Pazar Annem bana ‘git-gel akıllı’ der

Annem bana ‘git-gel akıllı’ der

20.12.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

“Vavien” filminin senaryosunu yazan ve başrolünde oynayan Engin Günaydın “Burhan Altıntop karakteri ile anılmaktan kurtulamamak meslek hayatımın sonu olabilirdi” diyor. “Ama galiba bunu atlattım.” Engin filmde canlandırdığı Celal karakteri için “git-gel akıllı” diyor. Karakterle ortak yanları bu: Annesi de Günaydın’a “git-gel akıllı” dermiş o küçükken

Annem bana ‘git-gel akıllı’ der

Engin Günaydın uzun zaman sonra “Avrupa Yakası”nda canlandırdığı Burhan Altıntop karakteriyle değil de farklı bir konuyla gündeme geldi. Senaryosunu yazdığı ve başrolünde oynadığı “Vavien” filmiyle. Bunun onu rahatlattığını ve mutlu ettiğini görmemek imkansız. “Burhan rolünün üzerime yapışması meslek hayatımın sonu olurdu. Galiba atlattım” diyor.
Vavien bir elektrik tesisatı terimi. İki farklı anahtardan açılıp kapanan bir lambanın olduğu bağlantı sistemine verilen ad. Film Tokat’ın Erbaa ilçesinde geçiyor ve başroldeki kahraman Celal elektrikçi. Günaydın’ın ailesinin Erbaalı olması, abisinin elektrikçi dükkanı olması (filmde bu dükkan kullanıldı) tesadüf değil. Günaydın hikayeyi oluşturan dekoru ve karakterleri büyüdüğü kasabadan ve insanlardan etkilenerek yaratmış.
Cihangir’deki evinde çok mutlu görünüyor. Üzerinden bir yük kalkmış gibi. Bu film onu bayağı mutlu etmiş olmalı.


Bu hikayeyi ne zaman yazmıştın?
“Avrupa Yakası”nın son bölümleri sırasında bitirdim. Durul ve Yağmur’a (Taylan) anlattım. Yazıyorum yazıyorum, bitiriyorum, rafta kalıyor. Bari bunu yazmadan sorayım dedim. Onlar olumlu tepki verince heveslendim, “Yazayım bunu” dedim.

Burhan Altıntop karakterinden bahsederken “Bu adamı sevmiyorum, benimle bir ilgisi yok” demiştin. Bu filmdeki Celal’in seninle ilgisi var mı?
Git-gel akıllı olması beni andırıyor. Hiç duydun mu deyimi bilmiyorum. Benim annem çok söyler mesela. Git-gel akıllı der bana.

Ne demek?
Birden salağa, gerizekalıya düşmek, sonrasında birden zeki olmak. Durumu kurtarmaya çalışmak. Git-gel akıl bu anlamda kullanılan bir şey. Celal de öyle. O yönümüz benziyor. Burhan Altıntop’un benim hayatımda hiçbir karşılığı yok tabii ki.

“Coen kardeşlerin ‘Fargo’ filminden çok etkilendim”

Yeni bir karakter canlandırırken hep Burhan Altıntop olarak algılanmak ya da o rolün etkisinden kurtulamamak gibi bir endişen oldu mu?
Bunun büyük bir problem olduğunu gerçekten başta anlamadım. Mesleki bir tehlike söz konusu benim için. Seyirci Burhan Altıntop’tan başka bir şey istemezse benden ya da ben başka bir şeyi yapamazsam çok çabuk hayatla ilgili bir karar alıp emekliye ayrılacaktım. Bunu herkes sormaya başlayınca “Demek ki böyle bir tehlike var” dedim. Ama atlattığımı düşünüyorum.

Neyi başardın bu film ile?
Bu film başarılı olursa benim oyunculuk alanım çok genişliyor. Yani çok hoşuma gidecek roller teklif edilebilir. Ve eğer film ilgi görürse senaryo yazan insanlar açısından da önemli bir adım olacak bu.

Filmde oynayan esnaf ve küçük rollerdekiler oranın insanları mı?
Evet. Erbaalılar oynadı. Replikler çok oralı olduğu ve oranın hayat tarzı filmin ritmine de uygun olduğu için oyunculukta hiç zorlanmadılar. Mesela abim “tek”te bitirmiş işini?

Nasıl “tek”te?
Yani planı ilk seferde çekmiş bitirmiş. Tuhafiyeciyi oynadı. “Kadın mı giyecek, erkek mi giyecek?” diye soruyor. Abim onu “Bayan mı giyecek, erkek mi?” diye sormuş. Öyle bıraktım. Daha doğal geldi.

“Türk ‘Fargo” diyorlar bu film için. “Fargo” filminden etkilendin mi hikayeyi yazarken?
Çok. Yani Coen biraderler (“Fargo” filminin yönetmenleri) benim sinemaya ilgimi artıran ekip. Her ülkenin o tip hikayeleri olduğunu düşünüyorum. Anadolu da bu türe çok uygun. Acaba dedim bu kafada klasik bir Anadolu insanının üzerine planlanmış ağır bir cinayet yükü konsa ne tür bir durum ortaya çıkar? Sinemada renklilik olarak görüyorum bu üslubu. Sinemada başka bir kanal gibi. İnşallah açılır o kanal...


“İş yapacağını bilsem de Burhan Altıntop filmi çekmem”

Annem bana ‘git-gel akıllı’ der


Türk sinemasının durumunu nasıl buluyorsun?
Bence bir ülke kendi sinemasını yaratmak istiyorsa senaristlerin hikayelerini dinlemeli.
O zaman ülke kendi sinema dilini bulur. Sürekli yabancı hikayeleri taklit ederek nasıl bulacaksın? O zaman taklitçi bir zihniyet oluyor. Yani
70 tane filmin 70’inin de kendi hikayesi olsaydı çok daha ilginç bir hale gelebilirdi olaylar. Şu anda genelde beğenilmemesinin nedeni, bu filmlerin belli bir mantığı işletmesi.

Piyasa mantığı mı?
Piyasa mantığı evet. “Filmin daha çok izlemesi için kural budur” gibi konuşmaların doğru olarak kabul edilmesi. Bence bu doğru bir konuşma değil. Doğru konuşma, doğru ekiple doğru senaryonun çekilmesidir.

Şöhretle ve parayla nasıl başa çıkıyorsun?
Ben teklif beklemeyen bir oyuncuyum. “Bir şeyler yapalım mı?” diyen hep ben oldum. “Oradan bir şey gelmiş o rolü kabul edelim, bu gelmiş buna bakalım”ın kötü bir gidişat olduğunu erkenden anladım.

Ne bileyim mesela Burhan Altıntop’un filmi olsa, “Recep İvedik gibi, beş tane patlatsam arka arkaya da parayı götürsem” demez mi insan? Böyle bir teklif geldi mi sana?
Tabii. Bir dönem konuşuldu. Biz bunun iş yapacağını biliyorduk. Hiç o işe girmedim. Düşünmedim. Öyle anılmak da istemiyorum. Ben mesleği çok uzun süreli görüyorum. Onu yaptıktan sonra ne yapayım, nereye gideyim? Bir yere taşınmayı düşünmüyorum ki ben. Burada Cihangir’de yaşayacağım, arkadaşlarımla görüşeceğim, yeni projelerimizi konuşacağız, aslında mesleğin gerçeği bu. Buna başka anlamlar yüklemenin manası yok. Yoksa kıyma makinesi gibi ufak ufak çıkarsın öbür taraftan.

“Arkadaşlığı evlilikten, flörtten daha önemli görüyorum”

Arkadaşlığa önem veriyorsun.
Ben evlilikten, flörtten daha önemli görüyorum arkadaşlarımı ve ailemi. İki yer de benim için çok önemli.

Ailenle sık görüşür müsün?
Beraber tatil yapmayı seviyoruz. Toplanıyoruz. Çok güzel yemek yapan yengelerim var. Ben normalde yemek yiyemiyorum ama orada mutfakta bayağı dolanıyorum yani.


“Kendime hiç bakmam, vitaminle idare ederim”
Ne tür müzik dinliyorsun?
Sabahları Brezilya müzikleri dinlemeyi seviyorum. Küba falan... Geceye doğru daha sertleşiyorum. Müzik de sertleşiyor, içkiler de. Böyle shot’lar falan. O gitar, trombon, davul evin içinde gibi, çok hoşuma gidiyor.

Haberin Devamı


Gece hayatını seviyorsun.
Çok seviyorum. Gece hayatından çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. En çok canlı müzik dinlemeye gidiyorum. Gecenin bir saati gidiyorsun grup çalıyor... Böyle bir güzellik yok. Bir kasabalı olarak söylüyorum. Kasabada 8-9 oldu mu pijamalar çekilir.

“Ben müdavim kafasındayım, hep aynı yere giderim”

Tanımadığın birileriyle muhabbet ettiğin oluyor mu?
Hayır hayır. Hep arkadaşlarımla dolaşıyorum. Bir kızla konuşursun, onun erkek arkadaşı vardır, seni dövmeyi planlıyordur. Senin hiç alakan olmasa da adam sana bileniyor.

Değişik yerler keşfediyor musun?
Ben müdavim kafasındayım. Hep aynı yere giderim. Bakkal aynı bakkal, manav aynı manav.

Hiç gitmedin mi farklı bir kulübe falan?
Crystal’a gittim bir kere, sevmedim. Elini omzuma atıyor adam. Tanımadığım biri yani. “Yaa bir şey söyleyeceğim” falan. “Gel gel seni biriyle tanıştıracağım” diyor. Uzaktan böyle “gel gel gel” diye (hareketi aynen yapıyor) işaret edip çağıran var.

“Hayatta en çok delirmekten korkarım”

Canın sıkıldığında ne yapıyorsun?
İçiyorum.

Sağlığın?
Kendime bakmıyorum. Vitaminle yürütüyorum işi.

Doktora sağlık kontrolüne falan gitmiyor musun?

Hiç gitmem.

En çok neden korkuyorsun?
Delirmekten korkarım. Abuk sabuk konuşuyorsun ve insanlar sana bakıp “Ne oldu Engin, iyi misin?” diyor. Bu.

Vavien bağlamayı biliyor musun?
Gerçekten bilmiyorum.


“Paparazzileri taksi numarasıyla atlatıyordum”
“Avrupa Yakası” bittikten sonra zamanını nasıl değerlendirdin?
Özel hayatımda hiç disiplinli biri değilim ben. Sadece işimde disiplinliyim. Hislerimle iş yaptığımı düşünüyorum. Onun için zihin dünyama iyi bakarım. Mutlu olmaya çalışırım.

Seni ne mutlu eder?
Arkadaşlarım geliyor buraya, Playstation oynuyoruz. Şimdi bu kadar basit mi diyecek insanlar... Dörtlüyü kurar oynarız. Bira içeriz...

Kimler var kadroda?
İlker (Aksum) var, Olgun (Şimşek), Murat Kartoğlu diye bir arkadaşımız var, Özgür Çevik bazen katılır bu kadroya. Tabii Binnur (Kaya) olduğu zaman oynamıyoruz. Sıkılıyor.

Özel hayatında takip edildiğinde ya da üstüne gelindiğinde ne yapıyorsun? Başına tatsız şeyler geliyor mu?
Neler neler, aklın durur. Arabayla takip etmeler falan. Taktikler uyduruyordum ben. O sarhoş kafamla neler yapıyordum. Arabada mesela takip ediyorlar paparazziler. Ben başka evin önünde durduruyordum taksiyi, kapıyı açıyordum, onlar kameralarla iniyorlar falan. Tam gelirlerken pat kapıyı kapatıp “Devam et” diyorum. Onlar gelene kadar zaten ben eve gitmiş oluyordum.

Timuçin (Esen) galaya gelmedi mesela basınla karşılaşmamak için, yakın arkadaşın olmasına rağmen.
Gelmeyeceğini tahmin ediyordum. Bence de gelmemesi daha iyi oldu.

Galada bütün basın, kameralar, mikrofonlar erafındaydı.
Şimdi bir kere bu konuya olabildiğince sakin bakmaya çalışıyorum ben. Film yapılır, çalışılır, yurtdışında sözleşmelerde bile yazar, tanıtımına katılmak zorundasındır. Ayrıca bunu da doğru bulurum. Bir iş yapılıyorsa, arkasında durulan bir işse nasıl olduğundan bahsetmek, onu tanıtmak, bunu normal buluyorum.


“Avrupa Yakası düzenimi bayağı bozmuş”

Annem bana ‘git-gel akıllı’ der


Yeni bir şeyler yazmak için gaza geliyor musun şu anda?
Senaryo yazmak beni o kadar mutlu ediyor ki. Bütün ağırlığımı alıyor üstümden. O yüzden bu film beni kesmedi. Sanki yazarsam biraz daha gevşeyeceğim gibi geliyor bana. Sıkıntılarımdan kurtulup hayal kurmanın peşine düşebilirim.
O bakımdan bu film bende bir
enerji yarattı.

Neydi sıkıntın?
Uyku fazlaydı. 10 saate varan bir uyku vardı. Şimdi onlar geçti, kendimi daha zinde hissediyorum.

“Avrupa Yakası”nın bitmesinin de etkisi var mı bu zindelik hissinde? Seni hayli yoruyordu herhalde.
Evet o benim bayağı düzenimi bozmuş haberim yok. Dört yıl
uzun bir süre...

Bu senin ilk senaryon mu?
Evet bu ilk. Bir tane kısa film senaryom vardı. Timuçin (Esen) çekmişti onu da...

“Dizide oynamayı, yeni tip oynamayı düşünmüyorum”

Adı neydi?
“Çıkmaz Sokak”. Olgun’un (Şimşek) anlattığı gerçek bir hikayeydi. O film yarım kaldı. Bir kısa filmdi. Onun üzerinde de çalışıyorum şimdi.

Uzun metrajlı versiyonunu çekmek için mi?
Evet. Kısa kalacak bir film değildi yani. Ancak uzun çekince anlaşılacak bir şey. Zaten 43 dakika kısası da.

Binnur Kaya ile nasıl tanıştın?
15 senedir bir şekilde görüşüyoruz. Birbirimize anlatıyoruz problemlerimizi. Arkadaşız.

Gelecekte böyle “Avrupa Yakası” gibi bir dizide oynamak, yeni bir tip yaratmak gibi şeyler görüyor musun?
Hayır hiç.

Reklamlarda oynuyorsun, orada yarattığın hafiften Burhan Altıntop’u andıran bir tiplemen var.
Sözleşmem bitti. Belki artık yapmam reklam...