Pazar "36 padişah var. En son da Sultan Burhan yapacağım"

"36 padişah var. En son da Sultan Burhan yapacağım"

01.01.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Çocukken ramazan davulu çalmak için çırpınan ve büyüyünce Clark Gable olmak isteyen Burhan Öçal vurmalı çalgılar ustası kimliğiyle dünyanın alkışladığı bir isim oldu. Sultan albümleri serisine devam ederek en son "Sultan Orhan"ı çıkaran Öçal, "O Şimdi Mahkum" filminde de oyunculuğunu göstermeye hazırlanıyor...

36 padişah var. En son da Sultan Burhan yapacağım

önüne geçip şoföre bağırmış. Bunu anlatıyor. İsviçredeyken genlerini donduruyormuş. Türkiyede yine Türk oluyormuş. Bir de kıskançmış. Sevgilisini çok kıskanırmış. Hızlı hızlı konuşuyor. Yemek sipariş ediyor. Röportaj esnasında fırsat bulduğunda ıspanak yiyor. Ona "enstrümanların efendisi" diyorlar. Dünyanın en iyi vurmalı çalgılar ustalarından biri kabul ediliyor. O "Darbukacıyım" diyor, "hatta dümbelekçiyim. Kendime dümbelekçi demek hoşuma gidiyor." İsviçreye giderken uçakta, birinci sınıfta yanında oturan işadamı mesleğini sorduğunda, dümbelekçi olduğunu söyleyip adamı nasıl şaşırttığını anlatıyor. "Dümbeleği çala çala yoruldu mu bilekleriniz?" diye soruyorum. Masanın üstünde tıkır tıkır çalıyor: "Bak bu trio. Makine gibi çekiyorum enstrümanlarda. Bak bu dörtlüsü, bu da beşlisi..." Sonra parmaklarını bana doğru uzatıp "Nasıl?" diyor. Güzel. Eklemlerdeki kıkırdakları besleyen bir vitamin alıyormuş. Bir de esnetme hareketi varmış, onu yapıyormuş. Uykuda bile darbuka çalıyormuş.Osmanlı padişahları hakkında okuduğu anekdotları aktarıyor. Çocukken ramazan davulu çalmak istediğinde annesinin onu "Şişşt, çingen mi olcan" diye azarladığını söylüyor. Sonra da büyüyünce Clark Gable gibi bir Hollywood starı olmak istediğini..."Ben röportajlarda ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi hâlâ bilemiyorum" diyor. "Aman bozmayın, hep böyle kalın" diyorum. Zira gayet iyi. Kendi gibi. Daldan dala, konudan konuya hoplaya zıplaya, güle eğlene konuşuyor. Bana sadece onun hızını takip etmek kalıyor. Burhan Öçal röportaja tam zamanında geliyor. "Aslında çok disiplinliyimdir ama Türkiyede bütün randevularıma geç kalıyorum" diyor. Köprüde bir "trafik canavarına" kızmış, bir nevi trafik canavarlığı yaparak o arabanın 4,5 sene önce kaydettik bu albümü. Müzik şirketiyle ilgili sorunlar nedeniyle gecikti. Bu arada "Trakya All Stars" çıktı. Çok da üst üste olmasın dedik. Pete Namlook ile birlikte çalıştığınız "Sultan Orhan" albümü uzun zamandır hazırdı, değil mi? Çıktı, çıkacak derken bayağı zaman geçti. Niye Türkiyede çıkarmak için bu kadar beklediniz? Sen beğendin mi? Müziğiniz Avrupalılara çok farklı geliyordur herhalde; zurna, klarnet, darbuka ve diğer vurmalılarla Roman havalarının elektronik altyapıyla sunulması... O zaman ben seninle röportaj yapayım. Dinlediğin hiçbir albüme benzemiyor, değil mi? Konsere de gelir misin? Evet. Geçmişimizi hatırlatalım dedik. Kendimize değil yurtdışına, Avrupaya... Ben yurtdışında yaşadığım için. Oralarda Türkler çok hor görülüyor ya. Ben öyle çok kötü şeyler yaşamadım ama yine de oluyor bir hor görme. Sonra işte "Sultan"ı yaptık, çok başarılı oldu. "Osman"la, "Orhan"la devam ettik. Bütün Osmanlı padişahlarına yapmak istiyorum böyle bir albüm. Ama 36 padişah var. En son da bir "Sultan Burhan" yapayım diyorum, kendime. Babylona... Gelirim mutlaka. Ve evet, müziğiniz farklı. Ama "Sultan", "Sultan Osman", "Sultan Orhan"... Bu "Sultan" serisi fikri ilk nasıl çıktı? Okudum evet. İbrahim var. Deli İbrahim. Kafeste tutmuşlar senelerce. Çok kısa süren bir saltanatı olmuş. Haremdeki cariyelerin takunyasının altına gümüş çivi çaktırmış. Cariyelerden biri yaklaşırsa takırtıdan anlar, kaçarmış. Hiç sevmezmiş kadınları. Bir de hangi padişah unuttum, doğru mu bilemiyoruz tabii ama bir hikaye daha var. Bir tanesi balıkları çok severmiş, onları beslemek için saltanat kayığıyla Boğaza çıkarmış. Vezirini çağırırmış, "Ah açtır benim balıklarım, canım balıklarım, beslemeye gidelim" dermiş. Sonra hazineye gidip avuç avuç sarı liraları alırlarmış. "Ah benim balıklarım" diye suya altın saçarmış. Ömrü yetmez insanın bu kadar albüme. Hem cins cins padişah var. Delisi var, çok zalim olanları var. Valla olur. Osman, Orhan, Burhan... Kafiye de tutuyor. Çok komikmiş. Böyle çok hikaye var mı? Yine de bence siz en iyisi "Sultan Burhan"ı öne alın. "İçimde darbukacılık vardı. Anneme Sen bu çocuğu bir elek una mı aldın derlerdi" Buradayım ama giderim yine, merak etmeyin. Artık Türkiyede yaşıyorsunuz. Niye? Ben de memnunum. Arkadaşlık, ahbaplık, lak lak... Kuaföre gidiyorum, biri saçımı yıkıyor, biri çay getiriyor, biri gazeteyi tutuyor. Süper! Burada tek sorunum var, randevulara zamanında gidemiyorum. İsviçrede herkesten önce giderim ben randevuya. Biz sizden memnunuz, siz memnun değil misiniz? Ben asimile olmadım diyorum. Entegre oldum. Genlerimi dondurmuşum. İsviçrede yaşarken genlerimi o hayatın gereğine göre aranje ediyorum galiba. Bazısını donduruyorum. Ama işte yine her mevzuda Türküm. Burada direksiyona geçince trafik canavarı bile oluyorum. Mesela kıskancımdır. Ablamlar ne çekti benden. Kız arkadaşımı da kıskanırım. Kıskançlık yapmayacak kadar Batılı olamadım. Orada İsviçrelisiniz, buraya gelince Türk mü oluveriyorsunuz? "Bunların başıma geleceğini bilseydim Kırklareliden hiç çıkmazdım" Daha mesafeli, daha disiplinli tabii. Gerçi ben her yerde, herkesle rahatımdır. Ama Avrupa denince, Avrupadaki her ülkenin başka bir kültürü var. Oralarda konser verecekseniz, bunları bilmeniz lazım. Almanlar neden hoşlanır, Yunanlar neyi sever? Portekizde çaldığımda, Pariste... İçine girmekten söz ediyorum. Konser verdiğim her yerde. Az evvel "lak lak" dedim ama yanlış anlamayın, burada da çok çalışıyorum. Hep söylüyorum: Bunların başıma geleceğini bilseydim Kırklareliden çıkmazdım ben. Siz çok samimisiniz, çok olduğunuz gibisiniz. İsviçrede de insanlarla ilişkileriniz böyle mi? Çok çalışıyorum. Sekiz saat uykuya hasret kaldım. Avrupada, Amerikada çalmak kolay değil. Ama ne de olsa sıcak bir insanım. Beni zaten İspanyol, çoğunlukla da Latin falan zannederler. Tipe bakınca bazen Sicilyalı olduğumu da sanıyorlar. Ne geldi başınıza? Dışarıdan bakınca hayatınız gayet güzel. Yakışır bana o rol, değil mi? Filmde zaten ağırlık bende. Tam bir babayı oynuyorum. Piyasa babası değil. Daha sofistike. Dil bilen, ufak işlere tenezzül etmeyen bir adam. Ya affeder ya öldürür. Üç tane mafya var. Bir tanesi ortağını öldürüyor. Bana para vermemek için de suçu benim üstüme atıyor. Ben de teslim oluyorum. "O Şimdi Asker"in kadrosu var. Levent Kazak, Athena Gökhan, Yavuz Bingöl... Erkan Canla Zafer Algöz de benim adamlarım. Abdullah Oğuz çalıştırıyor beni role. Röportajdan çıkınca da film için okuma provasına gideceğim. Üff, yine çok geç kaldım. Var öyle bir havanız. "O Şimdi Mahkum"da bir mafya babasını oynuyorsunuz zaten. "Babamın sinemasında sarışın oyuncuların yanında Ella Fitzgeraldın resmi asılıydı" Muzaffer amca... Babam göndermişti beni onun yanına "Git, sana yardımcı olur" diye. Artist olacaktım. Clark Gable gibi olmak istiyordum. Rita Hayworthe aşıktım. Sinemanın girişinde böyle eski artistlerin posterleri asılıydı. Sarışın kadınlar... Ama en sonda da, babam nereden bulmuş onu bilmem, Ella Fitzgeraldın (caz yorumcusu) resmi vardı. Annem, babama "Anladım şu sarışın hatunları da, o kara suratlı maymunun ne işi var orada?" derdi. Babam da "Hanım hanım, o kadar ileri gitme, bunu anlayamazsın" diye cevap verirdi. O zaman Kırklarelide ilk telefon bizim evde vardı. Çocuklara telefon dersi verilirdi. Bunu böyle kaldıracaksın, şuraya konuşacaksın... Babanızın sineması varmış ve siz Hollywooda gitmek, yıldız olmak istermişsiniz. Hatta Muzaffer Tema babanızın arkadaşıymış. Öyle bir undergrounddan geliyorum ki! Sonra babanız iflas etti. Ramazanda davulcu geçerdi. "Ben de çalacağım" diye tuttururdum. Annem "Şişşt, çingen mi olcan sen?" derdi. Yine de inerdim bazen. Koca davulu çalardım. Ne yapayım? Meraklıyım. Var içimde. "Sen ne yaptın, bu çocuğu bir elek una mı aldın?" derlerdi anneme. O yıllarda Hollywood starı olmak istiyordunuz. Ya müzik? Lokal artistlik. Neyse, bakarsın hepimizin şansı açılır. Yönetmenin de, benim de... Şimdi gönlünüzce davul çalıyorsunuz, artist de oluyorsunuz... Yok, göremediler. İkisi de vefat etti. Annem 13 sene önce öldü. Anneniz, babanız sağ mı? Bunları gördüler mi? Hepsi evli barklı, çoluk çocuk... Benden daha yetenekliydiler. Ablam müthiş fasıl söyler. Anne tarafımın sesi iyidir, baba tarafımın da enstrümanistliği vardır. Gerçi halam da çok iyi şarkı söyler. 85 yaşında, telefon eder şarkı söyletirdim ona. Kaydederdim o eski şarkıları. Ablamın da sesi çok çok iyidir. Kardeşleriniz nerede, ne yapıyor? Aaa, güzel fikir... Ablacığım, çok sevinir buna. İyi fikir. Gerçekten. Bir albümünüzde ona da vokal yaptırsanıza. Vurmalı çalgılar ustası Burhan Öçalın yeni albümü "Sultan Orhan" çıktı. Albümde vurmalı ritimlerden geleneksel Türk ve Osmanlı halk müziğine, chill out ve ambienta kadar farklı türler bir arada. Birçok geleneksel çalgının kullanıldığı "Sultan Orhan"da tüm vurmalılar ve telli sazlarda Öçal var. Tüm sözler Öçal tarafından yazılmış ve seslendirilmiş. Ambient türüyle adı birebir anılan Frankfurt çıkışlı Namlook ise akustik hissi veren elektronik altyapının mimarı. Halk müziğinden ambienta... "Albümdeki klarneti Kırklarelide bir düğünde kaydettim. Şimdi orgla yapıyorlar düğünleri" Açıkçası bende hiç heyecan filan yaratmıyor. Zaten içinde yaşadığım için herhalde. Belki tam olarak Türk olarak yaşasaydım sevinirdim. Ya da belki sevinmezdim. Politik kısmını bilmiyorum ama sosyal, geleneksel, yerel değerlerimizi korumamız lazım. Biz değerlerimizi kaybediyoruz. Unutuyoruz. Bu dijital hayat her şeyi yok ediyor. Ama Batıda değerler donduruluyor. Bizim de korumamız, dondurmamız lazım. Ben albümdeki klarneti seneler önce bir Kırklareli düğününde kaydetmiştim. Çok klasik olacak ama sizin müziğiniz tam bir Doğu-Batı sentezi. Etno-elektronik mi deniyor? Bizim geleneksel çalgılarımızı, yöresel müziklerimizi elektronik altyapıyla birleştiriyorsunuz. Türkiyenin Avrupa Birliğinden müzakere tarihi almasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Orgla yapıyorlar. Burada da öyle. Zenginler ünlü bir şarkıcı getiriyor, şarkıcı konser veriyor. Konser değil ki o! Sanat çok az teşhir ediliyor burada. Türkiyede müzik piyasası geniş, çok müzik etkinliği var ama sanat anlamında az. Şov yapılıyor. Ben de eskiden düğünlerde çaldım, Kırklareli düğünlerinde... Ama biz sanatımızı teşhir ederdik o düğünlerde. Şimdi o düğünler de eskisi gibi değil. "Emel Sayın önde, saçı topuz, spot ışıkları üzerinde; arkada şık bir orkestra, revize edilmiş Türk müziği ile bir şov..." Sting bir pop ilah. Ama korkardı benden. Asla davul solosu vermezdi. "Alırsın, bütün şovu götürürsün" diye. Emprovize iş yapmaz Sting. "Sistem çöker" der. Çok sistemlidir. Sahnedeki her saniyesi, her adımı planlıdır. Siz Stingle çaldınız. Sting size "imparator" dermiş, öyle mi? Siz onun için ne dersiniz? Emel Sayın. Sanat müziğini seviyorum. Kafamda bir proje yapmıştım Emel Sayınla. O önde, saçları topuz, spotlar üzerinde; arkada çok şık bir orkestra, süper bir şov... Türk müziğini revize edip, restore edip, daha aktüel hale getirip... Türk müziğini öyle sunmak. Ben tambur çalarım. Emel Sayınla böyle bir şey yapmak istiyoruz ama benim vakitsizliğim yüzünden olamıyor. Başka kim vardı? Var çok değerli sanatçılar. Bakın "değerli" diyorum, "önemli" değil. Erkin Korayı da çok severim ama ben rockçılarla çalamam. Birlikte çalışmak istediğiniz Türk var mı?