Pazar Ben parkeyi döşüyorum, üstünde başkaları dans ediyor

Ben parkeyi döşüyorum, üstünde başkaları dans ediyor

20.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Duvara Karşı"nın başrol oyuncusu Birol Ünel bir zamanlar parke döşemeciliği yapıyordu. Ünel iki mesleği arasında şöyle bir bağlantı kuruyor: "Zemine parkeyi döşüyorum, üzerinde başkaları dans ediyor. Neyse, malzeme parası benden çıkmasın, yeter"

Ben parkeyi döşüyorum, üstünde başkaları dans ediyor

rejisörün ve oyuncuların Türk olması nedeniyle olağanüstü ilgi gördü ancak baş kadın oyuncu Sibel Kekillinin geçmişte porno filmlerde rol aldığının ortaya çıkması, tartışmaları başka yöne çekti. Birçok seyirci ve eleştirmenin "harika" diye tanımladığı baş erkek oyuncu Birol Ünel de, bütün tartışmalar arasında sanki gözden kaçmış gibi oldu. Ancak Üneli izleyenler onu çok beğendi, filmden çıkınca akıllarda en çok Ünelin performansı kaldı.Ünel ön plana çıkma heveslisi olmayan, mütevazı bir insan. Berlinde Türklerin yoğunlukta olduğu Kreuzberg semtinde akşam saatlerinde Defne adlı Türk restoranında görüşürken de mütevazılığını hemen fark ettik. Önce hava kararmadan birkaç fotoğrafını çekmek için, Kreuzbergin ünlü Türk pazarında dolaştık. Masum yüzlü, biraz yorgun, düşünceli ve sanki Berlinde işsiz kalmış Türklerden biri gibiydi. Sonra Defnede, aynı filmde yapım danışmanı Şermin hanımla birlikte masaya oturup röportaja başladık. Birol Ünel Türkçeyi anlıyor ama konuşmakta zorluk çektiği için Almancayı tercih etti ve her soruya açık yüreklilikle yanıt verdi. Berlin Film Festivalinde Altın Ayı ödülünü alan "Duvara Karşı" filmi, "Eskiden askerlik yüzünden Türkiyeye gelemiyordum, hatta babamın cenazesine bile gidemedim" Altın Ayı ödülü nedeniyle Türkiyede "Duvara Karşı" filmine ve bana ilgi başladı. Bir dil sorunum var. Almanca, İngilizce biliyorum, Türkçe de konuşuyorum. Ama Türkçem, tiyatro ve filmlerde rol almak için yeterli değil. Bu yüzden Türkiyede çekilen herhangi bir filmde bugüne kadar rol alamadım. Oynadığım filmlerin hepsi başka ülkelerde yapıldı ve onlar da Türkiyede gösterime girme şansı bulamadığı için beni tanımadınız. "Duvara Karşı"yı izleyen herkes Birol Üneli çok beğendi. Peki Türkiye sizi tanımakta neden geç kaldı? Yakında 43 yaşına basacağım. 1968de 7 yaşında Almanyaya geldim. Mersinin Silifke ilçesinden bir Türk işçi ailesinin çocuğuyum. Ailem kalabalık, biri kız 5 kardeşiz: Erol, Şenol, Birol, Varol ve Yasemin. Eski beraberliğimden, 16 yaşında tatlı bir oğlum var. O da sanatçı olmak istiyor. Bir süre oturduğumuz kasabada parke döşemeciliği yaptım. O zaman özel yaşamınızla başlayalım sizi tanımaya. Yaşınız kaç, evli misiniz, nasıl bir aileden geliyorsunuz? Herkesin ergenlik ve gençlik çağında anne babasıyla bir sorunu olur. Bremen yakınlarında küçük bir kasabada oturan tek Türk ailesiydik. Farklı kültürden gelme nedeniyle ortaya çıkan bir uyum sorunu yaşamadım ama yabancıların Alman toplumundaki sorunlarını iyi bilirim. Almanyada yaşayan yabancı bir işçinin çocuğusunuz. Sizin durumunuzda pek çok gencin birtakım problemleri oldu bugüne kadar. Siz de Alman toplumu veya ailenizle sorun yaşadınız mı? Kendimi iki kültürü de tanıyan bir insan olarak görüyorum. Almanyayı çok iyi tanıyorum ama burada hâlâ yabancıyım. Ancak bu kelimeyi olumsuz anlamda kullanmıyorum. Yabancı olarak insanın devamlı merakı oluyor, merak bir sanatçının motoru gibidir. Masamda ister Alman yemeği, ister Türk yemeği olsun fark etmez, önemli olan yemeğin tadının güzel olmasıdır. Alman vatandaşlığına geçmedim, hâlâ Türk vatandaşıyım. Kendinizi Alman mı yoksa Türk olarak mı görüyorsunuz? Geçen yılki "Duvara Karşı" filmi çekimlerine kadar askerlik hizmetini yapmadığımdan, Türkiyeye gidemiyordum. Hatta babam vefat ettiğinde cenazesini Türkiyeye götürmüştük, ama bu sorun nedeniyle ben cenazeye gidememiştim. O yüzden de kimseyi ziyaret etmek gibi bir şansım olmuyordu. Film çekimleri sırasında, af yasasından yararlanıp 10 bin küsur euro ödedim ve bu sorunu hallettim. Böylece Türkiyedeki çekimlere katılabildim. Şimdi rahatça gidip gelebiliyorum. Türkiye ile temasınız nasıl, tanıdığınız insanlar var mı, onları arada sırada ziyaret edebiliyor musunuz? "Bana saldıran üç dazlağı yaraladım, neredeyse sınırdışı edilecektim" Hannoverdeyken yabancı düşmanı yedi dazlak bana tuzak kurmuştu. Çevremde antifaşist birisi olarak tanınıyordum ve bana saldırdıklarında kendimi korudum. Aramızda kavga çıktı ve ben bu kavgada üç dazlağı yaraladım. Hakkımda dava açıldı, maddi nedenler yüzünden iyi bir avukat tutamadım ve savcı sınırdışı edilmemi önerdi. Bunun üzerine çok tanınmış sanatçı arkadaşlarım devreye girdi, ülkenin en önemli tiyatro yönetmenleri ve yazarları benimle oyuncu olarak çalışmakta ısrar ettiklerini açıkladılar ve zamanın Kültür Bakanlığı nezdinde girişimde bulundular. Bunun sonucu, mahkemenin sınırdışı talebi tatbik edilmedi. Almanyadan bir ara sınırdışı edilmeniz gündeme gelmiş. Ne olmuştu, nasıl bir sıkıntı çektiniz ? "Fatih Akın bu film için Önce Birol vardır, diğerleri sonra gelir diyor" Bremen yakınlarındaki kasabada parke döşemeciliği mesleğini öğrenirken, seyyar bir tiyatro grubuyla tanıştım. Onların beni keşfetmesi ve tavsiyesi üzerine, Hannoverdeki devlet tiyatro akademisinde dört yıl boyunca oyunculuk eğitimi gördüm. Sonra tiyatro, televizyon ve sinemayı birlikte götürdüm. Tiyatro okurken, 1983te ilk kez bir filmde rol aldım. Yani diyebiliriz ki; sinemayı ben bulmadım, sinema beni buldu. O zamandan bu yana toplam 60 kadar tiyatro oyunu, televizyon dizisi ve sinema filminde, baş ve yan rolleri aldım. Berlindeki Tacheles tiyatrosu kurucularındanım ve Volksbühe ile Brechtin tiyatrosu Berliner Ensemblede oynadım. Oyunculuğa nasıl başladınız? Her filme katkıda bulunmaya çalışırım. Rejisör Fatih Akını uzun zamandan beri tanırım. Film üzerine görüş alışverişimiz oldu, senaryonun geliştirilmesine ve filme katkıda bulundum. Fatih bu film için, "En başta Birol vardır, sonra ötekiler gelir" der. Ben de "Bu bizim, sizin, hepimizin filmi" diyorum. "Duvara Karşı" filmi için özel çalışmalarınız, örneğin bu filmin mutfağına, senaryo veya kurgu aşamasında katkınız oldu mu? Sibelle oynamak bu bağlamda basit bir şey değil, yoğun bir çalışmaydı. Ona zaman zaman nasıl oynayacağı gösterildi, bazı sahneler birkaç kez çekildi. Her gün en azından 16 saat süren çekimlerde gerekli enerjisini kaybetmemesi için ona destekte bulundum. Basında çıkan yazılarda, onun filmdeki performansı değil, maalesef porno geçmişi üzerinde duruldu. Siz sanat öğrenimi ve meslek deneyimi olan birisiniz, baş kadın oyuncu Sibel Kekilli ise amatör bir sanatçıydı, onunla oynamak nasıldı? "Film boyunca içmek zorunda kaldım, şimdi alkolü azaltmaya çalışıyorum" Bu değerlendirmeyi kadınlara bırakıyorum. Filmi izleyen kadınlar sizi yakışıklı ve seksi bulduğunu söylüyor, ne dersiniz? Hayati değişiklikler söz konusu değil. Filmde alkole düşkün bir adamı canlandırmak zorunda kaldığım için, film boyunca içmek zorunda kaldım, sonra alkolü tekrar azalttım. Bu film benim hayatımda bir değişiklik yapmayacak ama filmin kendisi Almanya ve Türkiyede kültürel etki yapacak ve belki bazı kurumlar bu tip filmlere mali destek verebilecek. Bu filmden sonra yaşamınızda bir değişiklik oldu mu? Beni tebrik etti. Daha önce "Ölüm Oyunu" adlı filmimden sonra da böyle bir görüşmemiz olmuştu. Benim Silifke, Mersinli olduğumu öğrendiğinde, 1966 yılında genç bir turist olarak çıktığı Türkiye seyahatini, bu seyahat sırasında parasız kalıp Mersinde deniz kenarında uyuduğunu ve sabah çan sesleriyle uyanıp yakındaki kilisede karnını doyurduğunu anlattı. Filmin Berlindeki galasına Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer de geldi. Fischer sizinle neler konuştu? Yanılmıyorsam Aziz Nesinin bir sözü vardı; "Kımıldamadan, etrafım dost oldu." Birçok dostum var. Benim ikinci mesleğim parke döşemeciliğidir. Ben zemine parkeyi döşüyorum ama onun üstünde başkaları dans ediyor. Parkenin malzeme masrafı benim cebimden çıkmasın, yeter. Dışarıdan izleyebildiğimiz kadarıyla para içinde yüzmüyorsunuz. Film dünyası biraz vefasızdır, sizin dostluklarınız ve mali durumunuz nasıl? Şimdi yeni bir role hazırlanıyorum. Genç bir Amerikan rejisörün çekeceği, yer yer Almanca ve İngilizce konuşulacak filmin adı "Bu Bir Aşk Hikayesi Değil". 1960lı yıllarda mafya tarafından öldürülen babasının başından geçenleri ortaya çıkarmak isteyen caz sanatçısı bir gencin hikayesi bu. Çekimlere bu hafta Berlinde başlıyoruz. Elinizde kalın bir senaryo görüyorum, yeni bir çalışma mı? Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfının (TÜRSAK), Metro grubuyla beraber kasım ayında İstanbulda düzenlediği kısa metrajlı film yarışmasına, jüri üyesi olarak davet edildim. Yani en geç kasım ayında tekrar İstanbulda olacağım. Türkiyeye sanat ve film bağlantılı olarak tekrar ne zaman geleceksiniz?