Pazar “Bugünü anlamak için geçmişe döndüm”

“Bugünü anlamak için geçmişe döndüm”

11.12.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Bildiğin Gibi Değil: Osmanlı” kitabında Mustafa Alp Dağıstanlı tarihimizle ilgili bilmediklerimizi ve doğru bildiğimiz yanlışları anlatıyor. Dağıstanlı’nın bu seriye başlamasının nedeni de bugünkü sorunlarımızın köklerini bulmakmış

“Bugünü anlamak için geçmişe döndüm”

Gazeteci - yazar Mustafa Alp Dağıstanlı’nın yarattığı “Bildiğin Gibi Değil” serisinin ilk kitabı “Bildiğin Gibi Değil: Osmanlı” Can Yayınları tarafından yayımlandı. Osmanlı İmparatorluğu hakkında doğru bilinen yanlışlarını gözler önüne seren kitap merak edilen onlarca soruya da cevap veriyor. Bu serinin nasıl başladığını söyleyen Dağıstanlı, amacının bugünkü sorunlarımızın köklerini bulmak olduğunu, yola bu motivasyonla çıktığını anlatıyor: “Osmalı üzerine okuyan biriydim zaten. Bugün yaşadığımız sorunların yüzeysel olamayacağını, köklerinin Osmanlı’da olabileceğini düşündüm. Bu kökleri bulmak için de tekrar okumaya başladım. Bugünü anlamak için geçmişe döndüm. Bunları nasıl anlatırım derken de bu format geldi aklıma. ‘Bildiğin Gibi Değil’ fikri de böyle ortaya çıktı.”

Haberin Devamı

Kitabındaki onlarca ilginç bilgiye rağmen Dağıstanlı, “Ben bir ilginçlikler kitabı yapmadım” diyor. Böyle bir format yaratmasının nedeni çok başka. Dağıstanlı meraklı olsa da hiçbir zaman okuma yapmaya vakit ayırmayan okurun ilgisini ayakta tutacak, merakını sürekli gıdıklayacak bir eser yaratmaya çalışmış. Hatta kendisi de hayrete düşmüş.

Örnekler daha açıklayıcı olacaktır. Dağıstanlı “İki minareli camileri sadece sultanlar yaptırabiliyormuş. Bu beni şaşırtmıştı” diyor örneğin. Bunun bir kuralının olması şaşırtıcı tabii ki. Bir başka ilginç kural da saraydaki erkeklerin sakal bırakmasıyla ilgili. Dağıstanlı “Sarayda sadece sultan sakal bırakabiliyor. Bir de bostancıbaşı. Şehzadelerin sakal bırakması sultana başkaldırı demekti” diyor.

Haberin Devamı

“Diziler tarih merakı uyandırıyor”

İlginç örnekleri çoğaltalım. Bilinenin ya da tahmin edilenin aksine boşanmalar da çok yaygınmış Osmanlı’da. Kadınların yüzde 99’u da daha sonra tekrar evlenmiş. Dağıstanlı “Kötü gözle de bakılmamış kadınlara” diyor. Bugünün sorunlarını anlamak için geçmişe dönen Dağıstanlı çocuk gelinlerle ilgili bir örneği de paylaştı bizimle: “Şimdi tartıştığımız çocuk gelin mevzusunun da Osmanlı’da bazı izleri var. Kalın izler... Şaşırtıcı örnekler... Bu konuda siyasi iktidara karşı çıkanları bulmak mümkün. 1541’de Gaziantep’ten bir örnek anlatıyor tarihçi Leslie Peirce. Çağdığın köyünün ihtiyarlarının bir evliliğe karşı çıktığını görüyoruz. ‘Kız çok küçük; sabırlı olun, büyüsün’ diye itiraz etmişler ve bu evliliği yaptırmamışlar.”

Osmanlı’nın doğru bilinen yanlışlarını anlatan bir yazar olunca mevzuyu popüler kültüre bağlamamak olmazdı. Dağıstanlı “Popüler kültür, çekilen diziler tarihe merak uyandırdığı için bir anlamda faydalı” diyor. Fakat kendisine göre bu, o noktada kalmalı.

“Bugünü anlamak için geçmişe döndüm”

“İlk matbaa 1494’te kuruldu”

Dört kadın almak ne kadar yaygındı?

Hiç yaygın değildi. Tarihçiler mesela Ankara, Kayseri ve Bursa’nın zabıtları tutulmuş miras davalarına, veraset listelerine bakıp gördüler ki, eş olarak ikinci kadının adı çok ender geçiyor.

Haberin Devamı

Avrupalıların imrendiği “Osmanlı” hayvanı hangisiydi?

Ankara keçisi. 15. yüzyıldan sonra Ankara keçisi, ipliği ve kumaşı o kadar değerliydi ki, bu ipliğin ihracatı yasaklanmıştı; sadece ihtiyaç fazlası ihraç edilebilirdi.

İlk matbaa ne zaman kuruldu?

1494’te. İspanya’da gadre uğrayıp 1492’de Osmanlı ülkesine göçen Yahudiler İstanbul’da kurdu; birkaç yıl sonra da Selanik’te...

Ordu seferde nasıl besleniyordu?

Osmanlı, ordusunu en iyi besleyen devletti. Osmanlılar her şarta hazırlıklı olmak için ordunun ihtiyacından fazla yiyeceği hazır bulundururdu. Ordu ihtiyacın sadece bir kısmını yanında götürürdü. Güzergah üzerindeki ambarlara da belli miktarda gıda maddesi depolanırdı.

Annesine en düşkün padişah hangisiydi?

III. Murad’dı (1574-1595). Annesi Nurbanu, II. Selim’in cariyesiydi. Nurbanu 1583’te öldüğünde Murad, Fatih Camisi’ne kadar ağlaya ağlaya yürüdü.