28.07.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
AYDİL DURGUN aydil.durgun@milliyet.com.tr
Yüzyılın en iyi kadın vokallerinden Amy Winehouse bundan iki sene önce bir 23 Temmuz günü
27 yaşında öldü. Kısacık hayatına aralarında 5 Grammy ödülünün de bulunduğu pek çok ödül, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, belli ki başarısız sonuçlanan rehabilitasyon süreçleri ve 20 milyonun üzerinde satış yapmış “Back to Black” albümü de dahil olmak üzere üç albüm sığdırdı. Alkol ve uyuşturucu kullanması, ayağından çıkarmadığı balerin ayakkabıları, sevgilileri... Magazin basının gündemindeydi hep. Geçtiğimiz yıl Babası Mitch Winehouse’un yazdığı “Amy, My Daughter” şarkıcının ikinci ölüm yıldönümünde Pegasus Yayınları tarafından “Kızım Amy” adıyla Türkçeye çevrildi.
“Çok ünlü olmayı hayal ediyorum”
Buradan sonra her şey bir nevi çorap söküğü gibi ilerler; abisinden amatör olarak gitar çalmayı öğrenir, kendi şarkılarını yazmaya başlar: “Amy sürekli şarkı sözleri karaladığı bir defter tutardı. Bir konuşmanın orta yerinde birden, ‘Bir saniye’ deyip aklına gelen her şeyi not almak için ortadan kaybolurdu.”
12 yaşına geldiğinde tam zamanlı bir tiyatro okuluna gitmek ister ve başvurusunda yazdığı mektuptaki şu satırlar dikkat çeker: “Ama en önemlisi çok ünlü olmayı hayal ediyorum. Sahnede olmak istiyorum. Bu tutku, yaşadığım sürece devam edecek (...) Konser biletleri, Batı Yakası ve Broadway Şovu biletleri bir çırpıda tükenen bir aktris ve şarkıcı olarak hatırlanmak istiyorum.”
“Amy güçlü erkekleri seviyordu”
İlk ciddi aşkını Chris Taylor isimli bir gazeteci ile yaşar ve dokuz aylık bu ilişki ilk albümü olan “Frank”in şarkı sözlerinin temelini oluştur: “Chris’le birlikte olmaya başlar başlamaz Amy’deki değişikliği fark etmiştim. Yürüyüşü değişmişti ve belli ki çok mutluydu. Fakat ilişkide kimin patron olduğu çok açıktı -Amy. Muhtemelen bu yüzden yürümedi. Amy güçlü erkekleri seviyordu fakat Chris harika bir çocuk olmasına rağmen bu kategoride değildi.”
Amy’nin esrar içtiğini ilk kez 2002 yılında fark eder baba Winehouse: “Amy’nin sesi hiçbir zaman seyircileri hayal kırıklığına uğratmazdı fakat sahne becerileri üzerinde çalışması gerekiyordu. Bazen -sanki onlarla yüzleşmek istemiyormuş gibi- seyircilere arkasını dönerdi. Fakat sahnede olmayı sevip sevmediğini sorduğumda her zaman ‘Bayılıyorum baba’ dediği için artık sormuyordum (...) Amy sahne korkusuyla nasıl başa çıkacağını hiçbir zaman bulamadı. (...) bazen sahneye çıkmadan önce bir içkiye ihtiyacı olurdu. Hatta belki esrarlı sigara bile içiyor olabilirdi ama emin değilim; çünkü bunu benim önümde yapmazdı. O zamanlar kesinlikle haberim olmayan ve önemini sonradan anladığım şeyse, kaldırabileceğinden daha fazla içki içmesiydi.”
“Tanrı’nın yarattığı en aşağılık serseri”
Amy’nin bir sonraki büyük aşkı Blake Fielder-Civil’dir. Babasının kızını uyuşturucu bağımlısı olmasına neden olmakla suçladığı Civil “Back to Black” albümündeki çoğu şarkının da müsebbibidir. Milyonlarca satan albüm için şöyle diyor babası: “Bu başarı karşısında kendimden geçmiştim ve çok gururluydum. Fakat içten içe, Amy’nin bir daha asla böyle bir albüm çıkarmasını istemiyordum. Şarkılar inanılmazdı fakat Amy onları yazarken cehennemi yaşamıştı. ‘Back to Black’i ‘Frank’i sevdiğim kadar sevmedim. Bunun tek bir sebebi var: ‘Rehab’ dışında bütün şarkılar Blake hakkında. Fark ettim ki 21’inci yüzyılın en çok satan albümü, Tanrı’nınyarattığı en aşağılık serseri ile ilgili.”
Amy uyuşturucu sorunun üstesinden geldiyse de aşırı alkol tüketimi onun için hâlâ bir sorun olmaya devam eder. Rehabilitasyona gider, bırakacağına söz verir ancak başaramaz. Ölmeden bir gün önce babası onu son kez gördüğünde gayet iyi görünür: “Geri döndüğünde o düeti yapmak için stüdyoya gireceğiz dedi. İki tane favori şarkımız vardı. ‘Fly me to the Moon’ ve ‘Autumn Leaves’. Amy ikisinden birini birlikte seslendirmemizi istiyordu. (...) Amy’nın tekrar böyle konuştuğunu görmek güzeldi. Ona taksinin içinden el salladım. Sevgili kızım Amy’yi bir daha sağ görmedim.”