Pazar Arşivlerimiz

Arşivlerimiz

11.02.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bizim memlekette arşiv; lafı edilince ayıp olmasın diye herkesin çok önem verdiği bir konudur. Ama bütçeyi hazırlarken çöplükle bir kalemde mütalaa edilir

Arşivlerimiz

Arşivlerimiz

Bizim memlekette arşiv; lafı edilince ayıp olmasın diye herkesin çok önem verdiği bir konudur. Ama bütçeyi hazırlarken çöplükle bir kalemde mütalaa edilir

Çok ilgilendiğim bir tarihi kişilik değil, beğenilecek portrelerden de değildir; ikinci büyük savaşın sonunda Mao Tse Tung’un ordusu önünde bozguna uğrayan Çin diktatörü Mareşal Çan Kay Şek’ten söz ediyorum. Ne var ki Çan Kay Şek o ana baba gününde Formoza Adası’na çekilirken uçaklarına yüzlerce sefer yaptırmış ve Çin milli arşivini ve müzesini taşıtmış. Tayvanlılar; "Bilhassa arşivi komünistlere bırakmadık" diye övünürlermiş. Tabii Mao da bu konu açılınca küplere biniyordu mutlaka. Benim burada ilgimi çeken, Çinliler’in yangında ilk kurtarılacak mal olarak arşivlerini görmeleri olmuştur. Demek ki Çinli’nin faşisti de komünisti de bir seviyeye gelmiş. Bizim memlekette arşiv; lafı edilince ayıp olmasın diye herkesin çok önem verdiği bir konudur. Ama bütçeyi hazırlarken ve bina tahsis ederken çöplükle bir kalemde mütalaa edilir.
1980’den sonra Ermeni iddialarına karşı arşivlerde cevap bulacağımız iddiası ile (Her sav arşivde cevap bulur) 12 Eylül hükümetleri ve Evren Paşa’nın yakın ilgisi arşivlerin üzerindeydi. İyi niyet, hele arşivlerde hiç yetmiyor. Ankara bürokrasisi arşiv nedir bilmiyor, hele tarih hiç bilmiyor. Belge ile gündelik politika arasında nasıl bir bağ kurulabilir, hiçbir şekilde anlatabilmek mümkün değil. Ama her şeyi bildiklerini sanıyorlar. Bir ara Babıali’deki arşivin yanındaki Defterdarlık binasının onarılıp arşiv deposuna tahsis edileceği ve sağda solda, medreselerde tomar halinde saklanan belgelerin hiç değilse fiziki yönden kurtarılacağı umudu doğmuştu. Anında, o zamanki vali büyük bir hamiyetle (!) binayı İstanbul Emniyeti’ne tahsis ettirdi. O kadarcık bina İstanbul polisine yeter mi, nitekim yetmedi. Polis bir müddet sonra sığışamayıp çıktı ama arşiv de binasız kaldı. Çan Kay Şek’teki tarih yaklaşımı bizim bürokratlarda yoktu. 1984’te Hasan Celal Güzel (beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez) tarih okuyan, bilen ve belgenin ne olduğunu takdir eden nadir adamlardan olduğu için, arşivler konusuna başbakanlık müsteşarı olarak önem verdi. Tasnif heyetleri kuruldu, uzmanlar alındı. Tahsisat artırıldı. Tabii ömründe arşiv görmeyen ne kadar bürokrat varsa uzman kesildi. Konuştular, tartıştılar, tavsiyelerde bulundular. Ankara bürokratları her zaman "ulemanın arşivden belge çalıp ecnebilere sattığı" gibi utanmazca lafları uluorta ve yüksek sesle tekrarladılar. Hiç unutmam, bu yavelerle ifsad ettikleri Kenan Evren Paşa devlet başkanı olarak arşivlere geldiğinde, bir dostumuzun "Elimdeki tahrir defterinin tümü 450 sahife, tamamının fotokopisini vermiyorlar. Sadece üçte birinin fotokopisini veriyorlar" yollu şikayetine "Hepsini verince satıyormuşsunuz" diye cevap vermişti. Söyleyen oydu ama söyletenlere bakmalı... "Arada birileri böyle işler yapıyorsa, bütün tarihçileri kaçakçı diye nitelemenin ne manası var" diyen çıkmadı. İster istemez Bulgar tarihçi müteveffa Bistra Svetkova’ya Bulgar arşivlerinde gösterilen itibarı hatırladım. Svetkova parti üyesi değildi, monarko-faşist diye damgalıydı. Nitekim şöhretine rağmen hiçbir zaman Bilimler Akademisi üyeliğine seçilmedi. Ama ona ve uzmanlığına çalışırken olsun saygı göstermeyi biliyorlardı.
Türkiye’de; eski kültürle ve seksen sene evveliyle insanımız arasında bir bilinç parçalanması vardır. Bazen uzman geçinenlerimiz dahi Avrupalı tarihçiliğinin ve tarih bilincinin belgeye dayandığını kavrayamıyorlar. Artık bir sır değil; Dışişleri arşivlerimiz düzensiz. 18. ve 19. asırda bu yerkürede büyük devlet olarak yaşayanların hepsinin muhteşem Hariciye Nezareti arşivleri vardır. Onların içinde bu tarihi imtiyazın farkında olmayan ve bir Dışişleri Bakanlığı arşivi (imparatorluk ve cumhuriyet bir arada) kurup ilmi araştırmalara açamayan tek ülke Türkiye’dir (Tabii Ermeniler de bu noksanı büyük şamatayla istismar ediyorlar. Aslında Osmanlıca arşiv okuyacak Ermeni türkolog da yoktur). Başka monden tavırları hiç kaçırmayan hariciye erkanımız nedense bu zahmetli işi şıklık için dahi yerine getiremezler. Genelkurmay ve Milli Savunma’nın düzgün arşivleri haricinde hangi bakanlığımızın arşivi var? Hele Milli Eğitim Bakanlığı... Onca evrakın ne olduğunu, hayatta iseler nasıl saklandığını bir yetkili açıklasa da bilsek. Mahcup olmayı doğrusu çok isterim. Bunları, sevgili Doğan Hızlan’ın sütunundaki yazısı üzerine ele almayı bir borç biliyorum. Bir ara arşivlerimizdeki yayın faaliyeti arttıydı. Sonra genel müdür değişince o iş de yavaşladı. Ben Osmanlı arşivlerini yöneten personelin ve uzmanların iyi niyet ve gayretine inanırım ve tanık da olmuşumdur. Ama Ankara bürokratları, arşivi arşivcilere bırakmaz; ya kendi bilgisizliklerinin cüreti içinde karar verirler ya da yanlış kimseleri dinlerler. Cumhuriyet arşivlerinin yıllarca kurulamaması ve ilme açılamaması da bunun bir kanıtıdır. Övünülecek girişimler de var; bu sütunda konuya yeri geldikçe değineceğiz.



PAZAR