Kitlesel ve Kişisel Hipnoza Dikkat ! (2)

Geçen yazımda kitle hipnozunun bizleri ne tip tehlikelere maruz bırakabileceğini çarpıcı bir örnekle anlatmıştım.

Bugünkü yazımda kişisel hipnozun tehlikesini yine çarpıcı bir örnekle anlatmak istiyorum.

Discovery Channel’daki programda bu sefer Dr. bir denek üzerinde çalışıyor.

Deneğimiz gönüllü bir genç.

Dr.’un deneğe ilk sorusu “Rüya görür müsünüz?” oluyor.

Delikanlı, her zaman çok renkli ve canlı rüyalar gördüğünü anlatıyor.

Kısa bir hipnoz çalışmasından sonra Dr. deneği uyutmayı başarıyor.

Deneğe bazı talimatlar veriyor.

Haberin Devamı

Yerini tarif ettiği bir Cafe’ye acele gitmesini, çünkü oradaki –tipini detaylı bir şekilde tarif ettiği- adamın Başkan’a suikast düzenleyeceğini söylüyor.

Deneğin görevi, bu suikastçinin çantasından gizli dosyayı ve resimleri alıp, Dr.a getirmek.

Dr. deneğe bir ilaç vererek, suikastçinin içkisine karıştırırsa, anında uyuyacağını ve onun da görevini daha hızlı yerine getireceğini söylüyor.

Daha sonra uyandırıyor deneği.

Uyanan denek hiç konuşmadan hızla oradan ayrılıyor ve Dr.un adresini verdiği cafeye doğru ilerliyor.

(Bu arada denek gizli kameralarla takip ediliyor.)

Cafeye geliyor ve etrafına bakıyor, Dr.un bahsettiği kişiye benzer birini görüyor. (Cafedeki herkes oyuncu)

Hemen bu kişinin yanındaki masaya oturuyor ve onu izlemeye başlıyor.

Tam bu sırada suikastçinin telefonu çalıyor ve masadan kalkıyor. Denek hemen masaya yaklaşıp, suikastçinin içeceğine Dr.un verdiği ilacı karıştırıyor.

Yerine gelen suikastçi içeceğinden bir yudum alıyor ve hemen uyuklamaya başlıyor. Bunu gören denek hemen çantayı masadan alıyor ve içinden Dr.un bahsettiği dosyaları ve resimleri alarak, hızla Dr.un bulunduğu binaya doğru gidiyor.

Geldiğinde Dr.a dosyayı uzatıyor.

Dr. tekrar kısa bir hipnozdan sonra deneği uyandırıyor.

Uyanan deneğe ilk sorusu şu oluyor.

Neler oldu?

Çok canlı ve çarpıcı bir rüya gördüğünü ve halen etkisinde olduğunu söylüyor. Dr. anlatmasını istiyor bu rüyayı.

Tüm yaptıklarını bir rüya gibi tek tek heyecanla anlatmaya başlıyor.

Dr. gülüyor, bunların rüya olduğundan emin misin diye soruyor.

Haberin Devamı

Evet diyor denek, “tabi ki rüyaydı, başka ne olabilir?”

Sonra gizli kamera çekimlerini deneğe izlettiriyor ve denek şok geçiriyor. Yaprak gibi titremeye başlıyor.

Olamaz bu benim rüyam ve siz bunu nasıl kameraya çektiniz diye soruyor.

Durumu anlatan Dr. deneği sakinleştirmeyi uzun süre başaramıyor.

Kişisel hipnoza çok canlı bir örnekti anlattığım.

Görüldüğü gibi hipnozla da beyin kolaylıkla yıkanıyor.

Bir kişi hipnotik uykuya geçtiğinde vücut ve beyin uyuyor. Fakat terapistle kişi arasında seçici bir algılama alışverişi başlıyor.

Böylece kişi yönlendiriliyor, düşünceleri ve duyguları değiştirilerek, istenilen şekilde kolayca yönlendiriliyor.

Dünya istihbarat örgütlerinin ajan davranışlarında çeşitli zihin kontrolleri yaptığı biliniyor.

Özellikle CIA ve MOSSAD’ın bu konuya büyük önem verdiği bilinmekte ve hatta bilimsel olarak yaklaşmaktadır.

Stalin’in Halk Mahkemelerinde davalıların itiraflarında bazı kimyasallar kullandığı bilinmekte. Hatta Macaristan Kardinali’nin de bulunduğu bir davada davalılar devlete karşı bir tutum aldıkları birden bire itiraf etmişler.

Haberin Devamı

Gayri ahlaki olan bu duruma Dünya Af Örgütü 1992 yılında bir rapor hazırladı. Bu durum insanın zihni yetilerini bozmayı, yok etmeyi, değiştirmeyi, yönlendirmeyi hedefleyen sorgulama prosedürü ahlaki suçtur denildi. Bireyin kendi zihin kontrolünü sağlama yetisine zarar verilmesini, düşünce kontrolü ve beyin yıkama bahsinde yer alan bir ahlaki suç olarak ele aldı.

Zira bir insanın zihni yetilerini bozmayı ya da yok etmeyi hedefleyen herhangi bir sorgulama ve uygulama prosedürü, yaygın olarak kabul edilen fiziksel işkence sınıflandırmaları kadar insanlık dışıdır." Denildi.

Gizli örgütlerin kullandığı klasik yöntemler arasında en çok psikolojik faaliyet, propaganda, beyin yıkama yöntemleri kullanılıyor.

En sık kullanılan diğer yöntemler ise, kimyasal maddeler kullanılarak kişinin düşüncesini değiştirmek.

Son yıllarda üzerinde çalışılan yöntem ise elektronik implantlar yerleştirilerek kişinin beynini uzaktan kumanda etmek.

Zihin kontrolü deneylerinde ilk kullanılan madde LSD olmuş. LSD psikokimyasal bir madde. Alan kişide olağanüstü psikolojik değişimler oluyor. Kişi halüsinasyonlar görüyor, canlı, neşeli, güçlü, duygu, düşünme ve davranışlar içine giriyor. Bu madde beynin ön bölgesinde dopamin isimli zevk maddesini aşırı salgılıyor.

İşin kötü yanı bu maddeyi alan kişi, inandırıldığı konuda olağanüstü eylemler gerçekleştirebiliyor.

İkinci Dünya Savaşında hem Hitler, hem de Amerikan ordusu Amphetamin isimli uyarıcı kimyasalı kullanarak askerlerin savaş gücünü artırmayı hedeflemiş hatta Hitler’in milyonlarca psikoaktif madde kullanarak ordusunun hareket kabiliyetini çok hızlı hale getirdiği bilinmekte.

İçkisine LSD veya uyuşturucu karıştırılan kişilerin kolay intihar ettikleri ve kolayca insan öldürdükleri bilinen gerçekler.

Bu konuda ABD’de gönüllüler, siyahlar ve eşcinseller üzerinde ilginç deneyler yapılmış. Deney yapılan kişilerde akıl hastalıkları, bazılarında erken bunama, erken yaşlanma gözlemlenmiş.

Bu gayriahlâkî deneyler gün geçtikçe maalesef daha tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Bizlerse çılgınca ilerleyen bilim karşısında geride kalıyorz.

Bilimi doğru ve zamanında kullanamadığımız takdirde kullananların kobayı ve kuklası olarak kalmaya maalesef mahkûmuz.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı, Eğitmeni & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

Regresyon Hipnoterapisti

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/ANilgunAktas

nilgunaktas@hotmail.com