06.11.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Özge Tabak / ozge.tabak@milliyet.com.tr
Nezle olandan başı ağrıyana, “Boğazım ağrıyor” diyenden birazcık ateşi yükselene birçoğumuz hemen antibiyotiğe sarılıyoruz. Bunun sağlık açısından negatif etkileri bir yana bir de mikroorganizmaları antibiyotiğe daha dirençli hale getirerek işe yaramamasına sebep olma etkisi var.
İşte bu noktada da Prof. Ünal “Enfeksiyon hastalığının en sık semptomu ateştir. Ama her ateş enfeksiyon diyemezsiniz. Enfeksiyon vücudun yabancı proteine karşı verdiği savaştır. O yabancı protein dışarıdan gelen mikrop da olabilir, ama oto immün hastalıklar, romatizmal hastalıklar ya da kanser de olabilir. Bu üçünde de sıklıkla ateş olur. Ateşi görür görmez antibiyotiği basmak şu anda Türkiye’deki en büyük sıkıntımız” diyerek açıklıyor durumumuzu.
Yan etkisi için bile antibiyotik kullanan var
Günümüzde antibiyotiklerin çok yaygın kullanılıyor olması en çok şikayet ettiğimiz konuların başında geliyor. Ünal da bu konunun altını çiziyor. Hiç etkisi olmamasına rağmen nezleli çocuklara annelerin antibiyotik verdiğinden, hatta antibiyotiğin yan etkisi olan ishal yapma etkisi için kabızlık sorunu yaşayanların bile antibiyotik kullandığından bahsediyor: “Türk halkının bildiği antibiyotikler var. Hiç işe yaramayacak olsa da doktordan onların yazılmasını istiyor. Doktor ‘Nezlesiniz, antibiyotik bir işe yaramaz’ dediğinde hastanın gözünde kötü doktor oluyor. ‘Seni şikayet edeceğim’ bile diyebiliyor hasta.”
Toplumdaki bu bilinçsizliği konuşurken “Bu konuda duyarlı doktorların sayısı Türkiye’de çok fazla” diyerek bu negatif havayı dağıtıyor, içimiz biraz rahatlıyor. Mikroplarda direnç gelişmesinin doğal bir şey olduğunu ama bu canlıyı onu öldüren antibiyotikle ne kadar sık karşılaştırırsak bu direncin o kadar çabuk geliştiğini aktarıyor. Yani yaygın yanlış kullanım direnç gelişmesini hızlandırıyor. Dolayısıyla enfeksiyon hastalıklarındaki altın kural, gerçekten bakteriyel enfeksiyonu göstermeden antibiyotik vermemek.
Bu konuda nezle, grip, sinüzit gibi solunum yolu enfeksiyonları üzerinden örneklerle ilerliyoruz. Çünkü Prof. Ünal, Türkiye’de kullanılan antibiyotiklerin yüzde 40’ının solunum yoluna gittiğini, en büyük direncin de burada oluştuğunu aktarıyor. “Peki ne yapılmalı?” sorumuzu ise şöyle yanıtlıyor: “Doğru antibiyotiği, doğru dozda ve doğru sürede vereceksin.” Hastaya da ne yazıldıysa o şekilde uygulamak düşüyor. Günde üç defa yazılmışsa hiç doz atlamadan ya da “14 gün kullanın” denmişse “Ben iyileştim” deyip 10. günde bırakmadan kullanmak gerek. Aksi takdirde direnç gelişmesini hızlandırıyor, üstelik dirençli versiyonu bulaştırarak yayılmasına katkı sağlamış oluyorsunuz.
“Çiçek hastalığı aşı sayesinde bugün yok”
Enfeksiyon hastalıkları korunabilir hastalıklar. Prof. Dr. Ünal’a yöntemlerini soruyoruz. “Sağlıklı yaşama kurallarına devam etmek. Yani doğru beslenme ve ideal kiloda olma, uykuya dikkat etmek, sağlık için spor yapmak (günde 35-40 dakika tempolu yürüyüş) ve stresten uzak durmak” diye yanıtlıyor. Enfeksiyona özel korunma yollarındaysa örneğin bulaşıcıysa araya mesafe koyma ve gerekirse maske takmak, elleri sık sık yıkamak, temizlik ve hijyene dikkat etmek gibi maddeleri sıralıyor. Tabii immün sisteminin güçlü olması da çok önemli. Prof. Ünal son dönemde tartışılan aşı konusunda da yorum yapıyor, aşının korunmadaki öneminin altını çiziyor: “Kızamık, kızamıkçık, boğmaca, difteri, tetanos, grip, tüberküloz bunların hepsinin aşıları var. Bugün dünyada çiçek hastalığı aşı sayesinde yok.”