Pazar "Çalıp çırpanlar utanır, insan içine çıkamazdı"

"Çalıp çırpanlar utanır, insan içine çıkamazdı"

24.10.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Anılarını anlatmaya "Değişim Yılları" adlı kitabıyla devam eden Altan Öymen: "Bugün çalıp çırpmak suç sayılmıyor. Millet Adam iyi yapmış, aferin diyor. Bankaların içini boşaltanlar da bir marifetmiş gibi hiç sıkılmadan ortada dolaşıyor. Fakat önceki yıllarda böyle bir şey yoktu"

Çalıp çırpanlar utanır, insan içine çıkamazdı

Şimdi ise "delikanlılık" günlerinin anılarını, tarihimizin üstü örtülü dönemini aralayarak anlatıyor: Soğuk Savaş, 27 yıl sonra iç politikada ilk iktidar değişikliği, İsmet Paşalı yılların ardından gelen Bayar ve Menderes dönemi... Gazeteci ve politik kimliğiyle her döneme tanıklık eden Altan Öymen bize önce "Bir Dönem Bir Çocuk" kitabında "çocukluğunu" yazdı. 30lu, 40lı yılların Türkiyesini de hatırlatarak; sıcak savaş günleri, İstanbulun boşaltılması, karartma geceleri, opera günleri, Köy Enstitüleri... Öyle oldu. O dönem hepimiz köklü değişimler yaşadık. Toplum bu çok yönlü değişime uymaya çalışıyordu. Biz "yerli malı" sloganları ile büyümüştük ama gazetelerde "En iyi mal Amerikan malı" anlamına gelecek ilanlar çıkıyor, vitrinler ithal mallarla doluyordu. Siz "anı" kitabı deseniz de kitabınız 50li yılların bir fotokopisi gibi. Siyasi olaylar daha büyük ilgiyle izleniyordu o zaman. Halkın bir kısmı hâlâ İsmet Paşanın etrafında. Daha büyük bir kısmı seçim sonuçlarına göre Bayarın, Menderesin arkasında. O zamanlar hep siyasi haberler manşet oluyor, toplum haberleri çok nadirdi. Halk politika ile ilgileniyor muydu? Evet, o dönem komünist olduğundan şüphe edilen kimseler takip ediliyor zaman zaman da irtica tehlikesi ortaya çıkıyor. Demokrat Partinin dini, politika içinde kullanma eğilimi var. Fakat bunun ölçüsü kaçarsa bunu da önlemeye çalışan bir tarafı var. Komünizm tehlikesi, dinin siyasete alet edilmesi konularından da bahsediyorsunuz. AKPnin bugünkü politikalarını izleyen isimler de vardı. Bunlara karşı olanlar da. Sonunda hakim olanlar AKP çizgisinde olanlar olmazdı. Bayar ve Menderes hiçbir zaman AKP çizgisine getirmediler partiyi. Başlangıçta dini siyasete alet etmek isteyenlere göz yumsalar da sonradan onu kesmeye çalışıyorlardı. 50lerin DPsi bugünün AKPsine benziyor mu? Sabahattin öldüğü zaman "İyi oldu, öldü, geberdi" diyen siyasiler oldu. Susurluk zihniyetinin hâlâ izleri var. Benzer gerekçelerle adam öldürmeler oldu. Bahçelievler katliamını yapanlar nerdeyse kendilerini kahraman ilan ettiler. Sabahattin Ali cinayetini işleyen "Vatani vazife olarak yaptım" dediği için siz "Susurlukun gerekçesini kullanan ilk katil" diyorsunuz. O dönem bu sözlerin "derinliği" neydi? "O dönemde erkekler kızlarla ancak konuşur, kadınlarla aşk yaşardı" Evet, bugün çalıp çırpmak da suç sayılmıyor. Millet "Adam iyi yapmış, aferin" diyor. Bankaların içini boşaltanlar da bir marifetmiş gibi hiç sıkılmadan ortada dolaşıyor. Fakat o yıllarda çalıp çırpanlar ortada dolaşmazdı. Hem yapan utanır, insan içine çıkamazdı hem kamuoyu ayıplardı. Banka hortumlayanlar da... Utanan yok gibi. 1950li yıllarda bu tür suçlara nasıl bakılıyordu? O dönem kızlar ve kadınlar ayrılıyordu: Kızlarla ancak konuşulabilir. Aşkı derinleştirmek mümkün değil. Kendilerine dikkat edecek; erkek ailesi bile korurdu. Annem komşu kızını benim şerrimden korumak için müdahale eder, "Başkaları ne der?" diye düşünürdü. Erkekler kadınlarla buluşur, onlarla aşk yapardı. Kitabınızın değişen Türkiyesinde kadın-erkek ilişkileri değişmeyen tek şey gibi duruyor. Neden? "Geneleve gitmek bir rütbe gibiydi" Bir nevi "Ben büyüdüm" demekti. Bir aşama, bir rütbe gibiydi. Önce gidenler gururlu olurlardı. Daha sonra gidenlere abilik ederlerdi. Normaldi. Hatta gitmediğin zaman "şey" sayılıyordun. Ne kadar önce gidilirse o kadar iyi olurdu. 18 yaşından küçükleri almazlardı. Fakat usulünü bulup giderdik. O dönemde genelev erkekler için ne ifade ediyordu? Beni bir akrabam götürdü. Ama evden bilseler bile bunu yüzüme vurmazlardı. Evden bile yadırganamazdı. Normal bir şeydi. Kimse ayıplamazdı. Kadınların işi zordu. Genel olarak koca beklerlerdi. Adları çıkarsa şansları azalabilirdi. Yani bu açıdan kötü zamanlardı. Siz hiç gittiniz mi? Yakın zamana kadar bekaret kontrolü vardı. Kişisel hakların bilincine varınca kendiliğinden hallediliyor. Aşırı kontrolcülükle insanlara cehennem azabı çektirmeye gerek yok. Devletin böyle şeylere karışmasına hiç gerek yok. Zihniyet değişti mi?