Otomobil Hem satarım, hem ağlarım

Hem satarım, hem ağlarım

05.07.2006 - 20:35 | Son Güncellenme:

DIREKSIYON CADISI / Şule Yücebıyık

Hem satarım, hem ağlarım

“İlk otomobil, unutulmaz!" derler. Doğru, unutulmaz... Peki ikinci otomobil? Ya da üçüncü...?
“Unutulur" diyenlere katılmıyorum. Unutulmaz, çünkü her otomobil, hayatınızın bir dönemine tanıklık ediyor, kişisel tarihinizin, anılarınızın bir parçası oluyor.
Peşin peşin söyleyeyim, bu hafta öyle lay lay lom bir yazı yok!
Dibine kadar duygusal, hatta mümkünse damardan bir yazı yazacağım!.. Hatta şu anda yazarken bile burnumu çekiyor ve gözyaşlarıma hakim olmaya çalışıyorum. (Yok yok, ağlayıp karizmayı bulandırmamak için değil, klavyeye düşüp bilgisayarımı bozmamaları için pınarından çıkmadan silmek zorundayım!)
Niye mi duygusallaştım?.. Zirve nedeniyle, yaşadığım trafik işkencelerinin ve nedense durup durup bu döneme yığılan iş seyahatlerimin bir drama dönüşmesinin bunda etkisi olabilir... Ancak asıl nedenini söyleyim...
Otomobilimi satıyorum!.. Bu, benim ikinci otomobilim(di). Bugün - yarın, yenisiyle takas edeceğim. Yani hiç tanımadığım birisine satacağım. Fiyatta anlaşıp el sıkışacağız, birlikte notere gideceğiz, o parayı yatıracak ve ben tam 2001 yılından bu yana çantamın ayrılmaz bir parçası olan anahtarımı, bilmediğim, tanımadığım bir ele teslim edeceğim.
İşte bu nedenle garip hisler içindeyim.
İlk otomobilim, mini mini minnacık bir otomobildi. Reklam, meklam umrumda değil, markasını da söyleyeceğim! Üstü açılıp - kapanan mavi bir Renault Twingo...
İş hayatına atıldıktan iki yıl sonra, binbir güçlükle, ama kimselerden borç istemeden satın almıştım. Gurur meselesi yapıp, ailemin bile yardım önerilerini geri çevirmiştim. Otomobilim, herşeyi ile bana ait olmalıydı çünkü...
Onu çok, ama çok sevdim...
Kocama, o hayatımdayken aşık oldum. Üçümüz, Bodrum, Marmaris, Kaş, Kalkan, Olimpos, Türkiye’nin cennet kıyılarını karış karış dolaştık, bilmediğimiz harika yerleri keşfettik. Birlikte olağanüstü günler geçirdik.
Evlendiğim gün, düğün otomobilim oldu. O kocaman gelinliğimle, arka koltuğuna sığmaya çalıştığım anı hala dün gibi hatırlarım...

Hem satarım, hem ağlarım

Zaman su gibi aktı gitti...
Çocuk planları yapmaya başladık. Artık ailemiz genişliyordu. Ve bizim daha ciddi, daha geniş bir otomobile ihtiyacımız vardı. Twingo’mu satmamak için epey direndim. Ama öyle önüme gelene değil, onu benim kadar seveceğine inandığım birine satmak istiyordum. Sonunda, bir zamanlar benim gibi ilk otomobilini alma heyecanı yaşayan cici bir kıza sattım.
Onu evimin otoparkından alıp götürürlerken, arkasından hüngür hüngür ağladım...
Gerçekten!
Sonra ikinci otomobilim geldi. İlk bir yıl (Evet, tam bir yıl) ona inanılmaz soğuk davrandım. Benim için sadece bir araçtı, gerisiyle ben değil eşim ilgilenmeliydi. Kendimi Twingo’ya ihanet ediyor gibi hissediyordum çünkü.
Sonra, onu da sevmeye başladım. O bir Ford’du. İlki gibi bir aşk olmadı aramızda belki, ama yine de seviyeli bir birlikteliğimiz oldu.
İnişleri çıkışları olmayan, konforlu, güvenli, mantıklı, sağlam bir ilişki...
Twingo düğünümde, Ford ise hayatımın bir başka en mutlu gününde, doğumumda yanıbaşımdaydı. Bebeğimin minicik koltuğunu, arka koltuğa takıp, birlikte park, bahçe dolaşmanın keyfini yaşadım onunla... Gün geçtikçe ona da bağlandım.
Yıllar yine akıp, geçti.
Ve yeni bir otomobil alma zamanı geldi. Daha büyük, daha da konforlu ve daha trendy bir otomobil. Ama ona çok bağlanmışım. İhanet duygusu yine geldi ve kalbimin tam ortasına çöktü. “Deli" diyeceksiniz biliyorum, ama satmaya karar verdiğimiz günden beri, otomobil bana mahsun mahsun bakıyormuş gibi geliyor!.. Bir de, son beş gündür hangi radyo istasyonunu çevirsem duygusal şarkılar çalıyor. Bu hissiyatlılıktan ötürüdür ki, telefonla arayıp, pazarlık yapmaya çalışanlara için için kızıyorum. Hele de, otomobilimi aşağılayıp “Hamfendi! Bunun rayici şudur, bu kadar para etmez, bunlar çok satılmıyor zaten!" gibi kurnazlık yapıp, fiyatı düşürmeye çalışanlara...
Mesele fiyat değil, anlıyor musunuz?
Eşyaların ruhunu, sahipleri belirler. Ben de, mutlu günlere, güzel hatıralara tanıklık etmiş otomobillerin, bunu hak edecek, iyi insanlara satılmasını istiyorum.
Bak yine gözlerim doldu!
Bu son! Kendime söz verdim, bir daha otomobil satmayacağım!