Bir Cannes daha sona ererken...

Yaklaşık 4 bin 500 basın mensubunun sabahın erken saatlerinde koşturmaya, yıldızların ise akşamüstü saatlerinden itibaren kırmızı halılarda boy göstermeye başladığı bir Cannes Film Festivali daha bu akşam ödül töreniyle son buluyor.

Festivalde, Coen biraderler başkanlığındaki jürinin işi bu yıl gerçekten zor ama seçki iyi değil, kötü olduğu için... Son yılların en zayıf yarışması, tahmin yapmayı güçleştirse de değeri izleyenler tarafından kabul edilen birkaç film elbette öne çıktı.

Todd Haynes’in Patricia Highsmith romanından uyarladığı “Carol”, 1950’lerin New York’unda iki kadın arasındaki aşkı ağır bir tempo, alabildiğine bir stille ve güçlü bir sinema diliyle anlatıyor. Başrollerinde Cate Blanchett ve Rooney Mara’nın bulunduğu film, şu anda özellikle Amerikan basınının gözdesi. Filmin, Haynes’in “Safe”, “Far From Heaven” gibi mücevherlerle dolu kariyerinin tepe noktası olmasa da yarışmanın zirvelerinden olduğuna şüphe yok. Yarışmada göz dolduran kadın oyuncu performansının azlığı Cate Blanchett’ın dokunaklı performansının bu dalda öne çıkmasıyla sonuçlanabilir.

Başarılı bir halka

Amerikalıların favoride “Carol”ı varsa Avrupalı eleştirmenlerin de Nanni Moretti’si var. İtalyan sinemasının yaratıcı yönetmenlerinden Moretti, mizah ve dram dengesiyle ünlü filmlerine yeni filmi “Mia Madre” ile başarılı bir halka ekliyor. Filmin Moretti’ye “Oğul Odası”ndan sonra ikinci bir Altın Palmiye getirme ihtimali düşük. Ama ekipten biri bu akşam sahnede görünebilir. Başroldeki Margherita Buy, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nün de
önemli bir adayı.

“Muhteşem Güzellik /La Grande Bellezza” ile 2013 Cannes’ından eli boş dönen ancak bir yıl sonra En İyi Yabancı Dil dalında Oscar’a uzanan Paolo Sorrentino da yeni filmi “Youth”la göz dolduran diğer bir isim. Sorrentino’nun başrollerine Michael Caine ve Harvey Keitel’ı yerleştirdiği “Youth”u emekli bir besteci (Caine) ve hayatının filmini çekmeye çalışan yaşlı bir yönetmen (Keitel) üzerinden zamanın geçişini sorguluyor. Sorrentino’nun görkemli, bir filme binlerce iddia dolduran sinemasını “hoş ama boş bulanlar”, “Youth”u da beğenmedi ancak böyle bir yılda büyük ödüllerden biriyle dönmemesi şaşırtıcı olur. Filmdeki düşüş dönemindeki yönetmen karakteri meslektaşlarının endişelerini yansıtan bir ayna görevi görüyor. Ayrıca filmin mizahı ihmal etmemesi Coen biraderler için bir avantaja dönüşebilir.

Fransızların sürprizi

Yarışma filmleri açıklandığı andan itibaren ilk filmi “Son of Saul”la devler arenasına seçilmiş Macar yönetmen Laszlo Nemes merak uyandırıyordu. Nitekim Auschwitz toplama kampında çalışmaya zorlanan bir mahkumun kan donduran hikayesi, yarışma filmlerinin en güçlülerinden biriydi. Nemes’in Jüri Özel, En İyi Yönetmen, ilk filmlere verilen Altın Kamera hatta Jüri Büyük Ödülleri’nden birini alma ihtimali yüksek.

Beş filmle yer alan Fransız sinemasının gövde gösterisine dönüşen bu yılki yarışmada, aynı ağırlığın ödüllerde hissedilmesi beklenmiyor. Fransız filmlerinin güzel sürprizi Stephane Brize’nin yönettiği işsizlik, sosyal adaletsizlik gibi konulara serinkanlı bir şekilde yaklaşan “La loi du marche” idi. İşsiz kalan bir makine operatörünü canlandıran başarılı aktör Vincent Lindon, dengeli performansıyla eleştirmenleri etkiledi, jüride de aynı etkiyi yarattıysa kariyerini Cannes’dan En İyi Erkek Oyuncu Ödülü ile taçlandırabilir.

Topuklu skandalı

KIRMIZI halıda düz ayakkabıların kabul edilmemesi, festivalin kadın düşmanlığı tartışmalarını yeniden başlattı. Festivalin artistik direktörü Thierry Fremaux ise suçlamalara “Oscar’lar daha cinsiyetçi, onlarla uğraşın” benzeri bir yanıt verdi.

Yarışmanındip noktası, Gus Van Sant’ın “The Sea of Trees”i oldu. Matthew McConaughey’li (üstte) film, eleştirmen ortalamalarında 4 üzerinden 0.6 puan aldı.

“Mustang” ses getirdi

Festivalde bu yıl Türkiye’den iki isim yer aldı. “Salı” adlı kısa filmiyle yarışan Ziya Demirel ve Fransa yapımı “Mustang”le Yönetmenlerin 15 Günü seçkisinde yer alan Deniz Gamze Ergüven. Anadolu’nun bir kasabasında kız kardeşlerin yaşadığı baskıyı konu alan “Mustang”, festivalin kendisinden söz ettiren filmlerinden biri. İlk filmlere verilen Altın Kamera Ödülü’ne uzanma ihtimali var.

Yarışmadaki Valerie Donzelli imzalı ahlak dışı masal “Marguerite et Julien”in en dikkat çeken yönü Marguerite’i canlandıran Anais Demoustier idi. François Ozon’un

yeni filmi “Une nouvelle amie”de başrolü üstlenen oyuncunun ismini
sık sık duyacağız.