Pazar “Atlara insanlardan daha çok güvenirim”

“Atlara insanlardan daha çok güvenirim”

24.06.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Beyaz yakalı bir çalışanken İngiltere’ye giderek  hayvan fizyoterapisi eğitimi alan Dilara Pars, “Bugüne kadar verdiğim en güzel karar işimi bırakmak oldu. Hayatta her şeyin mümkün olduğunu gördüm. Atlara insanlardan daha çok güvenirim” diyor.

“Atlara insanlardan daha çok güvenirim”

Dilara Pars, atlara gönül veren genç isimlerden. Çocuk yaşlarda Kemer Country Atlıspor Kulübü’nde gerçekleşen bir etkinlikte ilk kez gördüğü atlara aşık olan Pars, 16 yıldır binicilik sporuyla ilgileniyor. Hem yurt dışı hem yurt içinde engel atlama müsabakalarına katılan Pars, otomotiv sektöründeki işini de hayallerinin peşinde gitmek için bırakmış. İngiltere’de hayvan fizyoterapisi eğitimi alarak Türkiye’de bu alanda diplomaya sahip ilk kişi olan Pars, tam zamanlı olarak at fizyoterapistliği yapıyor.

Haberin Devamı

Üyesi olduğu Kemer Country Atlı Spor Kulübü’nde bir araya geldiğimiz Dilara Pars’la, hikayesini konuştuk.

- Atlarla tanışma hikayenizi anlatır mısınız?

Çocukluğumda basketbol, yüzme, tenis ve kürek çekmeye kadar çok sayıda sporu denedim. 11 yaşındayken Kemer Country Club’da düzenlenen bir yarışı izlemeye gittim ve orada atlara aşık oldum. Ama ailem tehlikeli bulduğu için istemedi. Çok ısrar ettim ve 2001’in sonlarına doğru Kemer Country Club’taki eğitmenler eşliğinde biniciliğe başladım. Sonrasında İngiltere’de Exeter Üniversitesi’nde işletme okudum ve London School of Economics’te şirketler yönetimi yüksek lisansı yaptım. Ama her fırsatta İstanbul’a gelerek atlara koştum.

- Profesyonel anlamda iş hayatına başlamışken, Afrika’ya gidip vahşi hayvanlar veterinerliği stajı yapmışsınız. Bu süreç nasıl gelişti?

Haberin Devamı

Otomotiv sektöründe pazarlama uzmanı olarak çalışıyordum. Ama içimden hep “Burası benim yerim değil” diyordum. Çocukluk hayalim de veterinerlikti. Bu hayalimin neresinden tutabilirim diye uzun süre araştırdım.Yıllık izinlerimi kullanarak bir firma aracılığıyla gönüllü olarak çalışmaya gittim. 2.5 haftalık bir programdı ve hayatımda yaptığım en güzel şeylerden biriydi.

- Neler yaşadınız peki?

Aslan, kaplan gibi hayvanların kükreme sesleri arasında uyudum. Safarilerin yapıldığı geniş bir alanda yaralanan veya takibi yapılan hayvanlara baktık.

“Atlara insanlardan daha çok güvenirim”

- Peki bu deneyim sizde ne gibi değişimler yaptı?

İşi bırakma kararı almamı sağladı. Masa başına tekrar geçince, oraya ait olmadığımı anladım. Araştırmalarım sonucu yurt dışında hayvan fizyoterapistliğinin yaygın olduğunu öğrendim. İngiltere’de Oxford yakınlarındaki bir kolejde verilen eğitim programına başvurdum. Mülakat sonrası da kabul edildim.

- Nasıl bir eğitimden geçtiniz?

Üç senelik bir programdı. Uzaktan eğitimle teori bilgilerini aldıktan sonra diğer fizyoterapistlerle çalışmalar yapmak ve tez hazırlamak gerekiyordu. Kabul edilene kadar İstanbul’da çalışmaya devam ettim. İkisini bir arada götürmek zor olunca da işten ayrıldım.

- Hayvan fizyoterapisti diplomanız var. Türkiye’de pek yaygın bir alan değil, veterinerlikten farkı nedir?

Haberin Devamı

Bizim yaptığımız iş, hayvanlara fizik tedavi. Onların hareket kabiliyetini olumsuz yönde etkileyen kondisyonları önlemeye yardımcı olan, hareket kabiliyetini artırmayı hedefleyen destekleyici bir terapi yöntemi aslında. Veterinerler, çok daha ciddi yaralanmalara bakar. Normal şartlarda olan bir hayvan ancak fizik tedaviye girer.

- At fizyoterapistliği ise sizin özel ilgi alanınız oluyor…

Eğitimim hepsini kapsasa da ilgi alanım atlar. Kısa süre önce Uluslararası Binicilik Federasyonu’ndan izin verilmiş at terapisti anlamına gelen FEI Permitted Equine Therapist sertifikası aldım. Türkiye’de buna sahip ilk kişiyim. Dünyada biniciler, atlarına böyle terapiler aldırarak, yarışlarda daha rahat etmelerini, performanslarını artırmayı sağlıyor.

“Atlar duygusal hayvanlar”

- Şimdilerde nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?

Bir kuruma bağlı değilim. İnsanlara bunun ne olduğunu anlatıyorum.Veterinerler ya da antrenörler aracılığıyla genelde bir sorun hissettikleri zaman bana ulaşıyorlar. Bazen de bilinçli olarak destek isteyenler oluyor.

Haberin Devamı

- Atlarla nasıl iletişim kuruyorsunuz?

Vücut dillerini takip ederek önce gözlerine bakarım. Örneğin ilk defa karşılaştığım bir ata önce kendimi tanıtırım. “İyi misin?” diyerek hal hatır sorarım. İnsanlarla olduğu gibi hayvanlarla da birbirinizi tanımak için önce vakit geçirmek gerekir. Ses tonunuz ve bakışlarınızla bağ kurmak çok önemli. Çok hisli hayvanlar. Vücut dili, dokunuş hepsi bir bütün. Yorgun hissetiğim zamanlarda kendi atlarımın yanına gider, taburemi çeker otururum. Rahatlamak için o gün yaşadıklarımı anlatırım. Hatta kimseye anlatamadığım gerginliklerimi bile onlarla paylaşırım. Sonuçta onlar hissli hayvanlar ve bazı insanlar gibi size kötülük yapma derdine düşmezler. Çoğu zaman en güvenilir sırdaşım atlarım oluyor. Yarışlarda biniş hatası yaparsam da özür dilerim. Büyük bir yürekleri var, kırmamaya çalışırım.

“Yapboz gibi parçaları birleştiriyorum”

Haberin Devamı

- İşinizin zorluklarından bahsedebilir misiniz?

En büyük zorluk konuşamamaları. Neresinin ağrıdığını söyleyemiyorlar. Benim işim onların sıkıntılarını bulmak. Yapboz gibi parçaları birleştiriyorum. Bazen de sorunu bulamayıp, saatlerce araştırma yaptığım oluyor. Ama ne olursa olsun hayatımda verdiğim en güzel karar, at fizyoterapisti olmak. Binicilik sayesinde de zorlukların üzerine giden, disiplinli biri oldum. Hayatta her şeyin mümkün olduğunu gördüm. Tek çocuk olduğum için onlarla paylaşmayı da öğrendim. Hatta insanlardan daha çok seviyor ve güveniyorum. Hayvanlar karşılık beklemez.

“Atlara insanlardan daha çok güvenirim”

“Onlara gösterdiğim özeni kendime göstermiyorum”

- Aynı zamanda binicisiniz. Binicilerin atlarıyla özel bir bağı olduğu söylenir. Sizce de öyle mi?

Atlar, sadık hayvanlar. Mesela düşse, binicisine basmamak için çaba gösterir. Kokudan ve sesten insanları tanırlar. İki atım var ve onlara gösterdiğim özeni, kendime göstermi-yorum. Annem de sık sık bunu vurgular. Bazen tabure çekip aralarına oturuyorum. Hayatım ahırlarda geçiyor. Kendi atlarımla olmadığım zaman diğerleriyle fizyoterapi için beraberim. Binici olmam, fizyoterapist olarak beni besliyor. At binmiyor olsaydım, bu işi yapabilir miydim emin değilim.

- At binmek isteyenlere tavsiyeleriniz neler?

Artık çok sayıda kulüp var, binici olmak için at sahibi olmaya gerek yok. Bir canlıyla yapılan tek spor olduğu için en azından bir kez olsun denenmeli. Duygusal bir alışveriş var. Aynı zamanda kadın-erkek ayrımının olmadığı tek spor binicilik. Yarışlara katılmanız gerekmiyor, keyif almak için de yapılabilir.

- Binicilik dışında ilgilendiğiniz spor var mı?

Haftada 3 gün ağırlık çalışıyorum. Bunu da vücudumu güçlendirmek için yapıyorum. Fizyoterapi için kuvvet de gerekiyor.

- Şu an nasıl bir hayatınız var?

Mutluyum, hayallerimi yaşıyorum. Hayvanlara karşı zaafım var. Tek isteğim, kendimi geliştirmek.Tecrübe çok önemli. Bu terapiyi duyurmak, markamı oluşturmak istiyorum. Bir sistem kurup, Türkiye’ye bu hizmeti yaymak istiyorum.