13.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
Rüya gibi bir hayat ha? Değil! İstikrar eksik bir kere. Bir gün ailesi yanında, ertesi gün değil. Bir gün en yakın arkadaşı var, ertesi gün yok. Adam intiharın eşiğinde. Bu esnada bir psikiyatr onun bu "hastalığını" fark ediyor ve bu durumu dünyanın iyiliği için kullanmayı deniyor. "Irkçılığın, ayrımcılığın olmadığı bir dünya hayal et" diyor. Ertesi gün bizim adam herkesin gri olduğu bir dünyaya uyanıyor. Bu dünyada herkes tıpatıp birbirine benziyor. Kimseyi birbirinden ayırt edemezseniz, ayrımcılık da yapamazsınız. Böyle bir dünyada yaşamak ister miydiniz? Ursula K. LeGuin'in "The Lathe of Heaven" diye bir kitabı var. Filme de çekildi; "Tektip Cennet", "Gerçek Rüyalar" gibi isimlerle gösterildi hatta. İşte bu kitabın kahramanı acayip güçleri olan bir adam. Rüyasında gördüğü her şey ertesi gün gerçek oluyor. Benim görme algımda bir sorun var. Göz bozukluğu değil, algıyla ilgili. Ekstra bir gayret sarf etmezsem, gördüğüm hiçbir şeyi görmem esasında. Yüzleri, yolları aklımda tutamam... Yazarak ders çalışanlardandım. Tıpta bir karşılığı vardır belki ama izninizle bunun bir nevi hastalık olabileceğini de görmezden gelmek istiyorum. Şimdi ben bu halimle, geçenlerde bir Çin filmi izlemeye gayret ettim. Ki mümkün değil. Kim kimdi, az evvel şunu böyle yapan bu adam mıydı, öteki miydi, bu kadın hangisinin karısıydı... Benim diğerlerinden ayırt edebildiğim tek çekik gözlü kadın Lucy Liu, tek çekik gözlü erkek Jackie Chan. Hâl böyleyken, çekik gözlü insanların rol aldığı ve bu iki ismi barındırmayan bir filmi izlemeye çalışmam saçma tabii. Uyuyakaldım.Peki ne olmuş oldu şimdi? Bunu anlattım diye, Çinlilere karşı ayrımcılık mı yapmış oldum? Başrolde kim var? Starbucks'ta bardakların üstüne isim yazıyorlar. Adınız ne? Adımız bu. Üstünde "bu" yazan bardak sizinki. Sırada "çekik gözlü" bir kadın var. Görevli ona da adını sorarsa, yok hecele, yok harf harf söyle, kodlasana falan derken birkaç saat sürebilir kadının ismini yazmak diye düşünmüş olmalı ki, bardağın üstüne "Japon" yazıp işi çözüyor. Çözüyor mu?Şimdi bu ayrımcılık değil mi?Her müşterinin ismini yazarken bu kadının milliyetini bardağa kondurmanın abesliği bir yana, her gördüğün çekik gözlüyü Japon sanma hali de azıcık salakça. Tabii bizim bu hadiseye kıkırdamamız da politik olarak en doğru tavır olmasa gerek.Sahi "çekik gözlü" demek politik olarak doğru bir ifade mi? Yoksa yine ayrımcılık mı yaptım? Siyaseten yanlış mı? Her an her yerde ayrımcılıkla karşılaşabilirsiniz. Dininiz, diliniz, renginiz, çekik ya da algı problemli gözleriniz yüzünden... Bazen sadece "farklı" olduğunuz için.Çocuklara ilk öğretilen şey ayırmak, sınıflandırmak değil mi? Aynı boydaki legoları üst üste dizerek oynamadık mı? Elmalarla armutları toplayamayacağımızı tekrar edip durmadılar mı? Ayrımcılığın olmadığı bir dünya mümkün olabilir mi? Laz fıkralarının ve bir İngiliz, bir Fransız ile bir Almanın bir barda içmediği, ıssız bir adaya düşmediği bir dünya...Dünyayı daha güzel, daha eğlenceli bir yer yapan farklılıklar değil mi? İlkokulda bize hep elmalarla hesap yaptırsalar da, armutlar da meyve nihayetinde.Farklı da olsa, insan da insan işte. Birlikte, barış içinde yaşamayı beceremez miyiz?* * *Sonra adam, hani şu kitaptaki adam, bir gece "dünya barışı" temalı bir uykuya yatar. Ve ertesi sabah tek başına uyanır. Bütün insanlar ölmüş, koca yeryüzünde bir başına kalmıştır... Armut da meyve... Ben Paris'e gitmiştim ama olayların yerini anlamıyorum; semt adları, meydan adları falan bir şey ifade etmiyor. Arkadaşımın Fransız kocası "Niye kendi yaşadıkları yeri yakıp yıkıyorlar, anlamıyorum" dedi. Öyle mi yapıyorlar? Anneannesi, göçmenler için "Onlardan nefret etmemiz için her şeyi yapıyorlar" demiş. "Ya bu isyan Sarkozy'ye yararsa?" diye de endişelendik açıkçası. Hepimiz bir şekilde ayrımcılık yapıyoruz. İnsanlar ayrımcılık yapabilir. Devlet yapamaz. İçişleri Bakanı Sarkozy yapamaz. Depresyondayız. manik depresif köşe Aynı eğitim seviyesine, benzer iş tecrübesine sahip olduğunuz bir arkadaşınızla birlikte iş arıyorsunuz. İlanlara, birlikte yazdığınız CV'lerinizle başvuruyorsunuz. Neredeyse aynı kişi işe iki kere başvuruyor gibi; o derece birbirinize benzemektesiniz. Ama onu görüşmeye çağıran her üç işyerinden en az bir tanesi sizi görmezden geliyor, görüşmeye bile çağırmıyor. Neden?Çünkü siz göçmensiniz. Çünkü soyadınız bangır bangır sizin göçmen olduğunuzu haykırıyor.Uluslararası Çalışma Örgütü'nün "İş dünyasında göçmenlere ve etnik azınlıklara karşı ayrımcılıkla mücadele" projesi için yaptırdığı sekiz yıllık araştırma işte böyle bir saha çalışması ve netice de ortada: "Çalışmanın yürütüldüğü tüm Avrupa ülkelerinde göçmenlere karşı açık bir ayrımcılık uygulandığı belirlendi."İş arayan göçmenlerin "cehennemi" işverenler, Paris gettolarının isyanı sırasında ateşe verilen her otomobilde cehennemin alevlerini gördüler. Ayrımcılığın belgesi olur mu? Olur! Yaşadığı apartman dairesinin camından uzaktaki Harlem'e bakan kadın "Ne büyük bir problem" der. Kocası cevap verir: "Problem değil o, çözüm." (New York Times'tan bir karikatür) Gettolar problem mi, çözüm mü?