Pazar “Aşk da bir konsantrasyon meselesi”

“Aşk da bir konsantrasyon meselesi”

22.06.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kürşat Başar 11 yıl aradan sonra yeni romanını yayımladı. “Yaz” bir çocuğun büyüme serüvenini ve yaşadığı sarsıcı aşk hikayesini anlatıyor. Başar “Kitap okumak da aşk da konsantrasyonla ilgili. Karşı tarafa bütün duygunla yoğunlaşmadığın zaman büyük aşk yaşayamazsın tabii” diyor

“Aşk da bir konsantrasyon meselesi”

Havalar kötü gidiyor ama Kürşat Başar okurları için “yaz geldi”.
11 yıl aradan sonra yazarın yeni romanı “Yaz” (Everest Yayınları) çıktı. Kritik bir dönemde, Kıbrıs’ta dünyaya gelen Murat’ın İstanbul’a uzanan büyüme serüvenini ve yaşadığı sarsıcı aşk hikayesini anlatan kitabın çok okunanlar listelerinde üst sıralarda olacağına şüphe yok.
Kürşat Başar’la Bebek Bar’da buluştuk. Bir jonglör gibi aynı anda pek çok farklı işi başarıyla idare eden Başar, yazıya çok önem verdiğini, yazdıklarının her şeyden önce kendi içine sinmesinin önemli olduğunu anlattıktan sonra her zamanki esprili haliyle “‘11 yılda yaza yaza bunu mu yazdı?’ diye tweet atılmadı mı daha? Ben olsam atardım, takma isimle atsam mı, ne dersin?” diyor.

Roman yazmaya 11 yıl ara vermiş olmakla ilgili hissiyatınız nedir? “Bu kadar abartmasam da olurmuş” mu, “Öyle gerekiyordu” mu?

Ben 11 yıl geçtiğinin farkında değilim. “Başucumda Müzik”ten sonra müzik ağırlık kazandı, bir albüm çıkardık. İki kitap yazdım; biri önceki yazılarımın toplaması ama hepsini yeniden yazdım. Diğeri de Doğan Bey’in (Hızlan) biyografisi. O da çok uzun bir zaman aldı, kendisini tanıyanlar anlayacaktır. Sonra bir müzikal yaptık, bir-iki dizide rol aldım, senaryolar yazdım, televizyon devam etti... Ama zaten ben çok istemediğim bir şeyi sadece “Hadi şimdi de bunu yapıvereyim” diye yapabilen biri değilim. 11 yıllık aranın asıl sebebi bu.

Haberin Devamı

“Yazmasam deli olacaktım” der ya Sait Faik. Size öyle olmuyor mu?

Olmuyor. Ama özellikle son zamanlarda dışarıdan gelen baskılar yüzünden epey strese girmiştim. Her gören yeni romanı soruyordu çünkü. Benim de kendi kendime “Bir daha yazamayacak mıyım?” dediğim olmuştu. Yıllar önce de bunu hissetmiştim. İkinci kitaptan sonraydı herhalde. Ayla Kutlu’ya “Bir daha yazamayacağımı hissediyorum” demiştim.
O da “Ben her romanımdan sonra öyle hissediyorum, sonra geçiyor” demişti.

“Hayata düzeltmenlikle başladım”

Yazarken işin bu boyutunu hiç hesaba katmıyorsunuz, biliyorum. Ama siz “çok satan” bir yazarsınız. Bu geçen sürede birçok kitap çıkarıp çok para kazanan yazarlar oldu. Siz de öyle yapabilirdiniz...

Yazarak zengin olunmaz ama evet daha çok kazanmış olabilirdim. Bunu önemsemiyorum.
Para kazanmak için çoğunluğun ilgisini çekecek şeyleri yazman lazım. Ben her zaman benim ilgimi çeken şeyleri yazıyorum.

Haberin Devamı

Kitap çıkmadan önce mutlaka okutup fikrini aldığınız birileri var mı?

Edebiyat bilgisine güvendiğim iki-üç kişi var. Onlardan biri de amcamdı. Maalesef iki ay önce kaybettik. Okuyamadı bu kitabı. İnsan sürekli uğraştığı bir şeye belli bir mesafeden bakamıyor bir süre sonra. Müzikte de var bu. Bir müddet sonra oradaki bir ayrıntıyı duyamaz hale geliyorsun. Amcam okumadığı için daha dikkatli bir son okuma yapmak gerekti bu kez. Başta kıyamadığım yerleri son okumada attım.

Sonra nasıl kıyıyorsunuz?

Editörlükten geliyorum. Düzeltmenlikle başladım hayata. Biraz acımasız olmak gerektiğini biliyorum.

“Yazarken hiçbir şeyi dikkate almam”

Kitabın bir yerinde “Kim bu devirde televizyonu, telefonu, bilgisayarı bırakıp yüzlerce sayfalık bir romanı okur ki?” diyorsunuz. Okunmuyor mu sahiden?

Her şeye rağmen geçmişe nazaran şu an Türkiye’de çok daha fazla insan kitap okuyor. Orada kastettiğim şey şu; kimse bir şeye yoğunlaşmıyor artık. Her an dikkati dağıtacak şeyler var etrafta. Bu, kitap okumak için de
aşk için de geçerli. İkisi de konsantrasyonla ilgili. Karşı tarafa bütün duygunla yoğunlaşmadığın zaman büyük aşk yaşayamazsın tabii. İyi bir romanı, filmi, aşkı hissetmek, keyif almak için ona konsantre olmak lazım.

Haberin Devamı

Yıllar geçtikçe okur kitlenize bu dikkati çabuk dağılan okurlar da dahil oluyor. Bunu dikkate alıyor musunuz yazarken?

Yazarken hiçbir şeyi dikkate almıyorum. Türkçe açısından benim cümlelerimin yapısı da biraz bozuktur. Devrik cümle kullanırım. Bazen çok uzun, Türkçenin yapısına uymayan cümleler yazarım. Bunun sebebi de şudur; çünkü canım öyle istiyor.

“Yazarla yazdığı şey arasında bağ kurmak doğru değil”

Sizinle son röportajımızda Sibel Tüzün de vardı yanımızda ve size “Bu aşklar gerçekte yok, senin yazdıkların bilimkurgu” demişti. Bu anlamda yine bir bilimkurguyla karşımızdasınız...

Aslında yok diye bir şey yok. Tabii ki var ama roman konusu olacak bir aşk hikayesi zaten milyonda bir olan bir şeydir. Okuyup da “Benim de karşıma böyle bir adam / kadın çıksın” demek manasız.

Büyük aşklar yazmak beraberinde şunu da getiriyor: Herkes sizin aşırı romantik biri olduğunuzu düşünüyor, sürekli aşkla ilgili sorular soruyor. Sizi tarif ederken “Kadınların dilinden anlayan yazar” gibi ifadeler kullanılıyor. Oysa hiç de öyle romantik yazar pozları olan biri değilsiniz tanıdığım kadarıyla... Sıkılıyor musunuz bazen bunlardan?

Bazen sıkılıyorum. Ama dünyada şikayet edilecek milyon tane şey var. Her yazara bir şeyler yükleniyor. Bana da yüklenen bu. Sürekli “Kadınları çok mu iyi tanıyorsunuz?” sorusunun gelmesinin nedeni kitaplarımda kadınların ağzından yazılmış bölümler olması. Yazarsan sorarlar tabii! Ama yazarla yazdığı şey arasında bağlantı kurmak çok da doğru bir şey değil. Bir polisiye roman yazarı, Ahmet Ümit mesela, bir katili çok iyi anlatıyor olabilir ama adam katil mi
yani şimdi?

Haberin Devamı

Çok da kibar, beyefendi, anlayışlı biri olduğunuzu düşünüyor herkes. Sizi birine bağırıp küfür ederken görsek çok şaşırırız...

Çok sinirlenirsem küfür ederim canım, o kadar da değil.

Ama kolları sıvayıp kavgaya girişmezsiniz değil mi?

Gençlik zamanlarımda o da olurdu belki arada, karıştırma oraları şimdi.

Haberin Devamı

“Çocukluğum sokaklarda geçti”

“Çocukluk kokularda kalır” diyorsunuz kitapta. Sizin çocukluğunuzun kokusu neydi?

Yosun. Çocukluğum Yeşilköy’de geçti. Kitaptaki semt de Yeşilköy; uçaklar geliyor, gemiler geçiyor, trenler var. Ama ben kitaptaki çocuk kadar yalnız değildim. Tam tersi sokaklarda büyüdüm.

“Müzikte sadece güzel çalalım derdindeyiz”

Müzikle ilgili son durumunuz nedir?

Hâlâ çok kötü çalıyorum.

“Bir huyum var; aynı şeyi yapmaktan sıkılıyorum” demiştiniz bir keresinde. Müzik biraz iş gibi oldu, sıkılmaya başladınız mı?

Daha sıkılmadım. Çok güzel bir orkestram var. Garip çalışma anlayışıma onlar da uyum sağladılar, iş olarak görmüyorlar yaptığımız şeyi. Sadece güzel çalalım derdindeyiz. Çok eğleniyoruz. Burçin’le (Büke) zaten sürekli birlikteyiz. Hep farklı isimlerle yeni projeler yapıyoruz.

Sırada ne var?

“Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum” film oluyor. Onun dışında konserler devam edecek. Yalıkavak Marina’da Agency açıldı. Orada çalacağız muhtemelen. Yaz Bodrum’da geçecek. Bir de Kıbrıs’ta,
20 Temmuz’da Şafak Nöbeti düzenleniyor. Çıkarmanın yapıldığı plajda konser veriliyor. Bu sene 40’ıncı yıl için bizi davet ettiler. Zuhal Olcay ve Ayşen’le orada olacağız.