Pazar “Anneliğin en zor yanı hep vicdan muhasebesi yapmak”

“Anneliğin en zor yanı hep vicdan muhasebesi yapmak”

14.07.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Sofrada Baş Başa”nın bu haftaki konukları Silk&Cashmere’in CEO’su Ayşen Zamanpur ve oyuncu Tuba Ünsal

“Anneliğin en zor yanı hep vicdan muhasebesi yapmak”

Ayşen Zamanpur, arkadaşımın annesi, Türkiye’nin gurur duyduğu, çoğu insanın yabancı zannettiği ama öz Türk markası olan Silk&Cashmere’in yaratıcısı, sahibi, annesi... Ferhat, annesinin konusu açıldığında ikimizi çok benzettiğini söyler. Bu tanımlama Ayşen Hanım’ın “Kaşmir Yolu” kitabını okuduğumda beni çok onurlandıran bir benzetme oldu. Kitap, Ayşen hanımın Silk&Cashmere’i yaratırken yaşadığı zorlukları, mutlulukları en önemlisi de sıfırdan bir hayalin peşine takılıp bir marka yaratmayı anlatıyor. Girişimci olmak isteyenler için bir başucu kitabı... Hayata bu kadar derin ve güzel bir pencereden bakan bu başarılı kadının yanında ortak noktalarımızdan bahsetmek
bir hayli yüzümü kızartır. Şimdilik iki çocukta tutturduk benzerliği; onun da bir kızı bir oğlu var, kısmetse yakında benim de olacak... Sohbetimize Ferhat ve benim ufaklık Sare de katıldı sonradan. Ferhat konuşma üstadı da bizimki daha yeni açıldı. Bu keyifli masa bizim uzun zamandır organize etmeye çalışıp bir türlü beceremediğimiz bir plandı, bu röportaj sayesinde biz de keyifli bir akşam geçirdik...

Haberin Devamı

“Anneliğin en zor yanı hep vicdan muhasebesi yapmak”

Zamanpur: “Tuba kitabını elinden bırakmıyormuş dediklerinde çok hoşuma gitti. Amacım zaten senin gibi içinde tutku olan insanlara
‘Ben bunları yaptım, olabiliyor’ demek. O yüzden mutlu oluyorum.”

Tuba Ünsal: Tatilden yeni geldiniz değil mi? Nasıl geçti?
Ayşen Zamanpur: Çok keyifli geçti. Ne zamandır böyle, çarşambadan pazara bir tatil yapmamıştım. Çok iyi geldi. Sen tatil yapabiliyor musun?
Tuba Ü.: 15 yıldır çalışıyorum
ama son iki senedir kendi işlerimi yapıyorum. O kadar güzel bir iş düzeni oluşturdum ki... Üç ay çok çalışıyorum sonra 15 gün istediğim gibi tatil yapıyorum.
Ayşen Z.: Nerelere gidiyorsun?
Tuba Ü.: Sadece bu sene Roma, Capri, Paris ve Mısır’ı gezdik. Tayland’daki bütün adaları dolaştık hemen hemen.
Ayşen Z.: Kızınla beraber?
Tuba Ü.: Evet, bu sene de
gittik, geçen sene de gittik. Sare doğduğundan beri geziyoruz birlikte. Bir yerde okumuştum, çocukların görsel hafızalarını üç yaşına kadar gördükleri şekillendiriyormuş.

Haberin Devamı

“Tatil yapmak için çalışıyorum”

Ayşen Z.: Harika bir deneyim onun için. Ne kadar çok biçim, ses, renk görürse o kadar yararlı. Ben de Ferhat’la Yasemin’i her yere taşırdım. Çocukla tatile gitmenin de tadı başka... Bir de tatilsiz devam edince işte verim düşüyor, değil mi?
Tuba Ü.: Ben tatil yapmak için çalışıyorum diyebilirim. Dünyayı gezeyim yeter, başka hiçbir şeyde gözüm yok.
Ayşen Z.: En sevdiğin yer neresi?
Tuba Ü.: Tayland’a bayıldım. Bu sene başka yerlere de gittim. Dahab, Şarm El Şeyh, Kahire...
Ayşen Z.: Şarm El Şeyh’te daldın mı?
Tuba Ü.: Yaz gelmeden, kız arkadaşımla biraz kafa dinleyelim diye gittik, kesinlikle dalmak gibi bir düşüncemiz yoktu. Sonra o kadar sıkıldık ki hadi bir bakalım dedik. Suyun içine girince “Bu nasıl bir
yer böyle?” diye boğuluyorduk gülmekten.
Ayşen Z.: Benim bir arkadaşım var, her sene gidiyor.
Tuba Ü.: Ben de artık her sene giderim. Oradan Tayland’a geçtim. Mısır kültürü biraz kapalı ondan sonra Tayland o kadar iyi geldi ki... Thai kültüründe şu var; hep şükran durumundalar ve hep mutlular. Çok küçük paralarla yaşıyorlar ama çok huzurlular. Ayşen Hanım, sizde iyi bir hırs var, değil mi? Hırs hep negatif bir kelime olarak algılanır ama iyi hırs diye bir şey de var. Kitabınızın beni bu kadar etkilemesinin sebebi bu sanırım, bende de var o iyi hırstan. Ne kadar çok şey gelmiş başınıza...
Ayşen Z.: Daha başka şeyler de var aslında ama her şeyi aktaramadım tabii ki. Bir yazar arkadaşım “Ben senin çektiklerine şahidim, niye daha fazla yazmadın?” diye eleştirdi hatta. Bilinçli olmadan girişimcileri korkutmak istememiş olabilirim.

Haberin Devamı

“Sizinki gibi gerçek başarı öyküleri kişisel gelişim kitaplarından daha çok etkiler beni”

Tuba Ü.: Türkiye’de akıllı
bir kadın olarak bir hayali gerçekleştirmek çok kolay değil. Sizinki gibi gerçek başarı öyküleri, kişisel gelişim kitaplarından daha çok etkiliyor beni.
Ayşen Z.: Ferhat, “Anne, Tuba kitabını elinden bırakmıyormuş” deyince o kadar hoşuma gitti ki... Amacım zaten senin gibi içinde tutku olan insanlara “Ben bunları yaptım, olabiliyor” demek. O yüzden böyle söylediğinizde çok mutlu oluyorum.
Tuba Ü.: Benim şirketteki yardımcım İrem, daha bu kitabın konusu olmadan “Ben sizi Ayşen Zamanpur’la çok benzetiyorum” demişti. Okuluna konuşmacı olarak gitmişsiniz. Çok etkilenmiş anlattıklarınızdan.
Ayşen Z.: Ben üniversitelerde başarısızlık öykülerimi de anlatıyorum o yüzden hoşlarına gidiyor herhalde. Sadece başarıya odaklanan başarı öykülerine yabancılaşırım ben. Hep çok akıllı, çok yetenekli değiliz çünkü. Bir yığın hatamız, beceremediğimiz şey var. Ben bunları da anlatırım. Ve hep “Vazgeçmeyin!” derim.

Haberin Devamı

“Bence Türkiye’yi girişimcilik kurtaracak”

Tuba Ü.: Çünkü şans hep hazır olana gider değil mi?
Ayşen Z.: Aynen öyle! Altyapın varsa şans gelir ve sen onun bir fırsat olduğunu görürsün...
Tuba Ü.: Türkiye’de kadın girişimci olarak en zorlandığınız
şey nedir?
Ayşen Z.: Kadın-erkek ayrımı yapmayı doğru bulmuyorum ben pek. Genel olarak girişimcilik çok zor Türkiye’de. Oysa ben Türkiye’yi girişimciliğin kurtaracağına inanıyorum. Çünkü ülkede başka
bir doğal kaynak yok. Ne yazık ki girişimciliği destekleyen bir ekosisteme sahip değiliz. Genç girişimcilerin finans kaynaklarına ulaşması çok zor. Mentorluk ve kuluçka sistemi gelişmemiş. Devletin şirketleri ilk üç yılında koruyup kollaması lazım. Sigortasını affetmeli, kolay krediler olmalı, çalışanların SSK primlerini üstlenmeli...
Tuba Ü.: Peki girişimci olmak isteyen biri ne yapmalı?
Ayşen Z.: Kafasındaki fikrini masalara meze yapmasın bir kere, projelendirsin. Hata yapmaktan korkmasın. Deneyimin diğer adı hatadır. Tutkularının peşinden gitsin.
Tuba Ü.: Bu coğrafyada çok cesur bireyler olarak yetiştirilmiyoruz. Sigortalı bir işin olsun gibi ortalama bir hedef istiyor aileler. Eğitim sistemi de hangi alanda yeteneğin olduğuna bakmadan insanları oradan oraya savuruyor. Ben 16 yaşında çalışmaya ve vergimi ödemeye başladım. O zamanlar bana biçilmiş bir rol vardı. Hayatta en iyi yapabildiğim işin oyunculuk olduğunu düşünüyordum. Sonra haddimi aşmayı öğrendim. Pozitif anlamda söylüyorum bunu. Hayal ettiğim şeyleri yapabileceğimi gördüm. Benim için kırılma noktası kendi koleksiyonumu yaratmaktı. Sonra yeni bir iş kurdum, bir proje geliştirme ajansı; Tuba adı. Yaptığım projeleri bu çatı altında birleştirdim. Yaptığım işlerin hep bana teklif edildiğini düşünüyor insanlar. Oysa çoğu benim kafa yorup, projelendirip, sunum hazırlayıp birilerini ikna ederek bağladığım işler.
Ayşen Z.: Oyuncu, manken, foto-model taraflarını biliyordum. Şimdi bir de girişimci Tuba’yı tanıdım.
Her zaman yanındayım Tubacım, girişimcilikle ilgili aklına bir şey takılırsa hemen ara, sor. Sen de bana küçük bir mankenlik, oyunculuk işi ayarlarsın artık (gülüyor).

Haberin Devamı

“26 yıldır insan kendine anne denmesine şaşırarak sevinir mi?”

Tuba Ü.: İş hayatı kadar çocuk yetiştirme şeklimiz de önemli değil mi? Nasıl bu kadar iyi yetiştirdiniz o iki çocuğu?
Ayşen Z.: Bunu oğlumun bir arkadaşından duymak ne güzel... Eminim sen çok iyi yetiştiriyorsundur kızını. 26 yıldır insan kendine anne denmesine şaşırarak sevinir mi? Ben seviniyorum. Şimdi buraya gelip bir “Anne” desin, dünya durur benim için. İnsanın en büyük kazancı, uzak ara çocukları...

“Hiç korkma, çocukların da tıpkı senin gibi olacak”

Tuba Ü.: Çok istediğim bir şeydi benim de anne olmak. Ama sadece bir hayal gibiydi bu. Çok korkuyordum. Bundan
beş-altı yıl önce bir bilinçaltı seminerine katılmıştım. Adam beni medite edip küçüklüğümde kilitlediğim bazı anları yakalamıştı. Annemle babamın benimle yeteri kadar ilgilenmediğini atmışım bilinçaltına. Yere düştüğümde onlar orada konuşmaya devam etmişler bir seferinde. Bu tecrübeden sonra çocuk sahibi olmaktan daha çok korkmaya başladım.
Ayşen Z.: Senin içindeki sevgi her şeyi çözer hiç merak etme.
Tuba Ü.: Şimdilik iyi gidiyor bakalım (gülüyor).
Ayşen Z.: Duyuyorum iyi gittiğini. Çocuklar onlara öğrettiklerini değil, senden gördüklerini uyguluyorlar hayatta. “Oğlum, kızım büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgi dolu ol” dedikten sonra sen birine kötü bir şey söylersen olmaz. Çocuk nasihat dinlemez, seni taklit eder. Kitap okumak iyidir deyip bütün gün televizyon izlersen olur mu? Ben bunlara hep çok dikkat ettim. Eminim sen de ediyorsundur. Hiç korkma, tıpkı senin gibi okumaya meraklı, bilgili, dünyaya dönük bir insanın sevgi dolu, iyilik sever çocukların olur.
Tuba Ü.: Ferhat’ı dört sene beklediniz değil mi siz?
Ayşen Z.: Evet, çok geç kaldı bana gelmekte. Hâlâ bir yere gideceği zaman gecikir biliyorsun. Ama çok çalışıyor.
Tuba Ü.: Çok hem de... Gece çıktığımızda her zaman vakitlice eve döner. İnanılmaz bir kontrol mekanizmasına sahip. Sizin bilmediğiniz hiçbir şey yok hayatında. Bu çok önemli. Bizim nesil genelde ailenin bildiğinin yanında bir paralel hayat yaşar. Bu çok tuhaf aslında ama öyle olmak zorunda biraz. Bu da beni çok üzer.
Ayşen Z.: Ben çocuklarıma çok güveniyorum Tuba. Benim annem-babam da bana aşırı güvenirdi. Ben de kendi çocuklarıma sınırsız güven verdim. Sen de öyle yap... Peki şimdiye kadar gördüğün kadarıyla anne olmanın en zor yanı ne sence?
Tuba Ü.: Sürekli vicdan muhasebesinde olmak. Ne kadar birlikte zaman geçirirseniz geçirin o muhasebe oluyor. Aslında Sare benim çalışmadığımı düşünüyor bile olabilir. Çünkü çok güzel şekilde işime entegre ediyorum onu. Her gittiğimiz mekanda yeni şeyler tecrübe ediyor. Ama birlikte çok vakit geçiriyor olmamıza rağmen ayrı kaldığımız zaman, uyurken bile, onun yanında uyumuyorum diye vicdanen rahatsız oluyorum.

“Can Bonomo’ya bayılıyorum”

Ayşen Z.: Senin en çok sevdiğin hobin ne? Edebiyat mı?
Tuba Ü.: Okumayı çok seviyorum. Her gün yatağa girmeden mutlaka okurum. Murat Somer, Ayşe Kulin, Murakami... Murakami’den en çok “İmkansızın Şarkısı”nı ve “Sahilde Kafka”yı beğendim.
Ayşen Z.: “Sahilde Kafka” benim en sevdiğim romanlardan biri. Rus klasikleri okumayı çok severim ben. Rus klasiklerini okumak insanı başkalaştırıyor. Sare’ye mutlaka okut...
Tuba Ü.: Az önce dediniz ya bakarak öğrenme çok önemli diye... Sare mesela beni sürekli kitap okurken görüyor. Kabı çıkan kitaplarımın kaplarını alıp kendi kitaplarına geçiriyor sonra. Sizin kitabın kabını Caillou’nun kitabına geçirdi mesela (gülüyor).
Ayşen Z.: Gerçekten mi? Ne güzel yapmış (gülüyor)... Peki kimleri dinliyorsun, Can Bonomo’yu dinliyor musun mesela?
Tuba Ü.: Evet, bayılıyorum. Benim üniversiteden arkadaşım Can.
Ayşen Z.: A gerçekten mi? En çok hangi şarkısını seviyorsun?
Tuba Ü.: “Meczup”. Ama ben daha çok Can’ın şiirlerini seviyorum.
Ayşen Z.: “Yapmayaydın İyiydi” diye bir şiiri var. Çok güzel. Bütün arkadaşlarıma gönderdim o şiiri. Benim bir edebiyat-felsefe çevrem var, içinde Selim İleri’nin falan olduğu... Çok beğendiler.
Tuba Ü.: Bir de çok güzel bir arkadaşlığınız var sizin Can’la. Ferhat’ın ev arkadaşı, sizin de yakın arkadaşınız...
Ayşen Z.: Evet evet, bana Ayşen diyor biliyor musun?
Tuba Ü.: Biliyorum.
Ayşen Z.: Bayılıyorum ona, çok keyif alıyorum onunla arkadaş olmaktan.
Tuba Ü.: Bizim dünyamız biraz sanal, özellikle arkadaşlıklar açısından. Ama Can çok samimidir.
Ayşen Z.: Kesinlikle.

“Şubelerimiz şimdilik dünyayla sınırlı”

Ayşen Z.: Hadi çocuklarımızın planlarından bahsedelim biraz da... Sare’nin planı ne şimdilerde?
Tuba Ü.: Sare okul döneminde şimdi, okul bakıyoruz ona. Önümüzdeki dönem okula başlayacak. Çok küçük aslında, şimdiden bir maratonun içine girecek olması biraz korkutuyor beni.
Ayşen Z.: Ferhat senin planların neler?
Ferhat Z.: Silk&Cashmere markası altında, daha genç bir kitleye hitap eden yeni bir koleksiyon hazırlamak.
Ayşen Z.: Kızım Yasemin’in de katkısıyla ve yeni bir mağaza konseptiyle sunulacak değil mi?
Ferhat Z.: Evet, yeni bir mağaza, yeni bir alt marka... Cenevre’ye yeni bir mağaza açıyoruz bir aya kadar. 2014’te de Berlin’de, oranın Zorlu Center’ı diyebileceğimiz bir yerde bir mağazamız olacak.
Tuba Ü.: Hedefiniz dünyada kaç mağaza?
Ferhat Z.: Dünyanın bütün büyük şehirlerinde bulunmak istiyoruz.
Ayşen Z.: Şimdilik dünyayla sınırlıyız (gülüyor).
Ferhat Z.: Şimdilik (gülüyor).
Tuba Ü.: Üretiminiz nerede?
Ayşen Z.: İç Moğolistan’da, Çin’de... 50-60 farklı üretici çeşitli ürünlerimizi üretiyor 21 yıldır.
Tuba Ü.: Dünyada şu anda kaçıncı mağazadasınız?
Ayşen Z.: Mağaza ve corner’larla birlikte 170 oldu.

“Anneliğin en zor yanı hep vicdan muhasebesi yapmak”

Ayşen Zamanpur’un oğlu Ferhat ile Tuba Ünsal’ın kızı Sare yemeğin sonuna doğru mekana gelerek ikiliye sürpriz yaptılar.

“Eşim, benim büyük şansım”

Ayşen Z.: Senin evin nerede?
Tuba Ü.: Ben Nişantaşı’ndayım. Mirgün (Cabas) Bebek’te oturuyor.
İkisi arasında yaşıyoruz.
Ayşen Z.: Aynı evde yaşamıyor musunuz? Yeni
moda bu mu?
Tuba Ü.: Evlendikten sonra bulamadık ev. Tam tutuyorduk olmadı, arıyoruz hâlâ. Sizin eşinizle ilgili çok güzel bir tanımınız var: “Bijen’in eşi
kim olsa girişimci olurdu”.
Ayşen Z.: Evet, girişimci veya çok başarılı bir kadın olurdu. Bijen’i tanıyor musun?
Tuba Ü.: Evet, tabii.
Ayşen Z.: Çok düzgün bir insandır, karşı tarafa çok değer veren, yücelten, iyi taraflarını ortaya çıkartan... Benim çok büyük şansımdır o. Çocukluk aşkım biliyorsun, 17 yaşından beri seviyorum onu. Vizyon sahibi bir adam bir defa, örnek bir işadamı. Sürekli proje üretir. Benim gibi yoğun çalışan bir eşi hoşgörür. Benim bir de özgür bir ruhum var, onu hoşgörür.
Tuba Ü.: Ne güzel anlattınız. Ben de Mirgün’ü böyle tanımlıyorum. O da tıpkı Bijen Bey gibi destek olan, ruhumu serbest bırakan biri.
Ayşen Z.: Ne güzel...
Tuba Ü.: Mirgün, benim çocukluk aşkım değil ama,
çok eski arkadaşım. Birbirimizi arkadaş olarak da gördük,
flört olarak da, sevgili olarak da... O da aynen sizin anlattığınız gibi biridir.

“Annem bana akşam yatmaz, sabah kalkmaz Tuba derdi”

Tuba Ü.: Sürekli fikir üretilen bir evde büyümek nasıl bir şey Ferhat?
Ferhat Zamanpur (Ayşen Zamanpur’un oğlu): Yepyeni birçok farklı fikirden ziyade aynı fikrin pek çok farklı açısından derinine girmekle geçti benim çocukluğum.
Tuba Ü.: Peki bu kadar yoğun çalışan bir annenin çocuğu olmak nasıl? Annenizi kızdırıyormuşsunuz; “Anne, o kadar çok çalıştın ki,
bize hiç zaman ayırmadın,
çok özledik seni” diye...
Ferhat Z.: Evet, öyle dalga geçebiliyoruz çünkü annem
inanılmaz yoğun çalışsa da iş
dışındaki her dakikayı bizimle geçirirdi, senin gibi. Biz de
hiç eksiklik hissetmedik.
Ayşen Z.: Canım oğlum.
Ferhat Z.: Doğruya doğru.
Tuba Ü.: Peki bununla ilgili
tüyo vermeniz gerekirse bana...
Ayşen Z.: Tüyosu pek yok aslında. Onsuz yapamıyorsun zaten değil mi?
Tuba Ü.: Evet, yapamıyorum resmen. Peki mesela 8’de yatakta olunsun gibi kuralarınız var mıydı?
Ayşen Z.: Uyku konusunda vardı.
Ferhat Z.: Onun intikamını ben şimdi alıyorum.
Masal uydurma
üstadı oldum”
Ayşen Z.: Evet. Çünkü büyüme hormonları uyurken çalışıyor.
Uyku, bir de banyo. Bu ikisinde
biraz sıkıydım.
Ferhat Z.: Biz bayağı tatsız saatlerde uyuyorduk küçükken (gülüyor). Arkadaşlarım 10’da falan uyuyor, ben 8’de yataktayım.
Ayşen Z.: Ama bak büyüdün!
Ayşen Z.: Potanak (Sare’yi kastediyor) kaçta uyuyor?
Tuba Ü.: Potanak 9’da uyuyor.
8’de kalkıyor, mutlaka iki saat de öğlen uyuyor. Ben küçükken
uyumayı hiç sevmezdim. Annem
bana “Akşam yatmaz, sabah kalkmaz Tuba” derdi. Sare’yi de 8’de yatağa koyuyoruz, bir saatlik bir sürecimiz var; kitap okuma, masal anlatma...
Ayşen Z.: O saatler çok güzel oluyor.
Tuba Ü.: Aynen. Masal uydurma üstadıyım.
Tuba Ü.: En çok hangi masalı seviyorsun Sare?
Sare: Pepe.
Tuba Ü.: Başka? Cadıyı seviyor musun?
Sare: Hı hı.