Pazar "Bugüne dek hiçbir oyunumu izlemedim"

"Bugüne dek hiçbir oyunumu izlemedim"

16.04.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

"24 saatim tiyatroyla geçiyor" demesine rağmen bu yoğunlukta balıkçılıktan bahçeciliğe, yemek yapmaktan pazar gezmeye sevdiği birçok işe de zaman bulabilen yönetmen Işıl Kasapoğlu "100'ü aşkın tiyatro oyunu yaptım, şimdiye dek hiçbirini izlemedim. Hakkımda çıkan hiçbir yazıyı okumadım" diyor

Bugüne dek hiçbir oyunumu izlemedim

Her ne kadar kendisi ödül törenlerine katılmasa ve bunlardan bahsetmekten hoşlanmasa da Türkiye'nin tiyatro konusunda en önemli isimlerinden biri o. Gazeteleri açarsanız tiyatro ilanlarının neredeyse yarısının Kasapoğlu'nun oyunları olduğunu görürsünüz. Şimdiye dek 100'ü aşkın oyun sahneledi. İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nu, Akademi İstanbul'un tiyatro bölümünü ve halen başında olduğu Semaver Kumpanya'yı kurdu. Aynı zamanda Devlet Tiyatroları rejisör kadrosunda. En son oyunu ise Semaver Kumpanya'nın "Trainspotting"i. Ama ona da söylediğimiz gibi, başarılı bir tiyatrocu olmasının yanı sıra bizim en çok ilgimizi çeken özellikleri daha çok özel hayatıyla ilgili. O uzun bıyıkları, elinden pek düşürmediği Küba puroları... Bu kadar tiyatroyla iç içe yaşarken bir yandan üç kız evlat yetiştirmiş olması, balıkçılığa ve yemeğe düşkünlüğü. Onun oyunlarından birinin provasını izlediğimde elinde torbalarla gelmiş, bir teyzenin yaptığı zeytinyağlı yaprak dolmasını ve Beypazarı kurusu getirmişti. Herkes tatsın istemişti. Beni de evinden eli boş göndermedi. Avladığı ahtapotlardan birini, yanında tarifiyle beraber verdi. Aslında biz Işıl Kasapoğlu'yla bundan üç hafta önce buluşmak istedik ama "Ahtapot avına gidiyorum" dedi. Arada Ege sularından e-posta gönderdi; yunusları, denizi, güneşi anlattı. Döner dönmez buluşmaya karar verdik, bizi tüm duvarları ve söylediğine göre dolap içleri de resimlerle dolu evine davet etti. Kendi diktiği nar, erik, kayısı ağaçlarının bulunduğu bahçesini gezdirdi. İyi geçti. Kilolarca ahtapot getirdim. Dostlarla yiyebilmek için. Tuttuğum balığın yemeğini yapmayı da seviyorum. Önce, ahtapot avınız nasıl geçti? Ben neredeyse 50 yıldır İzmir'de Mordoğan diye küçük bir balıkçı kasabasındayım. Orada küçük bir evim var. Genç yaşımdan beri denizde avlanıyorum. Önce dalgıçtım. Sonra kalp krizleri, şunlar, bunlar, bir sürü hastalık gelince dalamadım, olta balıkçılığına başladım. Mordoğan amatör balıkçılar için ideal bir yer. Türkiye'de suyu en temiz kalmış yerlerden biri. Ne kadar zamandır denizde avlanıyorsunuz? Hayır. Her şeyin mevsimini takip ediyorum açıkçası. Bütün Ege kıyılarında avlanıyorum. Sadece ahtapot avlamıyorsunuz... Haftada bir-iki gün mutlaka Kireçburnu'ndaki Ali Baba'ya gidiyorum. Dışarıda nerede balık yersiniz? Herhalde. Kedim yok artık. Köpeksiz olamayacağımı düşünüyorum. Bir labradorum var. 24 saatim onunla geçiyor. Sizin Börek Su diye bir kediniz, Canavar Su diye bir köpeğiniz var. Kızlarınızın adlarının sonunda hep "Su" var. Herhalde bu deniz tutkusundan... Evet. İstanbul'un en iyi pazarlarından bir tanesi Kocamustafapaşa'dakidir. Alışverişimi oradan yapıyorum. Ama daha çok Türkiye'nin çeşitli yerlerinden sürekli bir şeyler getirtiyorum. Mesela kaşarpeynirim Kars'tan. Kars'tan kaz da getirtiyorum. Zeytinyağı mutlaka Mordoğan'dan. Pastırma Kayseri'den. Çorum'dan leblebi geliyor. Her turneye gittiğimde birileriyle ahbap oluyorum. Tabii bütün otlar da yerlerinden geliyor. Siz bir de yemek malzemelerini, otlarını yerinden getiren, pazarlarda vakit geçiren birisiniz. Benden çok güzel bir beef bourgignon yersiniz. Döküm tencerelerim var, onlarda pişiriyorum. Öğlen 2'de koyuyorum akşam 8'de pişiyor. Bunu balıkla da yaparım. Çok güzel kalamar yaparım. Biz gelsek, sizden ne yememizi tavsiye edersiniz? "Bazen gazetedeki tiyatro ilanlarına bakıyorum, yarısı benim" Sanırım 13-14. Gazeteyi açıyorum bazen ve kendim de şaşırıyorum, utanıyorum hatta. İlanlara bir bakıyorum; "Hayvanlar Karnavalı", "Ördek Muhabbetleri", "Murtaza", "Onikinci Gece", "Bir Varmış Bir Yokmuş"... Şu anda kaç oyununuz oynuyor? Ben günün 24 saati tiyatroyla uğraşıyorum. Bunlar bütün bu karmaşanın ortasındaki çıkış yolları. Şarap da biriktiriyorum. Bu evde gördüğünüz eşyaları ben çizip yaptırıyorum. Bu arada sürekli kitap okuyorum. Yabancı, Fransızca kitaplar. Zorundayım. Son yıllarda Türk tiyatrosuna bakarsanız onlarca oyunu ben çevirttim. Evet, vakit yok. 24 saat yetmiyor. Bunların arasında nasıl zaman buluyorsunuz? Balıkçılığa, bahçeye, yemeğe... Bir de kızlarınız var tabii. Evet, buluyor. Kızlarıma gelirsek... Belki ben o konudaki nadir insanlardan biriyim. Üç çocuğumu da sadece tiyatroyla büyüttüm. Başka hiçbir şey yapmadım hayatımda. Demek ki insan isterse her şeye vakit bulabiliyor. Evet. Ne ticaret yaptım ne de televizyonda dizi... Ekonomik anlamda diyorsunuz galiba. Resim aldım çünkü bundan 20 yıl önce, Paris'te çocuklarıma hiçbir şey bırakamayacağımı fark ettim. Küçük küçük resim almaya başlayayım dedim. Abidin abi (Dino) zaten yakın tanıdığımız. O resimleri biriktireyim ve onları bırakayım. Bir de resim almışsınız. Bir tanesi de kendi portresi ve kimse bilmez o resmin bende olduğunu mesela. Şimdi çok resmim var, İlhan Berk, Komet... Elimde 30 tane falan Aliye Berger var, 10 tane Avni Arbaş var daha asılmamış. Sadece duvarlar değil, bütün dolaplarım resim dolu. Abidin Dino'nun çok resmi var sizde. Kızlara Ayşe, erkeklere Ahmet Sanki hep bıyıklıydım. Bu kadar uzun olması da 20 yıldır herhalde. Kesmiyorum bile. Kendileri dökülüyorlar. Ne kadar zamandır böyle uzun bıyıklarınız var? Evet, genellikle sevgilim diyerek konuşuyorum. Kızlara Ayşe, erkeklere Ahmet dememin nedeni de aklımda ad tutamamam. Herkesi Ayşe ya da Ahmet diye çağırıyorum. Bazen köpeğimin adını bile hatırlayamıyorum. Çok ilaç alıyorum çünkü; kalp, tansiyon... Yaptığım hiçbir oyunu hatırlamıyorum. Bir de hayatımda hiçbir oyunumu seyretmedim. Bir de herkese sevgilim, hayatım diyorsunuz. Kızlara da Ayşe, erkeklere Ahmet. Hayır. Seyirciye geçtiği andan itibaren bakmıyorum. Arada sırada rejiye çıkıp baktığım, kapıya kulağımı dayayıp dinlediğim oluyor ama oturup seyretmedim hiç. Hakkımdaki yazıları, programları hiç izlemedim. "Bir yazı çıkmış hocam" dediklerinde "İyi mi kötü mü?" diye soruyorum sadece. Nasıl yani? Sahneye koyuyorsunuz ve bir kere bile izlemiyor musunuz? Zeynep Su 26 yaşında. Sorbonne Üniversitesi'nde tiyatro bölümünü bitirdi. Mastırını yaptı, şimdi doktoranın ilk yılında, felsefede de lisansta. Ofelya Su aynı üniversitede tiyatro bölümünü bitirdi, oyunculuk yapıyor Paris'te. Mavi Su daha beş yaşında. Yazın geliyorlar. Mordoğan'a gidiyoruz, benimle balık avlıyorlar. Dövmeler görüyorum... Çapa var elimde, sırtımda üç tane balığım var. Daha çok var... Kızlarınız neler yapıyor? "12 saatlik bir oyun yapacağım" Semaver bir fabrika gibi oldu. Oyuncular geliyor, yetişiyor, gelişiyor ve hayata atılıyorlar. Semaver bir örnekti. İstanbul'da "Salon yok" diye yakınanlara bir yanıttı. Salon var, yeter ki siz çalışın. Salon var, üretim yok. Artık yeni yeni tiyatrolar açılıyor, salon bulunabiliyor yani. Biraz Semaver Kumpanya'dan bahsedelim. Çok ucuz biletlerle çok iyi oyunlar sergiliyorsunuz. Bunu biz de çok düşündük ama çok küfür var oyunda. Şu anda "Trainspotting" oynuyor Semaver Kumpanya'da. 18 yaşından küçükleri kabul etmiyorsunuz. Neden? Çok iyi. Hep dolu oynuyoruz. Ben çok az oyunuma iyi oldu derim böyle ama bu oyun gerçekten başka bir şey oldu. Seyirci nasıl? Semaver'i kurarken 2002'de bir kukla atölyesi kurdum. New York'a, Bulgaristan'a, Almanya'ya, Hollanda'ya gidiyor. Elimizdeki kuklalar Türkiye'de kimsede yok. Sizin bir de kukla tiyatrosu tutkunuz var. Her yıl mutlaka bir çocuk oyunu yapıyorum. Bu yıl üç tane yaptım. Ve çocuk oyunlarınız... Bir tane var. Jonn Fosse'un bir oyunu, "Kategori 3.1". 12 saatlik bir oyun. Marjinalleri anlatıyor. Yapamadım, şunu mutlaka yapacağım dediğiniz bir projeniz var mı? Herhalde seneye yapacağım. Zaten altı saatlik bir "Hamlet"iniz vardı, şimdi bu.