Pazar “Bu müzenin rakibi yok”

“Bu müzenin rakibi yok”

22.06.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Nejat Çuhadaroğlu’nun savaş sahnesi maketleri ve tarihi objelerden oluşan Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi açıldı. “Bu müzenin rakibi yok” diyen Çuhadaroğlu’nun şimdiki amacı bu müzeyi daha merkezi ve büyük bir mekana taşımak

“Bu müzenin rakibi yok”

Nejat Çuhadaroğlu mimar bir baba ve ressam bir annenin oğlu... Her ne kadar iş hayatına babasının şirketinde başlamış ve hâlâ devam ediyor olsa da Çuhadaroğlu’nun hayatını değiştiren bir hobisi var: Diorama.
Diorama bir anı ya da bir olayı maket olarak kurgulamak anlamına geliyor. Bu hobi bir müzeye de dönüştü: Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi. Çuhadaroğlu’yla müzesinde buluştuk ve haziran başında Öğrendik ki 2015’te, Çanakkale Savaşı’nın 100’üncü yılında, müzedeki eserler sergilenmek
üzere Avustralya’ya gidecek.

Haberin Devamı

Dioramalara ne zaman merak sardınız?

Elim kalem tuttuğundan beri resim yapıyorum. Sonra heykeller yapmaya başladım. Kendi oyuncağımı kendim yaratıyordum diyebilirim. İlk dioramamı da 7-8 yaşlarında yaptım. Daha sonra uçak maketleri yapmaya başladım. Birkaç tane de tank maketim vardı. “Ben bunlara bir arazi kurgulayayım” diye düşündüm.
II. Dünya Savaşı’yla başladım dioramalara. Sonra da bu dioramaların yanlarına gerçek objeleri koymaya karar verdim.

“Bu Selçuklu eserleri sadece bende var”

Bu merakınız aileniz tarafından desteklendi mi?

Kimse desteklemedi. Hatta köstek olduklarını söyleyebilirim. Ressam olacağımı düşünüp korkuyorlardı.

Tarihi objeleri toplamaya başladığınızı anlatıyordunuz...

Evet. Bir miğferle başladım. Sonra elbiseler, ceketler, aksesuarlar, botlar... İşlediğim dönemi anlatan maketi her şeyiyle tamamlayabildim böylece.

Haberin Devamı

Tahmin ettiğim kadarıyla yurt dışındaki müzayedeleri çok yakından takip ediyorsunuz.

Müzayedelere telefon üzerinden katılıyorum.
Seyahate çıktığım zaman da obje topluyorum. Bir de tanınan bir koleksiyoner olduğunuz zaman bazı objeler sizi buluyor. “Bizim elimizde bu var” diyerek fotoğrafını yolluyorlar.

Müzeyi gezerken özel olarak sergilenen iki Selçuklu kılıcı dikkatimi çekti. Sanırım sizin için bu objelerin özel bir yeri var...

Selçuklulardan kalan bir balta bir de gürz var. Bunlar dünyada bilinen tek örnekler. Buradan sesleniyorum: Varsa bir örneği daha çıkarsınlar da görelim. İddialıyım bu konuda. Müzelerde bile teşhir edilmiyor. Hele hele üstünde çift başlı kartal ile ok ve yay olan başka eser yok.

Sizin elinize nasıl geçti bu eserler? Biraz hikayelerini anlatır mısınız?

Ben dört sene kadar önce “Koleksiyonuma Selçuklulardan da eserler ekleyeyim” diye düşündüm. Araştırdım. Müzelerde bile olmadığını duyunca ben de birtakım antikacı arkadaşlarıma söyledim böyle bir şey aradığımı. Onlar da şans eseri Anadolu’nun bir köyünde buldular. Köylülerden biri dere yatağında bulmuş.

Bir röportajınızda müze için daha büyük bir yer istediğinizi okumuştum.

Evet. Müze zaten kendini belli ediyor. Bu kadar zengin bir müzenin daha uygun bir yerdeki daha büyük bir mekana ihtiyaç duyduğu açık. Bir de şöyle bir iddiamız var: Bu müzenin rakibi dünyanın hiçbir yerinde yok.

Haberin Devamı

“Bunlar artık devletin”

Aklınızda müze için bir lokasyon var mı?

Kesinlikle Tarihi Yarımada’da olmalı. Böyle bir müzenin yeri orası. Çünkü İstanbul, yaşanması ve ulaşımı zor bir şehir. Bir yerden bir yere gitmek en az bir saat. İnsanlar artık her şeyi elinin altında istiyor. Gittiğiniz zaman Topkapı Sarayı’nı, Sultanahmet Camisi’ni görebilmeniz, oradan da bu müzeyi gezebilmeniz lazım.

Böyle bir mekan için girişimleriniz var mı?

Var. Fakat girişimleri belirli insanlarla yapmak gerekiyor. Bu sorunu çözebilecek tek kişi, bana göre Başbakan. Tabii büyük bir yer istiyorum. Birkaç bin metrekarelik bir yeri bulmak kolay ama 15 bin metrekare dediğiniz zaman İstanbul’daki belirli yerlere kalıyorsunuz. Orayı zaten paranızla bile alamazsınız, satılık değil çünkü. Devletin bana böyle bir yer tahsis etmesi lazım çünkü bunlar artık devletin malı. Ben öldükten sonra kimin olacak ki bunlar?

Haberin Devamı

“Bana ‘Uzaydan mı geldin’ diyorlar”

Siz bir işadamısınız. İşleri yönetiyorsunuz. Nasıl zaman buluyorsunuz?

Bunu birçok kişi soruyor. Bana “Uzaydan mı geldin?” diyorlar. Evet. Ben normal bir adam olmadığımı kabul ediyorum. Normal de olmak istemedim zaten. Anormal olmaktan da gurur duyuyorum hatta. Neticede önemli olan planlı, çok ve gönülden çalışmak. İnsanlar “Zamanım yok” diyor. Fakat ben işlerimin yanı sıra sporumu da yapıyorum, kitap da okuyorum, sinemaya da gidiyorum.
Bilimkurgu dioramaları
n Fantastik sinemaya da ilginiz var. Bazı filmlerden de dioramalar gördüm...
Tabii. Burada her şey var. Kafetaryaya çıktığınız zaman bilimkurgu, western, çizgi roman kahramanlarını da görebiliyorsunuz.
n Bir röportajınızda dönem filmlerine kıyafetler konusunda danışmanlık yapmak istediğinizi söylemişsiniz. Arayıp soran oldu mu?
Evet, yapmak istiyorum. Ama sadece bir filmden gelenler oldu ve sonra ses seda çıkmadı. n