Pazar Bir seri katilin itirafları...

Bir seri katilin itirafları...

21.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bir seri katilin itirafları...

Bir seri katilin itirafları...





Yaşar Berberoğlu 47 yaşında. İstanbul'daki bir ilçe belediyesinden geçen yıl emekli oldu. İtlaf ekibinde çalışıyordu. Sokak köpeklerinin kaderi iki dudağının arasındaydı. Kurbanı bir annenin yanındaki yavrulara da zehirli kıyma yedirmeye çalıştığı ana kadar 200 cana kıydı. O an "Ben ne yapıyorum?" diye düşünüp yerden kalktı ve emrindekilere "Bugün bu kadar yeter, hadi gidiyoruz" dedi. Bir daha da hiçbir hayvanın canını almadı, alamadı. Üstelik saf değiştirdi. Yaşar Berberoğlu şimdi evinde baktığı Gipsy ve Rambo adlı köpeklerinin belediye tarafından öldürülmemesi için mücadele veriyor. Evini satıp şehir dışında sokak köpeklerinin bakılacağı bir yer açmak istiyor, hayvan hakları yasasının çıkması için Ankara'ya yürümek dahil her şeyi yapacağını söylüyor. Belediyede çalışırken yaptıklarını bir internet sitesinde itiraf edince onu aralarına almak istemeyen hayvan hakları savunucularının ve öldürdüğü hayvanların kendisini affetmesini diliyor.


İçimdeki acıyı dindirmeye çalışıyordum.


Cezaevine giren birinin iki köpeğini yanıma aldım. Gipsy ile Rambo'nun itlaf edilmemesi için mücadele veriyorum. Köpekler gece çok havlıyor diye şikayette bulunulmuş. Belediyeden itlaf ekibi geldi. Ortalığı birbirine kattım. Roller değişti galiba. Köpeklerimin öldürülmemesi için hayvan hakları savunucularından yardım istedim, yetkililere defalarca yazılar yazdım.


Sokaktaki Melekler Grubu ile temasa geçtim. Bir hayvansever olduğum halde aralarına girmeme izin vermiyorlar. Tepkileri anlayabiliyorum ama beni affetmelerini isterdim.


Evet. Zaten bundan sonra hayatımın sonuna kadar hayvan haklarıyla ilgileneceğim. Hayvan Hakları Yasa Tasarısı'nın çıkması için şırıngalı giysiyle Ankara'ya yürümeyi düşünüyorum. Bir projem daha var. Şehir dışında yaralı veya kısırlaştırılmış hayvanların bakılacağı bir yer yapacağım kendi emeğim ve bütçemle.

"Kabusumda bir köpek gelip beni boğuyordu"

En büyük acıyı ölmelerini beklerken çekiyordum. Beni yıkan ölüm anlarıydı.


O an bana çok güveniyorlardı. Çünkü karınları açtı. Kıymayı önüne atıyorsunuz, şaşırıp yüzünüze bakıyor. Yedikten sonra zehir vücuduna girince sanki öleceklerini anlayıp tekrar sizin yüzünüze bakıyorlar. Ama çok değişik bakıyorlar. "Ne yaptın bana?", "Lütfen bana yardım et", "Beni neden kandırdın?", "Ben sana ne yaptım ki bana bunu yaptın?" der gibi bakarlardı. Öyle hayvan vardır ki 20 dakika, yarım saat sonra ölür. İnsanın beynine işleyen bir görüntü bu. Mutluluk dansları bıçakla kesilir gibi dururdu. Titremeye başlarlardı. Nefes almaları zorlaşırdı. Ağızlarından, burunlarından köpükler çıkmaya başlardı. Bazen kan kusarlardı. Soluk borularını, midelerini parçalardı zehir.


Birisi emir veriyordu, yapıyorduk. Ama ne olursa olsun ben resmen katildim. İnsan öldürenle hayvan öldüren arasında fark yok. Biz hayvan öldürmeyi rutin bir görev olarak gördük. Kısa bir süre sonra zaten müdür yardımcısı oldum ama emrimdekilerin bu cinayetleri işlemesine izin vermedim.


Kabuslar başlıyordu. İki tane kabusum vardı. Bir köpek geliyor beni boğuyor, nefes alamıyorum. Bir gece dişlerimi o kadar sıkmışım ki kan içinde uyandım. Diğeri de birisinin gelip beni zehirlemesi.


Anlatamazdım ki. Karım inanılmaz bir hayvanseverdi. O dönemde yaptıklarımı duysa beni linç bile edebilirdi.

"Yavrularını zehirli kıymadan korumaya çalışıyordu"
Bir gün infaz için eski bir gecekondu semtine gittik. Bir köpek 7-8 yavru yapmıştı. Biri onları öldürmemizi istiyordu. Anne köpek kıymayı görünce sevindi. Mutlulukla ete uzandı. Kuyruğunu salladı. Birdenbire titreme nöbetleri tuttu.

"Yalvararak bakıyordu"
Yanımızdaki adam, "Yavrularına da verin. Ben ne yapacağım onları?" diye sürekli söyleniyordu. Kıymadan küçük parçalar koparıp yavrulara yedirmeye çalışıyordum. Ama çok miniklerdi ve yemekte zorlanıyorlardı. Bu arada ağzından köpükler çıkmaya başlayan anne bana doğru sürünerek geldi. Isıracak diye bir elime aldığım taşı kafasına vurmaya hazırlanıyordum ki olağanüstü bir şey oldu:
Ayağımı, ellerimi kanlı diliyle yalamaya başladı. Bir yandan burnunun ucuyla yavrularını iterek yerdeki zehirli kıymadan uzaklaştırmaya çalışıyor, diğer yandan gözlerime yalvararak bakıp "Ne olur onlara zehirli kıyma verme" der gibi başını sallıyordu.
Birden "Ben ne yapıyorum? Gözleri bile açılmamış yavruları nasıl öldürürüm?" dedim.
O gece sabaha kadar kabus gördüm. O olaydan sonra ekipten ayrıldım ve bir daha hayvan öldürmedim.