Pazar Açtırma kutuyu, söyletme...

Açtırma kutuyu, söyletme...

08.02.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Açtırma kutuyu, söyletme...

Açtırma kutuyu, söyletme...
8-14 Şubat 1998
Zafer ARAPKİRLİ

Oldum olası, aziz milletimin en çok sevdiği laflardan biridir:
"Konuşursam yer yerinden oynar."
Kafası atan herkes, "bak şimdi, açtırma benim bayramlık ağzımı..." diye başlayan cümlelerle, karşısındakini sindirmenin bir yolunu arar. Öyle çok şey biliyordur ki, "konuşmaya başlarsam, kimse sokağa çıkamaz.." diye böbürlenir.
"Şimdi çıkıp da senin cemaziyelevvelini anlatırım haa!" dedik mi, hemen korkuturuz karşımızdakini.
Bayılırız hava atmaya ve racon kesmeye, hem de en utanılacak şeyleri en pervasız biçimde, üstelik yüzümüz bile kızarmadan söyleyiveririz "delikanlılık", "erkeklik", hatta "yiğitlik" adına.
Anılarımızda, 12 Eylül döneminin ünlü paşalarından, Milliyetçi Demokrasi Partisi'nin Genel Başkanı Turgut Sunalp beyefendinin necip sözleri hala taptaze:
"Cop sokmaya ne gerek var.. Elimizde aslan gibi askerlerimiz var.." Tövbe ve çüşş demiştik duyar duymaz. Hazret sanki kendisi denemiş.. Daha sonraları onun izinden gidenler de olmadı değil. Yakınlarda, çok yakınlarda bir partinin üst düzey yöneticisi ve sonradan "aileden sorumlu" İçişleri Bakanı olan, üstelik üniversite öğretim üyesi bir hanımefendi, yumurtladığı şu cevherle ünlenmişti:
"Sabrımızın bir sınırı var.. Sonra Çiller fanatiği gençleri tutmakta zorlanabiliriz.."
Yine tövbe ve lahavle çekerek, Allah'a havale etmiştik siyasetin bu yeni yetme bıçkın ablasını.
Susurluk, çete, gladio, kurşun atan şerefli kahramanlar faslında laf uzayınca, kara gözlükleriyle ve "biizzzz!" diye başlayan, "biizzz!" diye biten tiradlarıyla ünlü bir eski bakanımız da yumurtlayıverdi sonunda: "Başkasını kullanmaya lüzum yoktu. Emrimizde balyoz gibi polislerimiz var.."
Duvar yıkım ustası Mehmet Bey, hukukun tuğlasını ve harcını tartışmıyor. Çekiç mi kullansak, balyoz mu onun derdinde.
İmam ve cemaat ilişkisi teoremi, anında uygulamaya kondu. Oturmuşuz ekranın karşısına haberleri seyrediyoruz. Ben de dahil, onmilyonlarca kişinin sesine hayran olduğu türkücümüz, devlet büyüklerimizin izinden gidiyor:
"Emrimde 1500 adam çalışıyor. Bir salarım İstanbul'a, sabaha paylaşırlar, ortada bir şey kalmaz.."
Kolay gelsin İbraam Ağa, iki parsel de bize ayır oradan. Deniz de görsün bari..
Hasmı ise, ondan aşağı kalır mı? Boran gibi esiyor. Kesiveriyor raconu, cevaben:
"Bir odaya girelim.. Kim kimin kafasına sıkarsa.. Maçın doksan dakikası bitti. Ama isterse, uzatmaları da oynarız icabında.." Beşer de penaltı atarsınız, kalan sağları belediye mezarlığına buldozerle defnederiz.
Medyamız da bayılır bunlara. Bir kanala çıktılar mı, beş dakika sonra ötekisi canlı yayın konuğu yapar. Kanal kanal dolaştırıp, aynı sözleri tekrarlatmak için, çanak sorunun bini bir para. Seninki, hangi kameranın çekim yaptığını şöyle bir araştırıp hızla objektife döner, ekrana şöyle bir "klark çeker" ve basıverir tehdidi:
"Bakın burada 65 milyonun önünde sesleniyorum.." diye başlayan veciz lafları kusuverir. Prime time rating rekorları altüst olur. Gece geç haberlerde, banttan yayın, dün gece erken yatanlar için, sabah kahvaltı haberlerine takla attırıverelim. Hakan'lar, Muhtar'lar, Kırca'lar dörtköşe..
Alan memnun, satan memnun, bağıran mesut, tehdit eden bahtiyar, karşılık veren bulutlarda, seyreden mayışmış. Sana bana ne oluyor? "Bir ağzımı açarsam, var ya..."