02.11.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Kapanmayan Türkmen Dosyası - Bünyamin Aygün
Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya savaşından ağır yenilgiyle çıktı. Türkiye, kan ve gözyaşı ile dolu savaş yıllarının ardından zor şartlar altında masaya oturmak zorunda kalmıştı. Yenik devletler Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı’ya ağır şartlar getiriliyordu. İki ülke 1919’da bu antlaşmalara boyun eğmişti. Osmanlı Devleti ise 1920’de Sevr Antlaşması’nı kabul ederek adeta intihar ediyordu. Ancak Sevr’in ağır koşulları Kurtuluş Savaşı’yla hükmünü kaybetti ve güçlü bir Türk Devleti doğdu. Galip devletler bu kez 1922’de Ankara hükümetini yeni bir barış antlaşması için görüşmeye çağırdı. Çantalarında, azınlıkların durumu, Osmanlı Devleti’nin borçları, boğazlar, sınırlar, kapitülasyonlar gibi ağır konular vardı.
ABD’nin gözlemciliğinde İsviçre’nin Lozan kentinde toplanması kararlaştırılan barış konferansına Türkiye’nin karşısında, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya... TBMM’nin 23 Ağustos 1923’te onayladığı Lozan Barış Antlaşması, 6 Haziran 1924’te yürürlüğe girdi. Kimi tarihçiler, Lozan’ın açık bir yenilgi olduğunu iddia etse de kimileri de Lozan’ın aslında yeni kurulan Türk Devleti’nin uluslararası alanda tanınması anlamına geldiğini savunuyordu. Diğer taraftan Irak sınırı konusunda İngiltere ile anlaşmaya varılamıyordu. Birinci Dünya savaşının mağlubu Türkiye, hem masada hem de birden çok cephede savaşmaya devam ediyordu. İşte tam bu dönemde İngilizler, Musul’dan vazgeçmek istemiyordu ve Irak sınırları ancak 1926’da iki ülke arasında yapılacak Ankara Antlaşması’yla çözülecekti.
İngiltere’nin asıl amacının Irak neftine sahip olmak olduğunu söyleyen Doç. Dr. Kürşad Zorlu, “İngilizlerin, 20. yüzyılda temel politikalarından biri, Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve Irak petrollerine sahip olmak. Bölgede kargaşa ve bölünmüşlük, sözde Kürdistan’ı kurma hedefi buna yönelik alt hedeflerdi. Aradan geçen yüzyıllık dönemde Irak üzerinde hak iddia eden ülkelerin taktiksel yönelimlerinden biri buradaki Türk varlığının ve tezinin ortadan kaldırılmasıydı. Bu amaçla çeşitli asimilasyon araçları kullanıldı” söyledi.
‘İngiliz işgali hukuksuzdu’
Osmanlı hakimiyetindeyken Musul Vilayeti’nin Kerkük, Süleymaniye ve Musul sancaklarından oluşan bir merkez konumunda olduğu görülüyor. Bu konuda görüşünü ifade eden Doç Dr. Zorlu, “Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizlerin işgali hukuksuz biçimde gerçekleşti” diye belirtiyor. Zorlu, işgalin Mondros’a aykırı olduğunu da vurgulayarak şunları söylüyor: “Hukuksuzluk 25 Eylül referandumu dahil olmak üzere kesintisiz bir şekilde; hak ihlalleri, köy boşaltmalar, nüfus kayıtlarını değiştirmek ya da yok etmek ve fiziki güç kullanma şeklinde devam etti.” Türkmenler Türkiye’den koparıldıktan sonra toplu katliamlar başladığını da sözlerine ekleyen Zorlu, Irak Türkmenlerinin hazin bir yüz yıl geçirdiklerini söylüyor. Zorlu, “Kimileri 1991 yılında Çekiç Güç sonrası Kürt Bölgesi ile Türkmenlerin haklarının verildiğini iddia ediyor ancak bu doğru değil. O dönem Türkiye’nin askeri varlığı ve potansiyeli bu hakların göreli olarak sağlanmasına sebep oldu. Türklere anadilde eğitim hakkı 1931’de verilmiş ve bu hak 1993’e dek kullanılmamıştı. Türkmen okullarının açılması da Türkiye’nin 1993’te etkinliği ile ilgili. O dönem okullarda Türkçe eğitimi alanlar 13 bine yaklaşmıştı. Bugün bunun yüzde 15’i düzeyinde. Referandum sürecinde öğrenciler okullarda resmen Kürt Yönetimi’nin bayrağını göndere çekmeye zorlandı. Irak’ın kuruluşundan beri bütün hukuksal belgelerde olduğu gibi 2005’teki geçici Anayasa’da da Türkler azınlık statüsünden öte bir konumda değil. Arapça ve Kürtçe resmi dil iken böylesine demografisi güçlü bir kesimin dili, resmi dil kategorisine alınmadı. Anayasa ile Türklere özerk bir yapılanma imkanı da tanınmadı” dedi.
Türk nüfusu
Irak, işgal edildiğinden bu yana geçen yüzyılda en çok tartışılan konuların başında etnik kimlik geldi. Zira medeni ülkelerde yapılan ve bu temellere dayalı nüfus sayımı Irak’ta yapılamadı. Konuyla ilgili, “Irak’ta Türkmen nüfusu konusunda İngilizler ayrı havadan, daha sonra göreve gelen merkezi hükümetler ayrı havadan çalmış; hiçbiri de gerçeği yansıtmamaktadır. Kimi kaynaklarda gösterilen yüzde 2 ya da 3’lük oranların ciddiyeti yoktur” diyen Zorlu, nüfus konusunda başka önemli konuya dikkat çekiyor: “Irak Türklüğü, kimliksel açıdan ‘Türkmenler’ şeklinde adlandırılırken coğrafya bağlamından da parçalara ayrıldı. Çünkü Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler Irak’ın en stratejik noktaları arasındaydı. Bu sebeple Irak Türkleri yaklaşık 100 yıldır sistematik biçimde asimilasyon ve bunun neticesi katliamlara maruz kaldı.”
‘3 milyon Türkmen var’
Zorlu, “İsmet Paşa Lozan’da Musul vilayetinin bütününü 503 bin, Türk nüfusunu da yaklaşık bunun üçte birinden fazlası şeklinde açıkladı. İngilizler ise 785 bin nüfusu olduğunu ve bunun yüzde 8’nin Türk olduğunu iddia etti. Irak genelinde bugüne kadar resmi olarak 9 nüfus sayımı oldu. Kerkük’ün yüzde 37.6’sını Türkmenler, yüzde 33.3’ünü Kürtler ve yüzde 22.5’ini de Araplar oluşturuyor. Türk nüfusunun Irak genelinde 3 milyonun altına düşmemesi gerçekçi bir tespit” diyor.
Doç. Dr. Kürşad Zorlu kimdir?