Pazar Auschwitz günlüğü

Auschwitz günlüğü

06.02.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:

Kitap ve filmlerden tanımamıza rağmen Auschwitz’de bulunmak insanı keskin soğuktan daha fazla donduruyor

Auschwitz günlüğü

1 Şubat günü Auschwitz’e SHOA (Nazilerin soykırımı) araştırmaları enstitüsü ve UNESCO’nun koruması altındaki Alaadin Projesi bir gezi tertiplediler. Bu bir anma gezisiydi, 27 Ocak 1945 günü Kızılordu Auschwitz’e ulaştı ve içinde kalabilen kurbanları kurtarmıştı.
Alman Nazi ırkçılığının şiddetini görmek gerekir; son yıl (1944) dahi savaşın getirdiği bütün ulaşım zorluklarına rağmen Selanik ve Rodos gibi uzak yerlerden de Yahudi nüfus toplanıp Auschwitz’deki kamplara sevk edilmiştir. Gelenlerin çoğu ilk anda gaz odalarında yok edildikten sonra civardaki fırınlarda yakılmıştır. Çalışmak için bırakılan bir kesimin hayatı tahammülün ötesindeydi. Şahsen Dachau’da mahkum edilip kurtarılan bir Avusturyalı Yahudi dostumdan oranın şartlarını dinlemiştim. Auschwitz daha fecidir.

Hayatta kalabilenlerin hayvan derecesine indirilmesi istendi
Seçilen kamplar hassaten soğuk bölgelerdeydi. Barınaklar da öyleydi; insanların donarak öldürülmesi planlanmıştır. Buna rağmen çalışma şartları ağırdı, bazen kaşık verilmediğinden insanların dağıtılan yemeği köpek gibi yemeleri adeta teşvik ediliyordu. Tuvalet ihtiyacı giderilen yerde hiçbir temizlik malzemesi yoktu. Kampta yaşayabilenlerin hayvan derecesine indirilmesi planlanmıştı. Her şey düşünülmüş, örgütlenmişti. Auschwitz kitap ve filmlerden tanıdığımız bir yerdir, buna rağmen orada bulunmak insanı keskin soğuktan daha fazla donduruyor.
Bir vitrin içinde enterne edilen ve bütün eşyaları alınanların bıraktıkları sergileniyor; ayakkabı yığını içinde renkli kumaştan örülü bir sandalet de var. Muhtemelen kampa getirilen ve gaz odasına sokulan bir doğu Avrupalı Yahudi kadınına ait... Ayakkabının sahibesi nereye geldiğinden hiçbir şekilde haberdar değildi; yalan tebligat ve propaganda ile doğudaki bir çalışma çiftliğine gideceğini düşünmüş olmalıydı. Auschwitz’de bu sandalet yazın bile giyilemez. Bebek patiklerinin sahipleri yaşasaydı bugün müze müdürü, üniversite profesörü veya bu ziyaretçiler gibi politikacı da olabilirlerdi.

Nazi katliamı çok özgündür, her katliamı onun gibi sanmayın
Kamplarda katledilenler Yahudi çoğunluğun dışında Polonyalı Çingene (Roman) ve Kızılordu’nun harp esirlerdir. Sık sık basında, özellikle bizde çok konuşanların arasında Almanların tarihle barıştıklarından bahsediliyor. Resmi çevreler, diplomatlar, akademisyenler arasında bu böyledir. Ama halk arasında hâlâ karşı fikirler ve inkar var. 10 yıl evvelki Almanya’daki Historikerstreit (tarihçi kavgası) Shoa’nın yani Yahudi katliamının abartılmış, hem de çok abartılmış bir propaganda olduğunu ileri sürüyordu. Bir hayli de taraftar topladılar.
Nazi katliamı çok özgündür ve dünyada eşi yoktur. Her çatışma veya katliamı bununla aynileştirmek belirgin devletlerin takip ettiği, olayı tarihin hafızasında yayarak kirlendirme ucuzluğudur.
Alaadin projesi aslında tarihte aralarında önemli bir çatışma olmayan Müslüman ve Yahudi toplumları bir tarih etrafında toparlamayı amaçlıyor. Başında Abe Radkin adlı bir zat var. Auschwitz’e gelen Bosna müftüsü Ceriç’in dedikleri anlamlı: “Bu olayı iyi bilmiyordum. Ne olduğunu Serebrenitza’da anladım.” Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün de Yahudi sorunu üzerinde İslam dünyasının olumlu yaklaşımı gereği, arada tarihi bir sorun olmadığını belirtmesi yerindedir. Bu yaklaşımı çok doğru bir şekilde betimlediğini düşünüyorum. Türkiye gibi bir ülkenin Avrupa’daki antisemitizme bakışı ve Yahudilerle olan tarihi özgün yakınlığını kavraması gerekir.