Ege Kendine gülebilen bir insan, çoğu şeyi aşar

Kendine gülebilen bir insan, çoğu şeyi aşar

23.07.2017 - 06:06 | Son Güncellenme:

İnsanın gülünç duruma düşmekten korktuğu için gülmeyi bilmediğini vurgulayan Dr. Osman Seçkin, “Düşene gülmek değil, kendin düştüğünde gülebilmek önemli. Kendine gülebilen insan birçok şeyi aşabilir” diyor. Seçkin, mutluluğu da “İnsana dair her şeyi hissedebilmek” tümcesiyle tanımlıyor...

Kendine gülebilen bir insan, çoğu şeyi aşar

Bazı mülakatlar hiç bitmesin istiyorum. Biz hep konuşalım, ben sordukça sorayım, karşımdaki çağlayan gibi, gürül gürül bilgilerini akıtsın, aklının ve yüreğinin muhteşem bileşimini profesyonel iş deneyimiyle birleştirerek yol göstersin... Konuğumuz, İzmir’in ve Türkiye’nin aranan psikiyatrlarından Uzman Dr. Osman Seçkin’di. Sevinç Pastanesi Pazar Sohbetleri’nde ruh sağlığımızdan mutlu ilişkiye, kadının yaşamı anlamlı kılma çabasına kadar merak edebileceğiniz birçok konuya değindik. Seçkin’in nüktedanlığının, muazzam araştırmacı yanı ve analitik düşünce yapısının etkisiyle çok keyif alarak yaptığımız bir sohbet oldu. Mutlu pazarlar...

Haberin Devamı

l İzmir’in hatta Türkiye’nin en sevilen ve aranılan psikiyatrlarındansınız. Sohbetimize, sıklıkla kullanılan “Ruh sağlığım bozuldu, düzeldi deyişini doğru kullanıyor muyuz?” sorusunu sorarak başlamak istiyorum. Nedir ruh sağlığının yerinde olması?

Bunlara sokak terapistleri diyoruz, tanıyı hemen koyuyorlar ama tedavi edemiyorlar... Bir şeyi tanımıyorsak bulamayız. Ruh sağlığı, bedensel, ruhsal ve sosyal anlamda iyilik hali yetmiyor, artı yaşamdan da zevk alma kapasitesidir. Çünkü, günümüzde ruhsal-bedensel-sosyal anlamda iyi olup da yaşamdan geri çekilen çok insan var. Örneğin çingeneler, Brezilya’da gettolarda yaşayanların hiçbir şeyleri yok ama ruhsal sağlıkları, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre çok yerinde. Yaşamdan haz alma duyuları yüksek.

Haberin Devamı

‘Acı ile haz arasında’

l O zaman ekonomik durumun, kariyerin yerinde olması, ruh sağlığımızın yerinde olması için hiç de yeterli nedenler değil. Peki nedir bunun dengesi? Yaşamı anlamlı kılan nedir?

Yaşam, kendi başına bir değerdir. Zaman, ömrün hammaddesidir ve bir ömrümüzün olması bir değerdir, ama bunu anlamlı kılamıyorsak değer olmaktan çıkar. HAYATI ANLAMLI KILAN ŞEYLER:

1. AİDİYET: Beyinde bir hücre ne kadar çok diğer hücrelerle bağlantı kurabiliyorsa, o kişi o kadar daha zeki oluyor. İnsanlar da bir beyin gibi olurlarsa, komşuluk, arkadaşlık gibi bağ kurmak ne kadar kuvvetli olursa, toplumlar da o kadar daha akıllı bir hale gelirler. Şu anda toplumlar ve örgütler belleksiz. Oysa insanı hayvanlardan ayıran nedir: konuşma yetisi, bir de belleği. Konuşma insanın hem ayrıcalığı hem de lanetidir.

2. SEVGİ VE NEFRETİN BİR ARADA KABUL EDİLEBİLMESİ

3. İÇ SESİM İLE DIŞ SESİMİ BİR ARADA TUTABİLMEK

4. ACI İLE HAZ ARASINDA BÜTÜNLÜK KURABİLMEK

Salt bir şeyin parçası değil, her şeyde bir parça olabilmektir. Takıntılar, mutsuzluklar, bir şeyi her şeyin haline getirdiğinde olmaya başlar. Her şey bir şeydir ama bir şey her şey değildir. Bunun için de sabır gerek. Savunmaya girmeyin. Savunma oldukça saldırı artar. Islan, zorba gibi yaşa! Topa gelişine vur, hazır cevap ol, çok seçenekli düşün.

Haberin Devamı

l Gittikçe belleğini yitiren bir toplum haline döndük. Türkiye’nin bugünkü toplum ruh sağlığı sizce nedir?

Türkiye’nin ve dünyanın ruh sağlığı berbat durumdadır, kaotiktir. Bu kaos umutsuzluk gibi dursa da umut içerir. En büyük tehlike polarize edilmektir, kutuplaşmaktır. Hiçbir lider sayı saymamalıdır, iyi bir lider yüzde 50-51 dememelidir. İyi bir lider, nicelik değil nitelik peşinde olmalıdır. Sayı peşinde koşandan lider olmaz. Yani sayıların değerlere yenildiği bir çağdayız. Ruh

Kendine gülebilen bir insan, çoğu şeyi aşar
sağlığımızı da bozan budur. Siz çoksunuz ben yalnızım, endişeliyim, korkuyorum, gelecek kaygım var. Beni ayakta tutan şey niteliktir, değerdir, yaşama anlam katan değerlerimdir. Atatürk’ü de Atatürk yapan budur: Azınlık gücü ile sırf değerleri olduğu için, inandığı için. Bu dinsel bir inanç değil, yapabilme inancıdır.

l Ne kadar önemli bir değerdir şu inanç... Bu değer herhalde henüz çocukken köreltiliyor ya da yeşertiliyor?

Haberin Devamı

Kesinlikle. En çokt da çocuklar ve kadınlar dışlanıyorlar, “yapamazsın, edemezsin” diye. Kullanmadığım güç benim olmuyor. En çok da kullanılmayan organ, işlevini yitirmeye başlar. En büyük ameliyatlarda bile hasta hemen mobilize edilir, hemen hayata geçirilir, çünkü organ yattıkça işlevini yitirir. Toplumlar da canlı organizmalar oldukları için hiçbir gerici güç geriye çekemez. Toplumlar hep ileriye giderler, geri vitesleri yoktur ama arada geriye dönerler, motosikletler gibi...

l Anaerkil bir toplum iken ataerkil bir toplum olduk ve kadının değeri iyice bastırılmaya çalışılıyor. Geriye doğru bir gidiş görüyor musunuz?

Kısa fotoğraf çektiğinizde dediğiniz doğru. Oysa var olan sınıfsal, ekonomik bir altyapı var. Karl Marx’tan beri bilinen toprak mülkiyeti, üretim tarzları, üretime uygun üstyapı değerleri ve soyun devamı için çocuk üretmek gerekiyor, annelerin eve tıkılması gerekiyor. Erkekler üç beş kuruş kazandığında şişiriliyor, gücünden değil, güçsüzlüğünden şişiriliyorlar. Erkek, doğuramadığı için çok kolay öldürebilir. Dünyada hiç seri katil bir kadın yoktur. Problem buradan geliyor.

Haberin Devamı

l Kadının duruşu ne olmalıdır?

Kendine gülebilen bir insan, çoğu şeyi aşar

Kadın, toplumun cinsel ayrımına karşı uyanık olmalı. Kız çocuklarını çok küçükken çok iyi yetiştirmeli. İnsan olmak omurgasını çizmek lazım. Cinsiyet, cinsel kimlik, cinsellik tüm bunlar ayrı kavramlar. Türkiye’de tüm bu kavramlar çorba olmuş durumda. Kavramlar yoksa konuşamayız. Erasmus Ruh Sağlığı Okulu’ndaki en sevdiğim mottom “Vakitlice söyleşemezsek şeyleşiriz”dir. Yani nesnelleşiriz. Oysa hepimiz özne olmaya geldik bu dünyaya. Tanrı varsa ve bir taneyse hepimizi kendinden üflediyse her birimizden bir tane var. Kimse diğerinden daha üstün değil. Hiç kimse büyüklenemez, diğeri diyemez, öteki diyemez... Diğerlerini de değerleri ile algılamalıyız. Kadın, bu bakış açısı ile durmalı. Kadın da, erkek de “ben insanım” diye durmalılar. Kimse tam kadın ya da tam erkek değildir. Biseksüalite androjeni diye bir gerçek var. Erkeğin içinde kadınsı, şefkatli, yaratıcı taraflar vardır. Kadının da içinde silah tutan bir güç vardır. Güç ayrımı çok yapay yapılıyor, kasa indirgenemez. İnsanın yaşam organı beynidir ve kadınların beyni daha analitik, daha detaycı ve sentez yapmaya daha müsaittir. Erkek daha yüzeysel düşünür. Sıkıntıya toleransı düşüktür.

l Kadın, mükemmelleşme dönemine girdi. İyi bir iş kadını, iyi bir eş, anne, sosyallik derken mükemmel olmaya çalışan ama bir yandan da naifliğini kaybeden bir hal mi almaya başlandı?

Çok güzel soru! En büyük tehlikenin kutuplaşma olduğunu söyledik... ”Ben zayıf değilim” diye gücünü abarttığını düşünün, erkeksi bir güce... Bu konu hakkında feministler altıya bölündüler. Bir kadın, yıllardır yaşadığı ezikliğin rövanşını alır gibi kendini abartmamalı... Bazı kadınlarda koca üzülür, erkeklik gururu incinir diye, aldığı maaşı küçümser, arkadaşlıklarını kısıtlar. Erkekler pohpohlanmaya aç varlıklar. Erkekler, güçlerini abartma meyili içerisindeler, kadınlar da bu abartı karşısında ya siniyor ya da sertleşiyor. Politikacılar, ideologlar bunu kullanıyor.

‘Çocuğumdan ne öğrenirim?’

Kendine gülebilen bir insan, çoğu şeyi aşar

l Çocuk yetiştirme konusunda ebeveyneler olarak çok mu idealist davranıyoruz?

Kısa vadeli düşünmek gerek. Rolleri değişmeliyiz, yani “Çocuğumu nasıl koruyabilirim”dense “Çocuğumdan ne öğrenmeliyim?” olmalıdır. Çocuklar onlara eşlik etmemizi, rol model olmamızı istiyorlar. Unutmayın, kimse kimseye bir şey öğretemez. Köylü bir kadın, çocuğunu telaşsız, daha sakin yetiştirir. Mühim olan bilmek değil, anlayabilmektir ve yapabilmektir. Felaket tellalı olmadan daha akışkan olmamız gerekiyor.

l Boşanmaların çok olduğu bir dönemdeyiz. Boşanmalara nasıl bakıyorsunuz? Artık daha mı tahammülsüz olduk?

Türkiye’de bireyselleşme çapraşık gelişti. “Hep ben, hep ben” demek bireyci, “ben sorumluyum” demek özerkliktir, birey olabilme sorumluluğunu almaktır. Evliliklerde de “Sıkılırsam boşanırım, gittiği yere kadar” diye evlenilmeye başlandı. Evlilik de iş gibi, yüzde 50 kaybetme riskin var.

l Her şeyde risk var, o zaman hiçbir şeye girişmeyip korkak bir şekilde mi yaşayalım?

Her şeyi, bedeli ile ele almak gerek. İstek ve bedel dengesi. Bedelden kaçan bir ülke haline geldik. Sadece kaç para? Onun bedeli fiyatı değil, ne şekilde kullanacağındır. İstek başka, ihtiyaç başka bir şey.

l Osman Bey, sohbetimizi Sevinç Pastanesi’nin harika lezzetleri eşliğinde yaptık. Burası hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sevinç Pastanesi’nin, asıl sermayesinin sanat ve insan olduğunu, yani onlarla, orada sevinci yaşıyorum.