Pazar 'Bastonum, saçım ve kıyafetim benim imajımdır'

'Bastonum, saçım ve kıyafetim benim imajımdır'

26.06.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Halkla ilişkiler mesleğinin duayeni Betûl Mardin: "80'lerde bir karar aldım; bastonum ve saçım hep aynıdır, böylece insanlar beni görünce 'Kimdi bu?' demez. Hep aynı şekilde giyinirim, pantolon-ceket. Bizim meslekte imajı oturtmak çok önemlidir"

Bastonum, saçım ve kıyafetim benim imajımdır

yapraka@milliyet.com.tr Mardin'le bir araya gelmemizin nedeni ise, bugün başlayan Halkla İlişkiler Kongresi. Mardin, 50'nci yıl kongresini ülkemizde yapacak olan IPRA'ya (Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği), dile kolay 1977 yılından beri üye. Ve sadece üyelikle kalmayarak derneğin hem başkanlığını yaptı hem de mesleğin üstatlarına verilen "member of emmeritus" sıfatının sahibi oldu. "Halkla ilişkiler gurusu" olarak tanımladığı Sam Black'in teşvikiyle derneğe üye olan Mardin, IPRA'nın birçok toplantısını ülkemizde yapmasına da önayak oldu. Ve Mardin, bugünkü kongrenin organizasyon komitesinin de tabii ki onursal başkanı...Arif Mardin'in kız kardeşi, Haldun Dormen'in eski karısı, Ayşe Arman'ın kayınvalidesi ve Arman'ın yazılarını takip edenlerin yakından tanıdığı Alya'nın babasının annesiyle halkla ilişkileri, onun "halkla ilişkileri"ni konuştuk. Yürümüyor, adeta koşuyor. Her cümlesini bir espri takip ediyor. O kadar tezcanlı ve heyecanlı ki, 78 yaşında olduğuna inanmak zor. Türkiye'de halkla ilişkiler denince akla gelen ilk isimdir Betûl Mardin. Yıllardır taviz vermediği tarzı, saç stili ve bastonuyla hem kendi imajını oturtmuş hem de nicelerine örnek ve öncü olmuştur. Mardin kendini "ciddi, çalışkan, çok okuyan, çok bilen ve çok ukala" biri olarak tarif ediyor. "Sert değilim aslında" diyor "Ama kurallarıma çok bağlı yaşarım. Pek dedikodu da yapmam." 39 yaşımdaydım. Gazetecilik yapmışım; arkamda basın var. Tiyatroda çalışmışım, sinemada çalışmışım, radyo ve televizyon uzmanıyım... Bütün bunları bir araya koyduğun zaman zaten ortaya çıkan insan ya reklamcı ya da halkla ilişkilerci. Ben halkla ilişkilere döndüm. Yapmış olduklarım beni o noktaya itti. Neden halkla ilişkiler mesleğini seçtiniz? Reklamcı olabilirdim. Allah onları korudu. Halkla ilişkilerci olmasaydınız, reklamcı mı olurdunuz yani? Sonsuz... 40 yılı aşkın süredir bu işin içindesiniz. İşiniz nedeniyle kendinizi mahrum bıraktığınız şeyler oldu mu? Tabii. Öbür tarafta da iyiyim ben. Ama hiç akla gelmeyecek ufak tefek şeyler var. Ani çıkan seyahatler var. En rahat edeceğiniz anda çıkan krizler var. Ve krizler biliyorsunuz, cuma günü saat altıda olur. Tam bir yere gideceksin, otel yanıyor mesela. "Akşam sinemaya gidelim. Oradan da bir yere yemeğe gidelim." Ay ne kadar hoş falan. Saat altı. "Yanıyoruz" dediler. Daha böyle nelerim vardır benim. Mesela bir fabrikada sızıntı oldu, birileri mi öldü, cuma günü altıdadır! Değdi mi peki tüm bunlara? Ben onu anlayamıyorum. Bu stresle benim bugün ölmüş olmam lazımdı. Ama bence o kriz anlarında adrenalin vücuda akıyor. Son zamanlarda böyle durumlarda boynumda ve sırtımda ağrılarım artıyor. "Geçen yıl bir karar aldım, artık akşamları çıkmıyorum" Böyle kriz anlarını çok yaşıyorsanız, sağlığınızı nasıl koruyorsunuz? Tabii ki. Sabahları 20 dakika jimnastik yapıyorum. Aşağı yukarı 25 yıldır aksatmadım. Yediğime içtiğime dikkat ederim. İçki ve sigara içmem. Akşamları hiçbir yere gitmem. Bu yeni prensibim. Spor yapıyor musunuz? Bazı kararlar verdim, bir tanesi 80'lerdeydi. Dedim ki "Ne dişlerimi yaptırırım ne saçımı boyarım. Ben tabii olacağım. İnsanlar beni gördükleri zaman 'Kimdi bu?' demeyecekler çünkü saçım hep aynı olacak. Bastonum aynı, saçım aynı. Bir kere bir imaj yaptım. Bu ilk kararımdı. Sonra 90'lı yıllarda aynı tarz giyinmeye karar verdim. Hep pantolon, ceketimsi bir şey. Bunlara karar verirken; geçen yıl bir gece bir davette benim yaşıtım bir hanım için yanımdaki birinin "Artık bu yaşta da insaf" dediğini duydum. "Ne yapıyor?" dedim. "Artık bu yaşta da çıkmasın ya, bu kadın burada kalıverecek" dedi. "Ayol bir şey yapmıyor, yemek yiyor" dedim. "Yok yahu, artık 80'ine gelmiş" dedi. Ben de düşündüm ve çıkmamaya karar verdim. Yedideki bir davete sekize kadar katılırım, daha geç vakte kalmam. Çok rahat ettim. Neden? Saat sekizde yemek yiyorum. Sekiz buçuktan itibaren bir saat kadar televizyonda haberleri, BBC, CNN ve Türk dizilerini izliyorum. Çünkü Türk dizilerinden de insanların akımlarını öğreniyorsunuz. Daha sonra gazeteleri bitiriyorum, kitap okuyorum. 10.30'dan sonra telefonumun fişini çekerim. Kimse ulaşamaz bana. Saat 11.00'de de ışığı söndürürüm. Ne yapıyorsunuz peki akşamları? Tabii. İmaj bu. Başkaları söyleyecek, sen ona göre... Başkalarının dedikleri bu kadar önemli mi? Değildir. Her insanın imajı yoktur. Her insan yaşıyor ama kendisi nasıl istiyorsa öyle yaşıyor. Bazısı için imaj mühimdir. Benim için de öyle çünkü bir mesleği oturtmaya çalışıyordum. O meslekle beraber olmak için imajımın düzgün olması gerekiyordu. Ama her insan, yaşamı süresince hiç olmazsa beş dakika tanınmak istermiş. Televizyonda arkada el sallayanlar var ya, işte o beş dakika. Düğünde gelinlik giyiyorsun, işte o beş dakika. İnsanın genlerinde tanınmak isteği varmış. Herkes alkış ister. İmaj her şey midir? Bu iş yüzünden en çok üzüldüğüm, çocuklarımın yanında çok bulunamamış olmamdır. Üç torunum var. Biri Akşam gazetesinde çalışıyor ama hiç kimse benim torunum olduğunu bilmiyor. Onu çok severim, aynı kafadayız. Ortanca torunum çok zeki. Soyadı Dormen. Filmci olacak herhalde. Üçüncüsü de daha dört aylık. Geçenlerde gelip elimi öptü. Gelinimin (Ayşe Arman) kızı hakkında yazdıkları severek okunuyor. Çünkü ondan bir şeyler öğreniyorlar. Eleştirenler olduğunu sanmıyorum. Gelinimi çok beğeniyorum. Çok kafalı bir insan. Çok iyi bir kaynanayımdır zaten ben. Çok kitap okurum. Bu aralar Ercan Arıklı'yı okuyorum sonra da Ersin Salman'ın hayatını okuyacağım. Mesleki eserlerin yanı sıra roman da okurum. Dan Brown'ların hepsini okudum mesela. Çok seyahat ederim. Sık sık Londra'ya giderim, orada küçük bir yerim var. 11 yaşındayken İskenderiye'de yaşıyorduk. O zaman bir dükkandan tavuk ve yumurta alırdık. Sonra onun Muhammed El Fayed olduğunu öğrendim. Bakkalı büyütmüş, Harrod's yapmış! Krizde olan insanlara hemen telefon ederim. Büyük işadamlarının şirketlerinin krizlerinde hemen arar, "Bir şey yapabilir miyim?" diye sorarım. Yaşlı kadınların yaşlarını bilmemeleri, yaşlarının saygınlığını taşımamaları beni çok üzüyor. İnsanın tabii olması daha iyi değil mi? Belini açıkta bırakan kıyafetleri giyenlere inanamıyorum. Sağlığa çok zararlı. Çünkü üşütüyorlar ve çocukları olmayacak. En az sigara kadar zararlı bir şey. Saçların gözleri kapatmaması gerekiyor. Güven uyandırman için gözlerin görünmeli. "Krizde olan insanlara hemen telefon ederim" Dünyanın en saygın halkla ilişkiler kuruluşlarından IPRA (Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği) bugün başlayacak ve üç gün sürecek 50'nci yıl kongresi için Türkiye'yi seçti. "İletişim: Güvene Giden Yol" konulu kongrenin ülkemizde yapılmasını sağlayan isimlerin başında ise derneğin başkanlığını da yapmış olan Ceyda Aydede ve tabii ki halkla ilişkiler duayeni Betûl Mardin geliyor. Betûl Mardin birbirinden önemli 150 kadar yabancı konuğun katılacağı kongrenin konusuyla ilgili olarak "Şimdi en önemli şey güven. İletişimle karşındakini anlamaya başlıyorsun. Karşındakini anladıktan sonra eğer ona güvenebiliyorsan, o güvenden hem sağduyu hem de hoşgörü doğuyor" diyor. Ülkemizin tanıtımı için de çok büyük önem taşıyan kongrenin açılışını Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç yapacak. Kongrede "güven" kavramı tartışılacak "Halkla ilişkiler son yıllarda agresif bir meslek oldu" Kadınların ikna kabiliyetinin erkeklerden daha çok olduğu anlaşıldı. Sakın alınmasınlar ama biz daha iyi ikna edebiliyoruz. Kocamızı ikna edip alışverişe çıkıyoruz, adamın cebindeki bütün parayı alıyoruz. Ama bizde kadınların çok olmasının nedeni ondan değil. Aileler çocuklarına izin verdiği zaman, başından beri "Sen Betûl hanımın yanına git" diyorlardı. Öylece kadınlar geldi. Sonra biraz erkek aldık. Halkla ilişkiler kadın işi midir? "Bu meslek sayesinde cennette ormanım oldu" Bugün daha agresif bir meslek haline geldi. Daha çok hırs var içinde, böyle bir öfkeyle yapılıyor, ısırarak yapılıyor. Zaten bu kongrede de güven kavramı yüzünden çok konuşulacak bir olay bu. İnsanların birbirine güvenebilmesi için ahlak yasalarının içinde olması lazım. O yüzden ahlak yasalarının yeniden ve yeniden hatırlatılması lazım. Bize "Topaç doktoru" yani "Spin doctor" deniyor. Bize sinirlenenlerde böyle tabirler çıktı. Sizin işe başladığınız yıllarda nasıldı halkla ilişkiler sektörü, şimdi nasıl? Çünkü halkla ilişkilerciler, siyasette de çok oynuyorlar. Aslında halkla ilişkilerci savaşta da, barışta da, satışta da, pazarlamada da, sosyal sorumluluklarda da çok mühim. Bu meslek sayesinde benim de cennette bir ormanım oldu. Çünkü insanlarda yaşam kalitesini yükseltirken bir de onlara mutluluk ve güven veriyorsun. Çok insan bana "Allah senden razı olsun" diyor. Niçin? "Derslerimde çok komiğim ve biraz küfürlü konuşuyorum" Her gün geliyorum. 10.00-10.30 gibi gelip 16.30'a kadar kalıyorum. Yazları seyrekleşse de, haftanın bir günü üniversitedeyim. Her gün işe gidiyor musunuz? Güzel. Dokuz öğrenciyle başladım. 30, 70, 130 derken bu sene 300 öğrencim var. Seneye indirmelerini istedim çünkü çocukların isimlerini bile öğrenemedim. Bilgi Üniversitesi'ndeki dersleriniz nasıl gidiyor? Komiğim. Öğrenciler "Deneyimlerini anlatıyor, o bizim için teoriden daha önemli oluyor" diyormuş. Teoriyi anlatınca canları sıkılıyor. Teorinin uygulamada nasıl olduğunu anlatınca çok eğleniyorlar. Biraz da küfürlü, onların takip edebileceği gibi konuşuyorum. Sizden ders almak için öğrenciler sıraya giriyormuş...