru... Ben hep şuna inanıyorum; kişiler kendilerini pazarlamayı bilmeli. Ama içinin dolu olması gerekir tabii. Şov adamı olmak zordur; sahneye çıkıyorsun, herkes seni izliyor. Ben 5 bin kişiye de eğitim verdim; bu zordur, çünkü en arkadaki kişiye de ulaşabilmen gerekir. Ben buna dikkat ediyorum.

Kariyeriniz nasıl ilerleyecek?
Artık global bir danışman, global bir şirket haline geleceğiz. Bir gün dünyanın çok ünlü bir şirketinin yeniden yapılanmasını biz yapalım istiyorum. Yakında yurtdışındaki değişik yerlerde çalışmalara başlayacağım.

‘İK, çok  esnek olmalı’
Türkiye’de İK’nın gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok yol aldı. İK şirketlerdeki en önemli bölümlerden biri haline geldi. Tabii bu alanda görev alan arkadaşlar başarılı olunca, İK da yükseldi. Bir de kadın ağırlıklı olduk. Kadınlar için daha cazip geldi, çünkü İK renkli, duygusal bir iş. Kadınların duygu yoğunluğu bu işte başarılı olmalarını sağladı. Bu alanda çok mantıklı yürürseniz işiniz zor. Erkek İK’cılar ise fabrika ortamlarında daha başarılı oluyor.

İK alanında yapılan en büyük hata nedir sizce?
İK’nın ülkedeki değişimlere daha çabuk uyum sağlaması gerekli. Şirketlerde bir İK sistemi kuruluyor ve o öyle kalıyor. Oysa İK da çok esnek, çok dünyalı olmalı.

‘Hamili kart yakınımdır diyoruz ya, bu hâlâ geçerli’

‘Dünün hayalleri, bugünün gerçekleri’
Sizde iz bırakan bir kitap var mı?
Benim başucu kitabım, Montaigne’nin Denemeler’idir. Peter Drucker’ı severim, hatta kendime model aldığım biridir. Ayrıca Leonardo Da Vinci ile Jules Verne, hayal kurabilme özellikleriyle çekiyor beni; çünkü dünün hayalleri bugünün gerçekleri oluyor.

Film var mı peki?
Üçüncü Türle Yakın İlişkiler, E.T. ve bir de Akıl Oyunları.