Pazar Camilerimiz elden gidiyor, biz seyrediyoruz

Camilerimiz elden gidiyor, biz seyrediyoruz

01.04.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Rüstem Paşa Camii gibi tarihi eserlerimiz ya harap ediliyor ya da hırsız çetelerinin hışmına uğruyor. Türk milleti de bu hırsızlıkları seyrediyor. Birileri boyuna yükselen milliyetçilikten söz ediyor; nerede bulunuyormuş o milliyetçilik?

Camilerimiz elden gidiyor, biz seyrediyoruz

Böylesine işbilir adamlarla (!) Mimar Sinan'ın statik hesabı nasıl baş etsin? Caminin altı öyle de etrafı ne durumdaki? Gudubet kaçak katlarla bütün semtin yapıları karakter değiştirmiş. Ta Süleymaniye'den aşağı uzanan kaçak çok katlı yapılar denize doğru bütün eserlerin hayatını tehdit ediyor. Mühendisler bu olayı bilir. Okullarda ezberlenen, Mimar Sinan hakkındaki metinler ve temsili bir resimle bu dâhinin tanıtılamayacağı çok açık. Kısacası Türk kavmi 16'ncı asırdaki dehasını takdir edecek durumda değil; ezbere kısa methiyelerle konuyu geçiştiriyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü şu anda yakın tarihinin en iyi yöneticisine sahip ama Vakıflar'ın dahi bu barbarlığa seyirci kaldığı anlaşılıyor. Nasıl kalemine uyduruldu bilinemez, bu caminin vakfı olan bazı dükkanlar zamanında özel mülkiyete geçirilmiş. Akşam gazetesinde "Dünya hayran biz oyuyoruz" diye bir başlık... Rüstem Paşa Camii'nin altındaki vakıf dükkanlar yerine göre bir metre ya da yarım metre duvarı oyup mekanı genişletiyorlar. Geçen asırda Kapalıçarşı depreminde kubbenin çökmesi de, dükkan sahiplerinin kendi kolaylarına duvarları oymalarından olmuştu. Kanuni'nin kudretli veziri Rüstem Paşa, Mimar Sinan'a bu camiyi ısmarlamış ve etrafındaki vakıf eserleriyle birlikte külliye 1555-1561 yılları arasında tamamlanmış. Rüstem Paşa Bosna'nın Hırvatlarındandı; talih yardım etti ve padişah damadı oldu. Güzel Mihrimah Sultan ile evlendirildi. Doğrusu karı-koca Osmanlı mülkünün ve İstanbul'un dört yanını donattılar. Mihrimah Sultan, Sinan'a Üsküdar ve Edirnekapı'dan gelip geçen kervanları ihtişamla karşılayan camileri ısmarladı. Rüstem Paşa daha işten anlayan bir devletluydu. Sayısız han, hamam veya iş merkezlerinde cami ve medrese yaptırdı. Tahtakale'deki cami bunların başında gelir. Gerçi paşa bu caminin tamamlandığını göremedi. İmparatorluğun ser mimaran-ı hassası olan Koca Sinan, camiyi dükkanların üstünde yükseltmişti. Paşanın kıyıdaki bu camisi, tepedeki Süleymaniye'nin eteğinde yer alsın ve görülsün diye. Ama asıl caminin güzelim silueti bugünün çürük diş gibi sırıtan yapılarından uzak kalsın diye adeta uygun kompozisyonda bir külliye ile çevrilmişti. Caminin çinileri meşhurdu ve tabii hüsn-ü hattı.Ol vakit camilerin altında dükkan yapmak yaygındı. Vakıf gelirine ihtiyaç vardı. Bugün elde kalan az sayıdaki Sinan eserleri için böyle dükkanlar gerekmez. Birkaç adet Koca Sinan camiine ve hamamına devlet ve bağışçılar para yetiştiremiyorsa, zaten denecek yoktur. İstanbul'u donatan karı-koca Rüstem Paşa Camii'nin çinileri ile ünlü olduğunu söyledik; daha çok kırmızı, turkuvaz, zeytin renkleri hakim. Bu çinilerin rakibi ancak Kadırga'da inşa ettiği Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin mavi-beyaz üzerine giden şahane çinileri olabilir. Ne var ki Rüstem Paşa çinileri de Üsküdar'daki Valide-i Atik, Karagümrük'teki Mesih Paşa, Kasımpaşa'daki Piyale Paşa Camii gibi hırsız çetelerinin hışmına uğruyor. Devlet, ama asıl Türk milleti, bu hırsızlıkları seyrediyor. Birileri boyuna yükselen milliyetçilikten söz ediyor; nerede bulunuyormuş o milliyetçilik? Bugünün Türkleri ya dükkan duvarlarını oyup canım eserlerin temelini zayıflatıyor ya da çini panoları söküp götürüyorlar. Üstelik sökerken iki kareyi sağlam çıkaralım diye üç tanesini kırıyorlar. Mimar Sinan eserinin altını depo diye oyan ve oyduran toplum bir yere gidemez. Çalışsak çabalasak da iki yakamız bir araya gelmez. Çini panoları söküyorlar Artık kendimize gelme zamanıdır ama sokaktaki vatandaştan vazgeçtik, üniversitedeki öğrencilere bile Rüstem Paşa Camii'ni, Kılıç Ali Paşa'yı sorsan yüzüne bakıyorlar. İstanbul topografyasının nirengi noktaları eskiden camilerdi. Her yer onlara göre tarif edilirdi ve en mektep görmemiş adamlar dahi, bu camiler hakkında bazı anekdotlar, eğri veya doğru rivayetler naklederlerdi. Şimdiki İstanbullular için şehrin nirengi noktaları alışveriş merkezleri. Hal böyle olunca isteyen çinileri yağmalar, isteyen bina altını oyar. Kitabına uyduran da briketle kaçak kat çıkar. Kaç milletin Süleymaniye, Rüstem Paşa, Piyale Paşa, Azapkapı'daki Sokullu Mehmet Paşa Camii gibi eseri var? Etrafını mezbeleliklerle doldurulmasına göz yummak anlaşılır gibi değil. Bu eserlerin etrafını kamulaştırmak, ruhsatsız binaları yıkmak ve planlamak çok mu masraflı? Camiler nirengi noktalarıydı

Yazarlar