Pazar Bizde olsa nasıl yargılanırdı?

Bizde olsa nasıl yargılanırdı?

22.05.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

Eski IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn elektronik kelepçeyle evinde hakkındaki kararı bekliyor. Türkiye’de benzer bir olay bir bürokratın başına gelseydi yaşanacakları avukatlar değerlendirdi

Bizde olsa nasıl yargılanırdı

Dünyada ve Türkiye’de geçtiğimiz hafta en çok konuşulan konulardan biri Eski IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın tutuklanmasıydı. New York’ta kaldığı otelin bir çalışanına cinsel saldırı suçundan yargılanacak olan Strauss-Kahn’ın yargılanma süreci anbean medyadaydı. Çıkan haber ve yorumlardan bir kısmı “Olay ABD’de değil, Fransa’da olsa yargılama süreci farklı işlerdi” şeklindeydi. Peki Türkiye’deki olsa ne olurdu? Avukatlar cevapladı...

“Bu yargılama da medya üzerinden yürüyecek”

Ergin Cinmen


*Bu olay Türkiye’de olsaydı o kişi bürokrat olsun veya olmasın yargılanır. Anlaşıldığı kadarıyla Strauss-Kahn olayında ortada neticelenmiş bir suç yok. Hal böyle olduğunda ve o kişinin suçlu olduğu ispat edildiğinde o kişiye tecavüz suçundan hüküm kurulur. Hakimin takdir hakkına göre önce 10 yıldan az, 12 yıldan çok olmamak üzere ceza verilir. Bu suç teşebbüs halinde kaldığından hükmolunan ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirilir.
*Bana göre bizim uygulamamızda da tutuklama kararı verilebilirdi. Önemli olan, fail kim olursa olsun suçluluğunda kuvvetli belirtinin bulunup bulunmaması. Serbest bırakıldığında bürokratik nüfuzunu kullanmak suretiyle, mağduru şikayetten vazgeçirme uğraşı içine girebileceği düşünüldüğünde tutuklama kararının verilmesi gerekli hale gelebilir.
*Üst düzey bürokratların politik yanlarının da bulunduğu tartışmasız bir gerçek. Burada çıkacak tartışmaların, feministlerin de etkisi ile sanık aleyhine ciddi rüzgarın eseceği açık. Medya haklı olarak olayı enine boyuna işleyecektir. Bir yargılama faaliyetinin daha medya üzerinden yürütüleceği kanısındayım. Mahkemeler de bundan etkilenecektir.
*Kelepçeli olarak televizyonda gösterilmemesi konusundaki titizlik, bütün uygar toplumların dikkat göstermesi gereken önemli bir ilke. Kişiler bir ceza mahkemesi tarafından kesin bir kararla mahkum edilmedikçe suçlu olarak addedilemezler. Dolayısıyla televizyonlarda kelepçeli görüntüler yalnızca o kişi için değil, herkes için hukuka aykırı bir eylem sayılır.
*Mahkemeler böylesi bir yargılama için yalnızca mağdurun kişilik haklarını korumak için basın yasağı koyabilir. Buna da tarafların isteği ile birlikte mahkeme karar verir. Ancak bana göre böylesi önemli bir davadan kamuoyunun haberdar olması önemli. Bu nedenle açık yargılamadan eğer mağdur fazlasıyla zarara uğrayacaksa ancak o zaman basın yasağı düşünülebilir.
*Netice olarak şunu söyleyebilirim ki, bu olay Türkiye’de olsa idi hemen hemen aynı süreç yaşanırdı.


“Bizde yargılama makul sürede bitmezdi”

Rezan Epözdemir


*Bizim hukuk sistemimizde, yürütülen bir soruşturma için yayın yasağı kararı varsa olay ile ilgili yayın yapılamıyor. Yeni Türk Ceza Kanunu’nda adliye içerisinde kişilerle ilgili görüntü almak ve yayın yapmak da yasaklandı ve suç olarak düzenlendi. Bunun dışında, bir şüphelinin adliye dışındaki kelepçeli görüntülerinin televizyonda yayınlanmasını engelleyen bir düzenleme söz konusu değil. Tabii burada belirleyici olan Fransız ve Amerikan mevzuatı. Fransa’nın RTÜK’e karşı böyle bir talebi varsa (bunun Fransız mevzuatında hukuki temelinin olduğunu düşünmüyorum) politik bir çağrı olarak değerlendirilebilir.
*Aksi kesinleşmiş bir yargı kararı verilene kadar herkesin masum olacağından ve yargılaması devam eden bir kimsenin kelepçeli fotoğraflarının yayınlanması orta düzeydeki bir okuyucu veya izleyicide o kişinin suçlu olduğu kanaati uyandırabileceğinden, bence bu tür görüntülerin yayınlanması uygun değil.
*Yalnızca genel ahlakın kesin olarak gerekli kıldığı halde duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına mahkeme karar verir. Bu haller dışında basın mensupları ve herkes duruşmayı izleyebilir. Adliye binası içinde ve duruşma salonunda, sesli veya görüntülü kayıt ve nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Yani kural olarak basın duruşmayı izleyebilir, not alabilir ama kayıt yapamaz.
*Bu olay Türkiye’de yaşansaydı, soruşturma üç günde tamamlanıp yargılama ve ilk duruşma üç gün sonra başlamazdı. Soruşturma konusu olay ile ilk duruşma arasında, en az dört-beş ay geçer ve yargılama makul sürede nihayete ermezdi. Bu da Türkiye’de bir yargı reformunun hayata geçirilmesinin zorunluluğunu bir defa daha ortaya koymaktadır.


“Bizde elektronik kelepçe yerine karakola gidip imza vermesi istenir”

Yücel Döşemeci


*Bunun Türk Ceza Kanunu’ndaki adı cinsel saldırıdır. Cinsel saldırı suçlarına 2 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilir. Ancak mahkemede değerlendirilirken tecavüze teşebbüs kararı verilirse 7 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası alabilir.
*Kahn 1 milyon dolarlık kefaletle elektronik kelepçeyle ev hapsinde tutuluyor. Bizdeki uyguluma tedbir almaktır. Kaçmasının engellenmesi isteniyorsa karakola gidip her gün imza vermesi istenir. Bu süre haftada bir de olabilir.
Ya da yurtdışına çıkış yasağı koyulur.
*Kişinin toplumda suçlu olarak damgalanmasına neden olmak suçtur. Bu yüzden yayın organlarının buna uyması gerekmektedir. Sokaktaki adamın görebileceği şey yayımlanabilir. Mesela eli kelepçeli şekilde sokakta görüntülenmesi yayımlanır. Ancak bizde duruşma yayımlanamaz. Usul Kanunu gereği duruşma salonunda basın görüntü alamaz.
*Batı yargılamasıyla bizim yargılamamız arasında fark var: Davalar bizde de onlarda da 1-1,5 yılda biter. Fakat bizde soruşturma aşaması kısa, kovuşturma aşaması yani hakim önündeki süreç uzundur. Batıda tam tersine, soruşturma yani savcılık aşaması uzun, hakimlik aşaması kısadır. Adamlar en fazla iki celsede bitiriyorlar davayı.


“Bürokrat ya da memur dokunulmazlığı işlemezdi”

Deniz Ketenci


*Tamamen basında yer alan bilgi ve iddialara dayalı olarak söylersek; bu olay Türkiye’de olsaydı olayın oluş şekline göre TCK’da “cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar”, “cinsel saldırı” başlığı altında yer alan 102’nci maddeye göre yargılama yapılırdı. Buna göre cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti üzerine iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Saldırı vücuda organ sokulması suretiyle işlenirse fail yedi yıldan on iki yıla kadar; suçun sonucunda mağdurun ruh sağlığı bozulursa 10 yıldan az olmamak üzere hapis cezasına mahkûm olur.
*Olay Türkiye’de bir bürokrat tarafından işlenseydi bana göre yine tutuklanırdı. Mahkeme süreci söz konusu olan bir bürokrat olduğunda farklı işlemekle birlikte, olay görev nedeniyle işlenmiş bir suç olmadığından 4483 sayılı kanunun (Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun) işletilmesi söz konusu değil. Bu kanunun mantığı bu kişilerin doğrudan doğruya ceza kovuşturulmalarına tabi tutulmalarının kamu hizmetinin işleyişinde aksamalara ve kamu otoritesinin saygınlığının zedelenmesine yol açabileceğinin düşünülmesidir. Halbuki cinsel saldırı suçu görev sırasında olsa dahi görevle ilgisi olmayan bir suç olduğu için ilgili kişi hakkında soruşturma açılması için izin alınmasına gerek yok.
*Fransız RTÜK’ün Strauss-Kahn’ın kelepçeli görüntülerinin televizyondan yayınlanması konusunda titizlik gösterilmesi çağrısı o ülkedeki düzenlemeye göre hukuki. Çünkü Fransız yasasına göre hiç kimse suçluluğu ispat edilene kadar suçlu olarak gösterilemez. Bu bana göre tamamen doğru bir uygulama ve bence politik değil, kendi yasaları doğrultusunda yapılan bir çağrı. Bunun yanı sıra olay sadece hukuki boyutu ile de değerlendirilmemeli. Fransa mahremiyete önem veren ülkelerin başında geliyor. Dolayısıyla Amerikan basını ile kıyaslandığında Fransız basını mahremiyet konusunda daha duyarlı.
*Bizde yasalara göre hiç kimse suçluluğu yargı kararıyla kesinleşmedikçe suçlu ilan edilemez ilkesi mevcut. Ancak maalesef bu ilkeye uygun hareket edilmiyor, insanlar henüz şüpheli iken suçlu ilan ediliyor, kişilik hakları ağır zararlara uğratılıyor.