04.10.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Fisun Yalçınkaya
Bu yıl 14’üncüsü düzenlenen ve 1 Kasım’a dek ücretsiz olarak devam eden İstanbul Bienali’nde Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nun bir katı, Hintli sanatçılar Prabhakar Pachpute ve Rupali Patil’in eserlerine ayrıldı. Sanatçıların yerleştirme, resim, heykel gibi farklı disiplinleri kullandıkları eserleri bienalin en öne çıkan çalışmaları arasında yer alıyor. Tuzlu Su teması altında düzenlenen bienal hakkında Vogue dergisine verdikleri röportajda çift, “Tuzun bizim için bir dönem karanlık, politik ve Hindistan’ın bağımsızlığında sembolik bir anlamı var. İngiliz sömürgesi olduğu zamanlarda Hindistan’da tuz üretimi yasaktı. Ghandi’nin bu yasağı bir avuç tuzlu çamurdan tuz üreterek delmesiyle bağımsızlık hareketinin önü açılmıştı,” demişti. Madenlerde çalışan bir aileden gelen ve eserlerinde madencilere yer veren sanatçı Prabhakar Pachpute, Türkiye’de üreteceği eser için Çankırı’daki tuz madenlerine yolculuk yaptı ve buradan ilham alarak eserlerini hazırladı. Prabhakar Pachpute ile bienal, tuz ve madenler üzerine konuştuk.
Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda sergilenen ‘What we have left is the Blue Water’ (Bize kalan mavi su) eserinizin hazırlık süreci için Çankırı’daki tuz madenine gittiğinizi biliyorum. Neden araştırma için burayı tercih ettiniz?
Türkiye’ye geldiğimde bir madeni ziyaret etmek istedim. Daha önce altın madeni ve kömür madeni görmüştüm. Her madenin mimari yapısı farklı bu yüzden farklı madenler görmek istiyordum. Bu yüzden Çankırı’yı tercih ettim ve orada tuz madenini görme şansım oldu.
‘Zamanın bir metaforu’
Çankırı’daki madende çürümeden kalmış hayvan ölüleri var. Eşek de bunlardan biri ve sizin bu eserinizde o eşeğin çizimini görüyoruz. Bu durumu eserinizde nasıl kullandığınızı açıklar mısınız?
Edebiyat ve şiire ilgimden dolayı çizimlerimde çok kez metaforları kullanıyorum. Çankırı’da doğal şekilde çürümeden kalmış bir eşek vardı madenin içinde. Oradaki doğa olayı sonucu, orada ölmüş ve cesedi hiç bozulmadan öylece kalakalmış. Bu benim hayatımda gördüğüm en ilginç şeylerden biriydi ve bunu işimde zamanın bir metaforu olarak kullandım. Çünkü oranın madene dönüşme sürecine eşlik eden bir durumdu bu. Bu eşeği çizime katmak işte benim için zamanı ve zamanın etkisini anlatmanın en iyi yoluydu.
‘Galata’da gündüz düşü’