Pazar "Ben yaşamayı seçiyorum"

"Ben yaşamayı seçiyorum"

24.04.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sabine Dardenne, Belçika sapığı olarak bilinen Marc Dutroux'nun kurbanları arasında hayatta kalanlardan biri. Şimdi 21 yaşında olan Sabine, 12 yaşındayken yaşadıklarını ilk kez "I Choose To Live / Yaşamayı Seçiyorum" adlı kitabında anlattı

Ben yaşamayı seçiyorum

Belçika'daki kayıp genç kadınlar ve kızlar listesine eklenmiştim: Julie Lejeune ve Melissa Russo, 8 yaşında, Haziran 1995'ten beri birlikte kayıp. An Marchal ve Eefje Lambrecks, 17 ve 19 yaşında, 23 Ağustos 1995'ten beri birlikte kayıp. Sabine Dardenne, 12,5 yaşında; Mayıs 1996'dan beri tek başına kayıp. Laetitia Delhez, 14,5 yaşında; 9 Ağustos 1996'dan beri tek başına kayıp. Biz, daha sonra ülkemi çok sarsacak ve gazetecilerin "Dutroux Davası" olarak adlandıracağı bir olayın kurbanlarıydık. Tüm olanları içimde yaşadım. Aradan geçen yıllarda kendi "davamla" -Belçika Canavarı ile yaşadıklarım- ilgili konuşmamayı seçtim.Şimdi 21 yaşındayım ve yaşadıklarımı yazmaya karar verdim. Belki böylece insanlar beni daha iyi anlar ve tuhaf bakışlar, bitmek bilmeyen sorular sona erer. Ve belki avukatlar bundan sonra pedofillerin çocuklara verdiği zararı daha iyi anlar, "iyi halden" ceza kesintileri uygulamaz. Benim adım Sabine. Okula giderken kaybolduğum güne kadar Belçika'da küçük bir köyde yaşıyordum. 12 yaşındaydım. Polis önce evden kaçtığımı sandı, ailem de öyle olması için dua etti. Köylülerden 500 kişi ve 116 asker beni her yerde 80 gün boyunca aradı. Fotoğrafımın bulunduğu posterler de Belçika'nın alışıldık görüntülerinden olmuştu. O sabah okula gitmek için bisikletime bindim. Evden çıkarken babama el salladım. Saat henüz yedi buçuktu; sokaklar tenhaydı. Evden ayrılalı beş dakika olmamıştı ki arkamdan yaklaşan motorun sesini duydum. Yana çektim.Çok eski bir karavandan çıkan iki adam bir anda beni kavradı ve arabaya bindirdi. Daha sonra öğrendiğime göre bir haftadır avcılar gibi beni takip ediyorlarmış. Bir süre sonra bir eve geldik ve diğer adam gitti. Kalan "iğrenç" adam, beni üst katta, camları olmayan bir odaya kapattı. Bana soyunmamı ve yatağa girmemi söyledi. Dediğini yaptım. Boynuma 1,5 metrelik bir zincir geçirdi ve merdivene bağladı. "İğrenç" ikinci gün beni kaçırma sebebini anlattı. "Korkmana gerek yok" dedi. "Seninle kişisel bir problemim yok. Senin hayatını kurtardım." Polis babam, "patron"a kötü bir şey yapmıştı ve patron da benim karşılığımda fidye istiyordu. "İğrenç" bu arada beni kendi odasına götürmeye ve beni çeşitli "şeyler" yapmam için zorlamaya başlamıştı. Sürekli ağladım. Fidye için tutuluyordum ama bütün "bu olanlar" ne anlama geliyordu? Hayatımı kurtardığını söylerken bana hayvanmışım gibi davranıyordu. O noktada henüz tecavüze uğramamıştım."İğrenç"e göre ailem parayı vermiyordu. Bu yüzden de patron beni öldürebilirdi. Hayatım ona bağlıydı. "Yaşamak mı istiyorsun, ölmek mi?" dedi. Yaşamayı seçtim. Üçüncü gün beni "patron"dan "saklamak için" bodrumdaki 3 metrekarelik odaya indirdi. Odada sadece tahta bir yatak vardı.Bu arada bütün Belçika'nın beni aradığından haberim yoktu. "İğrenç", terk edildiğime yavaş yavaş beni inandırmaya başlamıştı. İyi ki yanımdaydı ve bana bir koruyucu melek gibi sahip çıkıyordu.Bodrumda geçirdiğim günlerde yalnızlık ve sıkıntı yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Etraf böcek kaynıyordu. Bir manyak gibi saati izlemeye başlamıştım. Her rakamın bana farklı şeyler hatırlatması için bir liste bile yapmıştım. 23, evimizin kapı numarası; 17, annemin doğum günü...Yanında "yatmam" gerektiğinde uyumamaya çalışıyordum. Böylece uyanık olup da bana bir şeyler yapmaya çalıştığında en azından "hayır" diyebilecektim. Onu rahatsız etmek için elimden geleni yaptım. Duvarlara vurdum, küfür ettim... Beni ne kadar iğrendirdiğini bilsin istiyordum. Onun "seks" dediği şey hakkında hiçbir fikrim yoktu. 12 yaşındaydım. Erkek arkadaşım bile olmamıştı. Tek bildiğim bana yaptıklarının normal olmadığıydı. Eve, hiçbir zaman cevabını alamadığım mektuplar yazdım. Artık ailemin beni istemediğinden emindim. 10 Ağustos günü "Arkadaşın geldi" diye seslendi. Çok mutlu oldum. Artık yalnız değildim. Sonra başka bir zincirli kızı, Laetitia'yı gördüm. Bana yaptıklarını ona da yapıyordu. Benim gibi kaçırılmıştı ama bu kez adamları görenler olmuştu. Bütün Belçika'nın beni aradığını da Laetitia'dan öğrendim. Her şey 28 Mayıs 1996, Pazartesi günü başladı Her şey 15 Ağustos'ta sona erdi. Laetitia'yı arayan polisler beni de buldu. Evden çıkarılırken "koruyucumuza" dönüp bana getirdiği kalemlerin bende kalıp kalamayacağını sordum. "Alabilirsin" deyince teşekkür ettim ve uzanıp yanağından öptüm. Laetitia da aynısını yaptı.Oradan sağ kurtulduğum için şanslıyım. Çünkü "iğrenç" elbet bir gün sıkılacak ve beni öldürecekti. Tıpkı Julie, Melissa, An ve Eefje'ye yaptığı gibi. Babam beni almaya geldiğinde hiç tepki vermedim. Kollarına atılmadım, ağlamadım da. "Haydi baba, bu kadar. Gidelim" dedim.Herkes travma geçiren, ağlayan bir kız göreceğini sanıyordu. Ama o evde geçirdiğim 80 gün boyunca fazlasıyla ağlamıştım. Doktor istemedim. Hasta değildim. Yetişkinler olaylara farklı açıdan baktı: Seri bir sadistin kurbanıydım. Bunu daha fazla düşünmek istemiyorum. Ölümün pençesinden kurtulmuştum ve hayattaydım. Daha fazla acı ve korku yok. İçgüdülerim, ait olduğun, bildiğin şeylere geri dön diyordu: Yatağına, oyuncaklarına ve günlük hayatına. Sapığın elinden kurtulurken yanağından öptük Duruşma geçtiğimiz yıl yapıldı. Uzun zamandır beklediğim bir andı. Sonunda "iğrenç"le yüz yüzeydim. Beni görünce gözlerini indirdi. Ona bağırmak, küfretmek istedim ama mahkeme salonundaydık. Duruşmada her şeyi anlattık. Ama zaten aileme yazdığım mektuplar en büyük delillerdi. Daha sonra, 80 gün boyunca tutulduğum eve götürüldük. Yaşadığım her şey tekrar gözümün önünden geçti ve yeni bir sinir krizine girdim. Onun da eve getirilmesini bekledim. Sonunda geldi. Yolunu kestim, gözlerinin içine baktım ve "Bok çuvalı" dedim. O ise yine gözlerini indirdi.O sözüm, ertesi gün bütün gazetelerde manşet oldu. Marc Dutroux'ya ömür boyu hapis cezası verildi. Gözümün içine bakamadı