Pazar Başka şeyi olmayan, karizmaya sığınır

Başka şeyi olmayan, karizmaya sığınır

27.11.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

47 yıl sonra Türkiyeyi Dünya Kupasına götüren Şenol Güneş, hem yerine Fatih Terimi önerenlere hem de kendisini karizmasız bulanlara cevap veriyor

Başka şeyi olmayan, karizmaya sığınır

Şenol Güneş: "Bilsem ki, Fatih Hoca daha iyisini yapacak bırakır giderim." Fatih Terimi bir çekecek edinmeye ya da en azından parmağını kullanarak ayakkabısını tam giymeye ikna etmek için dillerinde tüy bittiği günler dün gibi.Daha Terimin, Armani, Moschino ceketlerinin omuz dikişlerini attıran delikanlı gölgesini kovamamışlar. Şimdi bir de Şenol Güneşe hızlandırılmış karizma kursu verecekler.Türkiyeyi 47 yıl sonra yeniden bir Dünya Kupasına taşıyan Şenol Güneş, genç bunama politikacıların, hortumcu işadamlarının ısıtılıp ısıtılıp önümüze konduğu bir dönemde sırf rolünü iyi ezberlemediği için sorgulanıyor.İşte bu yüzden, sanırım sırf bu yüzden, Şenol Güneş de bütün bir Türk futbol ideolojisini kâh orasından kâh burasından çekiştirerek paralıyor. Ve kahramanlık söylemleri, emperyal lakaplar, vizyonlu misyonlu Özalist dil delik deşik oldukça önünü görüyor. Mütevazı manzarayı. Hayatın, Beyaz Türklere bir kastı olmalı. Türkiyeyi minimalist salonlarının, tıraşlı bahçelerinin aynısı yapmak misyonuyla mağrur köşe yazarlarına da. Bak, yine "ben" dedim, "ben" çok kötü bir laftır Sürekli "Beni kahraman yapmayın" mesajı veriyorsunuz. Neden? Sadece beni değil, işini yapan kimseyi kahraman yapmasınlar. Birini dev aynasına koyup yok ediyoruz. Onu olmadığı bir şey haline getiriyoruz. Büyük bir yalnızlığa itiyoruz. Hem bütün sorumluluk ona yüklenmiş oluyor, her hatanın hesabı ondan soruluyor hem de insanlar korktukları için ona kendilerini ifade edemiyorlar. Düşünce ortamı ortadan kalkıyor. Bir de "ben" yerine "biz" demeyi tercih ediyorsunuz. Mütevazılıktan mı yapıyorsunuz bunu yoksa pratik bir yararı oluyor mu bu tutumunuzun da? Bir maçta belli bir sonuç alındı. "Bunu ben yaptım." "Her şeyi ben yaptım." Ben demesem bile, bana birileri dese... Ben de inansam... Böyle bir havaya girsem... Bir süre sonra yakınlarımdan koparım. Sonra da, ister istemez, bu dünyanın düzenidir, hiçbir sonuç aynı gitmez, yükseliş ve düşüş olur, o düşüş esnasında dostlarımı bulamam ve bunalıma girerim. Sahiden de ben bu işi tek başıma yapmadım ki. Benim teknik heyetim var, benim oyuncularım var, bak yine "ben" dedim. "Ben" çok kötü bir laftır. Ama Türkiye toplumu "kahraman" söylemini seviyor galiba. Bundan yararlanmayı denesenize. Evet, biraz sempatik yapıyor. Eh, biraz alıştırıldı kahramanlara. Ben bu eğilimin karşısında duruyorum. Elimden geleni yapıyorum ve elimden geleni yaptığımda başarısız olmuyorum. Bana başarılı olmanın yollarını sorsanız söyleyemem ama başarısızlığa neyin yol açtığını söyleyebilirim. Herkesi memnun etmeye çalışırsanız, başarısız olursunuz. Zaten herkes sizden memnunsa başarısızsınız demektir. "İmparator"lukları, "kral"lıkwları kendinize yakıştırmıyor musunuz? Asla. Şenol Güneş varken, ne lüzumu var imparator olmanın, kral olmanın? Ben adamım. Adamlık nedir? Çalışkanlık, dürüstlük, üretkenlik, paylaşımcılıktır, ülkeye hizmettir. Eğer unvanlarla yaşasaydım, ben olmazdım. Bırakın unvanları, şan, şöhret, para bile insanı mutlu etmiyor. Nasıl yani? Memnun değil misiniz şu konumunuzdan? Ben küçük bir çocukken, bizim evimizde buzdolabı, televizyon yoktu. Ama mutluydum. Deniz kenarında oturuyorduk Trabzonda. Deniz tertemizdi. Hamsisinden midyesine kadar yerdik tenekenin üstünde pişirip. Fakirdik ama bana göre o kadar zengindik ki. Şimdi her imkânım var ama paramla aldığım meyveler hormonlu. Deniz kenarında konforlu bir evim oldu ama deniz kirlendi, denize giremiyorum. Zenginim şimdi ama sadece ekonomik olarak. Bu büyüme trendi hepimizi mahvediyor. Ay, herkes sizden büyük zaferler beklerken, siz neler diyorsunuz. Sindire sindire gitmemiz, öyle büyümemiz lazım. Şimdi Türkiyenin ekonomisi bir aşağı bir yukarı gidiyor, insanlar mutsuz oluyor. Halbuki herhangi bir seviyede istikrar yakalansa, herkes mutlu olacak. Bizim gibi insanların magazini de olmalıdır Ama böyle konuşursanız, ortada ne motivasyon kalır, ne bir şey. Oysa bu "motivasyon" her derde deva değil mi? Bunlar bize pompalanmış şeyler. Aklın, bilginin olmadığı yerde duyguyu nasıl kullanırsınız ya? "Hadi aslanım". "Hadi aslanım" da Afganlar niye Amerikalıları yenemiyor? Elbette ki duygu bir güç ama o güç akılla, bilgiyle, teknolojiyle kullanıldığında bir güç. Karizmanızın da olmadığı söyleniyor. Karizma yok mu sizde? Bir insana "karizmatik" demek olumsuz bir şey aslında. Yani adamda pek bir şey yok da, ukalalıkla, kendini beğenmişlikle filan işi kurtarıyor. Ben karizma filan istemiyorum. Karizma, misyon, vizyon, bunların hepsi yabancı kelimeler. Daha güzel kelimelerimiz var bizim: Adam olmak mesela. Kelime oyunlarıyla insanın kendini aydın haline getirmeye çalışması hoş değil. Karizma hiçbir şeyi olmayanların sığındıkları bir şey. Kim kime hava atıyor ya? Basın toplantınızda "Aydınlar ışıklarını gözümüze tutmasınlar" dediniz. Aydınlarla probleminiz nedir? Türkiyenin sıkıntısı aydınlarda. Çok iyi aydınlar var. Onlar sessiz, fikir üreten ama fikrini piyasaya süremeyen aydınlar. Bir de agresif, gündeme çıkmak isteyen aydın tipleri var. Futbolla hiç ilgisi olmayan köşe yazarları futbol yazıyor. Yazıp gidiyor. Hiç arkasına bakmıyor, ne tahribat oldu. Şimdi geçenlerde bir tanesi benle ilgili yazdı, Mehmet Tezkan diye birisi, sonra onların spor servisi onun yaptığını temizlemek zorunda kalıyor. Fatih Hoca için kaba şeyler yazan bir tanesi, sonradan özür yazıları yazdı. Adamın giydiklerine bile karıştılar. Ya, bir şeyi çok merak ediyorum. Şimdi Fatih Terim İtalyaya gitti, siyah, gri takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı giymeye başladı. Sonra futbol çevrelerinde bir furya başladı. Sinan Engin, Hikmet Karaman, Erdoğan Arıca, Müfit Erkasap, Can Çobanoğlu, haydaa hepsi gri ya da siyah takım, kahverengi ayakkabı giydi. Bu nedir? Ben de aynısını giydim. Moda bu. Moda zaten etkilenmek değil midir? Güzel giyinmek lazım. Bizim konumumuzdaki insanların magazininin de olması gerekiyor. Bir tek karıma özür borçluyum ben Fatih Terim o kadar baskın bir resim veriyordu ki. Siz de jestlerinize mimiklerinize dikkat ediyor musunuz? Lütfen, insanları birbirinin kıstası yapmayın. Fatih Hoca havalı görünür ama kalbi tertemizdir. Ben de çok mütevazı görünürüm. Ayıp değil. Kimse benden Fatih Hoca gibi resim vermemi beklemesin, herkes aslıyla yaşamalı. Onunki de saygıya değer, benimki de. Terimi üzerinizde Demoklesin kılıcı gibi sallandırıyorlar ama. Ben bilsem ki, milli takım Fatih sayesinde çok daha iyi yerlere gelecek, ben bırakır giderim. Ne olacak? Bu işi yapmasam ölür müyüm? Fatih Hoca da üzülmüştür bunların konuşulmasına. Fatih Terim, Milandan ayrılınca tedirgin olmadınız mı? Hayır. Mukavelem 2004e kadar. Ama mukaveleye rağmen bir şeyler yapılırsa, bu benim yanlışım olmaz. Peki, yine de, başarılı olmanıza rağmen bütün bunların konuşulması sizi yaralamadı mı? Hayır, bu konuşmaları ben provoke ettim. Bir konuşma ortamı oluşsun diye, istifa edecekmiş gibi bir izlenim verdim Dünya Kupasına gidişimizi garantiledikten sonra. Neden teknik direktörler başarılarıyla medyadaki eleştirel insanları hizaya getirmek ister? Benim üslübum Mustafa Denizli ve Fatih Hocadan farklı. Yöntem olarak benzer, evet, bir isyan var ama ben eleştirel gazeteciler için "İçimizdeki İrlandalılar" gibi bir üslup kullanmam. Ben geri çekildim, bıraktım, herkes eteğindeki taşları döksün. Peki, istifa konuşmalarınızın bir provokasyon olduğunu kim biliyordu? Menajerimiz biliyordu. Bayan Güneş bilmiyor muydu? Hayır, ben zaten maçtan önce eşimle 10 gün konuşmadım. Maçtan sonra, otobüsten aradım ve "Özür dilerim senden" dedim. Zaten bir tek eşime özür borçluydum. "Çocuğumun sorununu değil, Hakan Şükürünkini düşündüm" Tam teknik direktör olarak altın çağınıza girmişken "Biz artık kendimiz için bir şey istemiyoruz, gençlere yol açalım" dediniz. Hırslı biri değil misiniz siz? Bu şekilde devam etmez. Bırakma anlamında söylemiyorum ama benim normal hayatım yok. Benim çocuğum üniversiteden mezun oldu şimdi, nasıl okudu, ben bilmiyorum. Ne sevgi ilişkim oldu fazla ne de ona yol gösterebildim. Mesela Hakan Şükürün sorunu daha önemli oldu benim için çocuğumunkinden. Bunun sorgulamalarını ben daha sonra yapacağım. Aslında keşke ikisini bir arada sürdürebilsek, hem işi hem özel yaşantıyı. Ama o kadar baskı yapıyorlar ki Türkiyede. "Bu maçı alıcaz, başka yolu yok" diyorlar. Bu bir tehdit ya. Adamı mahkemeye verirsin bu yüzden. Milli takımdan Dünya Kupasında ne bekleyelim sizce? Çok uzun yıllar dünya kupalarında başkalarının takımlarını tuttuk, maçlarını takip ettik. Şimdi kendi takımımızı tutacağız bir kere. Önce katılmak önemliydi. Şimdi çeyrek final diyoruz, yani gruptan çıkmak. Çıkarız, çıkmayız, bilmiyorum. Ama güzel futbol oynayacağız. Elbette dünya kupasını kazanmak da hedef. O zaman da bütün dünya kupalarını kazanmak istersiniz. Ama tutarlı olmak, dengeli olmak lazım. Ama en önemlisi, bizim insanımızın dünya kupasına bir renk katmasıdır. "Adamım, Trabzonluyum, Türküm lafı yanlış anlaşıldı" Sizin bu mütevazı üslubunuzun futbolcular üzerindeki etkisi nasıl oldu? Çocuklarda özgüvenin daha da arttığını hissediyorum. Daha demokratik ortamlarda insanlar kendilerini daha iyi ifade ediyorlar. Ben bunu görüyorum. Ya, demokratik bir söylem tutturmuşsunuz ama Avusturya maçından sonra da şöyle dediniz: "Ben adamım, Trabzonluyum, Türküm". Bu ataerkil ve milliyetçi söylem demokrasiyle çelişmiyor mu? Bütün toplumun sevindiği bir akşam bu üstkimliklerinizi sayıp dökmenin âlemi neydi? Haklısınız. Ben Trabzona gittim, bizim ilçeden olanlar, "Neden ilçenin adını saymadın" dediler bana. Bu işin sonu olmuyor. Şimdi ben bunları niye kullandım? Bir insanın Yahudi, Arap ya da Türk olması tabii ki bir insanı tanımlamaz. Kötü insan kötüdür, iyi insan iyidir. Ama birileri "Trabzonlu olduğu için iş buldu" derse, bir şehri aşağılarsa, günü gelir ben bunu söylerim. Bu o zaman benim ayıbım değil, onurum olur. Beni Türk olduğum için suçlarlarsa, yine aynısını yaparım. Bu bir Kürt için de geçerli. Benim cümlelerimi bir milliyetçilik, devrimcilik, dincilik kavramı ile alırsanız, hata yaparsınız. Anadolu delikanlılarının İstanbul dükalığına kendilerini beğendirmeleri biraz zor, değil mi? Dükalıkla kastettiğiniz bu yazarlar azınlıktalar ama. Onlar da günü gelince özür yazısı yazarlar.