Pazar “Bizim için bir kişinin bile canını kaybetmesi yüz kızartıcı suçtur”

“Bizim için bir kişinin bile canını kaybetmesi yüz kızartıcı suçtur”

17.08.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Deprem mühendisliği ve sismolojide çok üst düzeye geldiğimizi söyleyen Kandilli Rasathanesi Müdürü Mustafa Erdik, 1999’da 30 olan istasyon sayısının 300’e çıktığını belirtiyor. “Biz İstanbul halkını düşünüyoruz” diyen Erdik: “Bizim için 1 kişinin bile canını kaybetmesi yüz kızartıcı suçtur”

“Bizim için bir kişinin bile canını kaybetmesi yüz kızartıcı suçtur”

17 Ağustos depreminin 15’inci yıldönümünde B.Ü. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Mustafa Erdik’le buluştuk. Erdik geçen 15 yılda Türkiye’nin deprem mühendisliği ve sismoloji konusunda büyük bir mesafe katettiğini söylüyor. Erdik’e göre Marmaray, Avrasya Tüneli, üçüncü köprü gibi dev projeler depreme hazır. Çünkü Erdik ve ekibi bu projeleri bizzat incelemiş. Erdik ayrıca özellikle İstanbul’da depreme hazırlık açısından büyük mesafe katedildiğini söyleyerek rahatlatıyor ama “Daha çok yol var ve biraz hızlı olsak iyi olur” diyor.

Haberin Devamı

“Bizim için bir kişinin bile canını kaybetmesi yüz kızartıcı suçtur”

Mustafa Erdik: “Türkiye UNESCO tarafından Doğu Akdeniz bölgesinde Tsunami Erken Uyarı Merkezi seçildi.”

“Artık yılda 25-30 bin hareket kaydediyoruz”

17 Ağustos 1999’un üzerinden 15 yıl geçti. Bu 15 yılda neler değişti?
Yeni şartnameler, yönetmelikler ve denetim sistemleri çıkarıldı. En önemlisi Türkiye’nin ekonomisi güçlendi ve bina üretimi endüstriyel hale geldi. Büyük yatırımcılar var ve kalite kontrollerini de kendileri yapıyorlar. Kentsel dönüşümün başlamış olduğunu da unutmamak lazım. Her ne kadar kentsel dönüşümle ilgili “Estetik ve mimari açıdan sakıncaları var” deniyorsa da mühendislik açısından insanların çok daha sağlam binalarda yaşadığını görüyoruz. Deprem mühendisliği ve sismoloji konusunda Türkiye çok daha üst konumlara geldi.

Bu madalyonun bir yüzü. Peki sismolojik gözlemler açısından ne gibi değişiklikler oldu?
Kandilli Rasathanesi’nin ilk sismometreleri 1895’te kurulmuştur.
O zamanlar iki taneymiş. 1999’da 30 istasyonumuz vardı, bugün 300’e yakın... Sadece İstanbul’da 400’e yakın cihazımız var. Aynı şekilde 1999’da biz yılda ancak 3 bin deprem kaydedebiliyorduk. Şimdi yılda 25-30 bin deprem kaydediyoruz.
“Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan, Irak... Tüm bu ülkeleri biz izliyoruz”

Türkiye’de mi yılda 25-30 bin deprem kaydediyorsunuz?
Eskiden sadece Türkiye vardı. Şimdi bütün çevreyle ilgileniyoruz. Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan, Irak... Tüm
bu ülkelerdeki depremlerle ilgili bilgi sağlıyoruz.

Bildiğim kadarıyla çevre ülkeleri tsunamiye karşı uyarıyorsunuz...
Türkiye UNESCO tarafından Doğu Akdeniz bölgesinde Tsunami Erken Uyarı Merkezi olarak seçilmiştir. Tüm denizleri kontrol ediyoruz ve tsunami için erken uyarı verebiliyoruz.

“Okulların yüzde 30’u ve köprüler güçlendirildi”

Devlet organlarının, kanun koyucunun depremle ilgili üzerine düşeni yaptığını söylemek mümkün müdür?
Türkiye, özellikle de İstanbul, depreme hazırlık açısından büyük bir mesafe katetti. İstanbul’un tüm köprüleri güçlendirildi. Okulların yüzde 30’u güçlendirildi ya da yeniden yapıldı. Bu da yaklaşık bin okul demek. Hastanelerin güçlendirilmesi için önemli çalışmalar yapıldı. İGDAŞ’ın önemli yatırımları var; dünyanın en iyi depreme karşı hazırlık sistemini kurdu. Daha gidecek çok yolumuz var. Sadece adımları biraz daha hızlı atsak iyi olabilir.

“İstanbul bu konuda üzerine en çok çalışılmış yer, tek rakibi Tokyo”

Fay hatları üzerine yapılan araştırmalar uygulamaya konuluyor mu?
Gerek Marmara Denizi gerekse İstanbul dünyada deprem açısından üzerinde en çok çalışılmış yerlerin başında geliyor. İstanbul’a bu konuda rakip olabilecek tek yer Tokyo’dur. Yapılan tüm araştırmalar İstanbul’u bekleyen tehlikeyi çok net bir biçimde ortaya koymuştur. Tüm bu fay bilgileri ve veriler de tabii ki İstanbul’da inşa edilen önemli yapılara uygulanmıştır.
“Deprem ihtimali yıllık yüzde 2-3 mertebesinde”

1999’un ardından İstanbul depreminin 30 yıl içinde gelebileceği söylendi. Geçen 15 yıldan sonra bu tahminde ısrarcı olmak doğru olur mu?
Hiç kesin bir dille söylenmedi tabii bunlar. Bu yorumların aslı da şuydu: “Depremin 30 yıl içinde olma ihtimali yüzde 60”tır. Neden 30 yıl için verildi? Çünkü tahminler Kaliforniya kaynaklıydı. Kaliforniya’da bir evin mortgage süresi
30 yıldır. Bu nedenle mortgage şirketleri o süre içindeki deprem olasılığını bilmek isterler. Fakat biz deprem 30 ya da 50 yıl içinde olacak diyemeyiz. Biz şunu söyleyebiliriz: Depremin olma ihtimali yıllık yüzde 2 ya da 3 mertebesindedir. Şöyle anlatayım: Siz bir çuvalın içerisine 97 beyaz, 3 tane de kırmızı top koyarsınız. Her yıl bir çekiliş yaparsınız: Kırmızı top çıkarsa deprem demektir. Çıkmazsa olmayacak demektir. Ayrıca beyaz top çekerseniz o topu tekrar çuvalın içine atarsınız. Topu eksiltmezsiniz.

“Biz şanslıyız, elimizde 2 bin yıllık veri var”

Depremleri önceden tahmin edebilmek mümkün olacak mı?
Bu konu üzerinde tüm dünyada çalışılıyor. Bu bilgi düzeyimizi 5-10 bin yıl daha sürdürürsek o zaman depremleri önceden tahmin edebiliriz belki. Şimdi yapamıyoruz çünkü depremlerin kaydı 100 yıllık bir hadise. İstanbul daha şanslı, çünkü 2 bin yıllık veri var. 1500 yıllık kısmı Ayasofya’dan geliyor. Ayasofya’nın geçirdiği her depremi biliyoruz.

Haberin Devamı

“Deprem olursa Rasathane’de kimin nerede ekmek pişireceği de belli”

Haberin Devamı

Kandilli Rasathanesi için bir deprem sonrası planınız var mıdır?
Bizim ilk görevimiz gerekli ve doğru bilgileri sağlamak. Öte yandan kampüste yaşayanlar için her türlü önlemi alıp binaları güçlendiriyoruz. Rasathanede yaşayanlar için ise bir deprem sonrası planı yaptık. Kimin, nerede ekmek pişireceği, suyun hangi kuyulardan kullanılacağı da planlar dahilindedir. Her ailenin de bu gibi planları yapması gerekir.

Siz nerede yaşıyorsunuz?
Ben Çamlıca’da yaşıyorum. Zaten oturduğum binanın projesini de biliyorum. Bu nedenle şahsım ve ailem açısından bir endişem yok. Beni esas endişelendiren İstanbul halkıdır. Bir kişinin bile canını kaybetmesi bizim için yüz kızartıcı bir suçtur.

Haberin Devamı

“Marmaray’ın tüm hesaplamalarını kontrol ettik”

Haberin Devamı

Büyük depremin olduğu günlerde en çok onları gördük televizyonlarda, gazetelerde... Ağızlarından çıkan olumlu bir cümleyle ferahladık, gelecekte olması beklenen deprem tahminleriyle yüreğimiz hopladı. Her biri bizim için 17 Ağustos’la özdeşleşen isimler haline geldi. Aradan 15 yıl geçtikten sonra yeniden çaldık kapılarını. 15 yılda nelerin değiştiğini, nelerin aynı kaldığını konuştuk.

Celal Şengör “İstanbul’da inşaatın durması gerekirdi, durmadı” diyor. Hatta birçok büyük çaplı proje de yapıldı, yapılıyor. Marmaray önemli bir proje. Üçüncü köprü ve üçüncü havaalanı da keza... Bu projeler hayata geçirilirken gerekli araştırmalar yapılıyor mu?

Marmaray, şu an yapılan Avrasya Tüneli ya da üçüncü köprü... Bunların depremle ilgili hesaplarının nasıl yapılacağını, hangi deprem hareketlerine göre inşa edilecekleri bilgilerini biz sağladık. Ben bu projelerin en iyi şekilde yapıldığına eminim.

Bu projeler için nasıl bir destek verdiniz, anlatabilir misiniz?
Neredeyse 10 yıldır Marmaray’ın tüm deprem hesaplamalarının içerisinde yer aldık. Tüm bu hesaplamaları denetledik. Zaten şu anda Marmaray’da 128 kanallı
bir sistem vardır. Böylece Marmaray’ın her depremdeki hareketi tarafımızca kontrol edilir. Kaldı ki bugün büyük bir deprem olsa erken uyarı vasıtasıyla Marmaray’ın tünele girişini de kesebiliyoruz.

Şu an inşası süren Avrasya Tüneli daha farklı, daha derinde, daha büyük bir basınca maruz kalıyor. Bu sizin hesaplarınızı etkileyen bir durum mu?
Avrasya Tüneli delme tüneldir. Büyük delici aletlerle açılıyor. Çok da derinde. Dünyada da bu kadar derin tünel çok az. Saydığınız durumlar hesaplarımızı etkiliyor, önlemlerimizi de bunlara göre alıyoruz.

“Her zemine uygun bina yapılabilir”

Depremin ardından en çok konuşulan konulardan biri de zeminin sağlam olup olmadığıydı. Sizce İstanbul’un yerleşimi doğru mudur? Uzak durmamız gereken yerler var mı?
İstanbul’da yerleşimin nereye yapılacağını tayin eden zemin değil. Eski yerleşim yerlerinde yaşıyoruz hâlâ. Zaten her zemine göre inşaat yapmak mümkün. Yine de zeminimiz ne kadar sağlamsa o kadar iyi olur. Şunu da söylemek lazım: İstanbul’da büyük bir deprem olsa fay hattı üzerinde hiç zarar görmeyecek yapılar olacağı gibi, örneğin Şile’de yıkılacak yapılar da olabilir. İstanbul’da zemin açısından yerleşilmez bir yer yok. Varsa varsa belki Haliç’in kıyılarıdır.

Ya dolgu zeminler...
Dolgu toprak üzerine zaten yerleşim alanları yapılmıyor. Yapılan inşaatlar da tek katlı, sökülebilir inşaat tipleri. Ayrıca bugün mühendislik her şeye kadir.

“Marmara Denizi’ndeki gerilim ancak büyük bir depremle boşalacaktır"

Prof. Dr. Şükrü Ersoy - Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı

l AFAD verilerine göre son altı ayda Türkiye sınırları içinde ve komşumuz İran, Yunanistan, Ege Denizi çevresi ve Akdeniz’de 4’ten büyük deprem sayısı 106’dır. Bu depremlere göre Türkiye’nin güneyinde, Doğu Akdeniz’de, Girit ile İskenderun Körfezi arasında bir deprem aktivitesi izleniyor. Yer yer Marmara çevresinde Kuzey Anadolu Fay (KAF) zonunun hareketlendiği gözlemleniyor. 24 Mayıs 2014’te Gökçeada açıklarında meydana gelen 6.5 büyüklüğündeki deprem 30 kişinin yaralanmasına karşın şans eseri can kaybına neden olmazken, adada 300’e yakın yapıda yapısal hasar oluştu. Normal şartlarda yılın ilk yarısında gerçekleşen bu depremlerin Marmara’da beklenen büyük depremi tetiklemesi beklenmez ama unutulmamalıdır ki Marmara Denizi içinde önemli bir gerilim var. Bu gerilim ancak büyük bir depremle boşalacaktır. Beklenen bu büyük deprem 30 tane 6.5 büyüklüğündeki Kuzey Ege depremine eşittir.
“Tsunami tehlikesini de unutmamak lazım”

Marmara Denizi’nde oluşacak
bir depremden söz ederken tsunami tehlikesini de anmak gerekir. Çünkü tsunami hem Türkiye kıyılarının hem Marmara Denizi’nin önemli bir tehlikesi. Geçmişte Marmara kıyılarında tsunami yaşandığına ilişkin bilimsel olarak kuşku yok, kesin.

Sadece İstanbul’da Türkiye’nin yüzde 20’si olan 15 milyondan fazla insan yaşıyor. Buna çevre illeri de kattığımızda bu oran yüzde 40’lara varıyor. Türkiye ekonomisine yüzde 40’tan fazla katkısı olan bu bölgedeki bir büyük deprem sadece can ve mal kayıplarına yol açmakla kalmaz aynı zamanda ülkemizin milli güvenliğini de tehlikeye sokar. Yani deprem tehlikesi bir milli güvenlik sorunudur!

Deprem gibi jeolojik olaylar doğada gerçekleşir ve doğaldır. Ama afetler doğal değildir. Doğal afet yoktur, doğa olayı vardır. İnsanlar bunu afete dönüştürmektedir.

“Kentsel dönüşüm eğer doğru uygulanırsa asrın projesi olacak”

Kentsel Dönüşüm Yasası’nın çıkmasının ardından onlarca bilinmezle beraber 5 Ekim 2012’de başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin pek çok yerinde riskli yapılar yıkılmaya başlandı. Bu yasa cumhuriyet tarihinin en önemli girişimlerinden biri. Uygulanabilirse asrın projesi olacak, gerekli biçimde uygulanamazsa asrın rezaleti haline dönüşecek.
l Zorunlu deprem sigortalarının yapıldığı ve deprem nedeniyle zarar gören sigortalıya tazminat ödeme gibi bir hizmeti verebilecek kaynak bir havuz kuruluşu olan DASK dünyanın örnek aldığı bir kuruluş. Sigortalama sistemi kamu spotlarıyla daha özendirici olmaya başladı. Eğitim ve bilgilendirme çalışmalarına hız verilmeli, sigorta poliçe sayısı artırılmalı.

Okullar ve hastaneler başta olmak üzere tüm kamu binaları güçlendirilmeli. Okullar aynı zamanda acil bir durumda sığınabileceğimiz güvenli yerler olmalı.

“Marmara, 17 Ağustos’tan sonra en iyi bilinen iç denizlerden biri oldu”

Prof. Dr. Celal Şengör - İstanbul Teknik Üniversitesi Yer Bilimleri Enstitüsü

Avrupalılar 99 depreminden sonra “Bunun incelenmesi lazım” dedi. Bunun için 75 milyon avroluk bir para harcadılar. Harcamaya da devam ediyorlar. Bir araştırma gemisi gelecek yine. Ben de onunla sefere çıkacağım tekrar. Bu çalışmalara Türkiye’den katılanların her zaman yüzde 99’u İTÜ’den, birkaç kişisi Kandilli’den, her zaman bir kişisi de ordudan oluyor. Bu işe canı gönülden katılan bir kurum var, o da

Türk Silahlı Kuvvetleri. “50 yıl içinde 7’nin üzerinde deprem olabilir, Kartal’la Silivri arasında”

Bu 15 senede yapılması gereken ilk şey bu fayın üzerinde ne olup bittiğini araştırmaktı. Bu yapıldı. Avrupalı ve Amerikalı dostlarımızın desteğiyle... Türkiye’den de üç kurum buna destek verdi. Biri İTÜ, diğeri Kandilli, bir de MTA. Bilimsel araştırma yapıldıktan sonra bu araştırmanın alınıp uygulamaya dökülmesi lazım. Bunu da deprem mühendisleri yapar. O konuda nelerin yapıldığını ya da yapılmadığını söyleyecek kişi ben değilim.

Marmara, 99 depreminden önce çok az biliniyordu. Ama artık en iyi bilinen iç denizlerden biri
oldu. Şunu biliyoruz artık; önümüzdeki 50 yıl içinde yüzde 70 ihtimalle 7’nin üzerinde bir şiddette bu fayın üzerinde bir deprem olacak. Kartal’la Silivri arasında bir yerde.

Deprem tahmini alanında 15 yılda pek bir gelişme yaşanmadı. Yaşanmaz da... Depremler çok derinde olur, 10-15 kilometre derinlikte. Depremin oluşma mekanizması şudur: Araba camına bir taş gelir ve bir çatlak oluşur.
O çatlak yavaş yavaş büyür. Çatlağın nasıl büyüdüğünü hesap etmek mümkün değildir. Bunun sebebi camın içinde mikroskopik çatlaklar oluşmasıdır.

Çatlak bunlardan hangisini tercih ederek ilerleyecek hiçbir zaman bilemeyiz. Deprem de böyledir.

“Halkımız da kendi felaketiyle ilgilenmiyor”

Bu durumda yapılması gereken en önemli şey; İstanbul’da inşaatı durdurmaktı. Bu yapılmadı. Bugün İstanbul’da bir deprem olsa kimse kıpırdayamaz trafikten. Depremden sonra tüm hükümetler cinayet işlemiştir. İstanbul’daki halkı ölüme veya sürülmeye, Türkiye’yi de iflasa mahkum etmişlerdir. Halkımız kendi felaketiyle ilgilenmiyor, kendi seçtiği adamlarda bu felaketlerle uğraşabilecek kapasite aramıyor.

“Spekülasyonlar insanları kaderciliğe itti”

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy İstanbul Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği

En önemlisi deprem hakkındaki bilgimizin 15 yılda nasıl değiştiği.
17 Ağustos depreminden hemen sonra 8 şiddetinde bir deprem daha olacağından söz ediliyordu. Bazı tedbirli meslektaşlarım da bu depremin 30 yıl içinde olabileceğini söyledi.
Bu açıklamalar insanları deprem konusunda kaderciliğe itti. Fakat o dönemde ben deprem riskinin Marmara’da değil, Tekirdağ ya da Düzce’de olduğunu söylemiştim. Öyle ki 17 Ağustos depreminin hemen ardından Düzce’de bir deprem oldu. Aradan geçen
15 yılın ardından şimdi herkes benim o zamanlar söylediklerimde birleşti.

Tekirdağ açıklarında 6.5 civarında bir deprem riskinden söz edilebilir. Diğer risk ise Yalova-Çınarcık-Mudanya hattındadır. Marmara’nın orta sırt dediğimiz kesimindeki fay hattı risk taşıyabilir deniyor. Fakat biz böyle bir risk görmüyoruz. Orta sırtta bir aktivite olmadığı gibi deprem riski de söz konusu değildir.

“Bizim için bir kişinin bile canını kaybetmesi yüz kızartıcı suçtur”


“Kanalistanbul’un inşa edildiği bölge risk altındadır”

Büyük deprem senaryoları ortaya konulup şehir baştan başa yeniden yapılandırılıyor. Fakat siz bu fay hatlarının riskli olduğuna inanıyorsanız neden Avcılar’dan Kartal’a uzanan bölgede yeni yerleşim alanları yaratıyorsunuz? Bu meçhul.

Ereğli ve Gökçeada açıklarındaki hatta bakalım. Bu hattın bir ucu Marmara Denizi’nin doğusunda Kumburgaz çukurunda.
8 şiddetindeki büyük depremin senaryolarını yazmak yerine daha somut senaryolar yazmak lazım. İstanbul’da yeni inşaat projelerinin olduğu, Kanalistanbul projesinin yürütüldüğü bölge, riski taşıyan Kumburgaz çukurunu dik geçen bölgededir.

Ben bunları söylediğim zaman bunları kendi çalışmalarımın sonucu olarak yorumladılar. Fakat bunlar kendi çalışmalarım sonucu değil. Marmara’da birçok araştırma yapıldı. Ben tüm bu çalışmaların verileri ışığında bunları söylüyorum.