Pazar “Ceketimi bile almadan o suni hayattan defoldum gittim”

“Ceketimi bile almadan o suni hayattan defoldum gittim”

13.07.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

2003’te finans kariyerini bırakıp yazarlık ve oyunculuk yapmaya başlayan Hakan Karahan yeni kitabı “Abluka”da 2001 krizinden etkilenen hayatları anlatıyor. Karahan: “Bir gün bunları yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Bu işi bırakacağım da aklıma gelmezdi. Ama ceketimi bile almadan o suni hayattan defoldum gittim”

“Ceketimi bile almadan o suni  hayattan defoldum gittim”

Bir haftadır elimde, masamda Hakan Karahan’ın son kitabı “Abluka”yı gören herkesten benzer tepkiler alıyorum: “Aa yeni kitabı mı çıkmış? Güzel değil mi? Ben de hemen alayım”. Finans kariyerini bıraktıktan sonra yazarlık ve oyunculuk yapmaya başlayan Hakan Karahan, 10’uncu kitabında 2001 ekonomik krizinden etkilenen hayatları anlatıyor. Karahan’la kitabında “Zayıf bünyelilere göre değil burası” dediği ülkenin en önemli meydanında, Gezi Parkı’na yakın bir mekanda buluşuyoruz.

Haberin Devamı

Kitabınız 19 Şubat 2001’de Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) yaşanan krizle başlıyor. Siz o gün nerede, ne yapıyordunuz?

Toplantıdaydım. “Televizyona baksanıza” dediler. Baktım, önce bir güldüm, “Öyle şey olur mu ya?” dedim. Başbakan MGK’yı terk ediyor, Anayasa kitapçığı fırlatıldı diye bir dedikodu var... Ama çok da yadırgamadım sonra. Çünkü o güne kadar her türlü krizi görmüşüz, her türlü saçmalığa şahit olmuşuz...

Bir ekonomik kriz mi geliyor beklentisi zaten var...

Evet. Koalisyon hükümetinin mali olarak ülkeyi ayağa kaldırmakta, siyasi olarak da istikrarı sağlamakta son derece zorlandığı yıllardı. Mafya, çok büyük cari açık, çok büyük bütçe açığı, sabit kur, ihtiyacımız olan dövizi bulamama, son derece sığ Merkez Bankası rezervleri, politik kutuplaşma, yaşlanan ve maalesef başbakanlığı hakikaten layığıyla götürüp götüremeyeceği belli olmayan, hasta bir Bülent Ecevit... Kendi partisi içinde bile zayıflayan bir Mesut Yılmaz... Mesut Yılmaz’la büyük kavgalar eden bir Tansu Çiller... “İrticai hareketler Türkiye’nin düşmanıdır” diye hiç durmadan konuşan bir ordu... Bu resmin ortasında her kafası çalışan işadamı “Bir ekonomik kriz daha geliyor mu acaba?” diye düşünür. Bir defa değil, bin defa hatta! Beni de zaten ekonomik krizin boyutu şaşırttı, gelişi şaşırtmadı. Böyle bir tufan beklemiyordum açıkçası.

Haberin Devamı

“İçimdeki ‘paralel Hakan’ bu böyle mi gidecek diyordu”

Bir gün bunları bir romana aktaracağınız aklınıza gelir miydi?

Hiç gelmezdi. Bankacılığı bırakacağım da geçmezdi... Ama içimdeki “paralel Hakan”, 38 yaşında “Bu ömrümün sonuna kadar böyle mi gidecek?” diye düşünmeye başlamıştı. İşime devam ederken de ilk romanımı yazdım. Beni o roman zehirledi. İşi bıraktığımda 43 yaşındaydım. Hayatımda ilk defa doğru dürüst maaş alıyordum. Geleceğim çok açıktı. Her şeyi bıraktım ve kitap yazmaya başladım. Kitaplar beni senaryo yazmaya götürdü. Senaryo beni oyunculuğa götürdü.

Bu roman bir senaryoymuş başta...

Evet, Derviş Zaim “Türkiye’de hiçbir zaman finans üzerine bir film, Wall Street’vari dünyayı anlatan bir film çekilmedi, sen yazmayı düşünür müsün?” dedi. “Tam Wall Street’i yazamam ama iyi bildiğim 2001 krizini yazabilirim” dedim. Tamamen finans dünyasında, kapalı, suni, sentetik bir ortamda geçen bir senaryo görsel olarak beni rahatsız etti. Seyirciye nefes aldırmak için üzüm bağları, dört nala koşan atlar ve bir aşk hikayesi kattım. Senaryoyu Derviş’e teslim ettim. O da “2015’in sonbaharına doğru ele alabileceğim bunu” dedi. Ben de “Önden bir romanını yazsam olur mu?” dedim. O da kabul etti.

“İş hayatında çok büyük bencillikler ve ikiyüzlülükler gördüm”

Haberin Devamı

Kitaptaki karakterlerden ikisi dışındakilere çok ciddi şekilde gıcık olduğunuzu hissettim okurken. Karakterlerinizin hayatlarını para ve seks üzerine kurmuş olmaları sizi rahatsız ediyor mu sahiden?

Her hayat içinde ekonomik, cinsel ve kültürel gerçekleri barındırır. Ama insanın bunların hepsini sadece kendi çıkarına kullanması beni iğrendirir. Yoksa hepimiz iyi bir cinsel hayatımız olsun, güzel yiyelim, içelim, gezelim, harika bir kariyerimiz olsun, aynı zamanda bir düşünce özgürlüğümüz olsun diye yaşarız. İş hayatında çok büyük bencillikler ve ikiyüzlülükler gördüm. Unvan, titr, misyon ne olursa olsun çok ucuz dönüyor her şey. Bir kalitesizlik hâkim. Gıpta edilecek birey maalesef çok az... Ve insanlar çok kolay satın alınabiliyor. Şeref, alın teri, vicdan... Bunlar ender bulunan şeyler. Bazı insanlarda fazlasıyla var, bazı insanlarda da fazlasıyla yok!
n Siz bu kitaptaki Esra mısınız? Esra da bankacılık kariyerini bırakıp yeni bir işe atılıyor. Bu işte daha az kazanıyor ama daha mutlu oluyor...
Hayır. Ben kitaptaki anlatıcı rolünde, her şeye dışarıdan bakan gözüm. Şartlar Esra’yı hayatını değiştirmeye götürüyor. Yoksa kovulmasaydı bankada çalışmaya devam ederdi. Ben ortada hiçbir şey yokken, dünyam bu hayatı daha fazla kabul etmediği için ceketimi bile almadan o suni hayattan defoldum gittim. O yüzden Esra değilim.

“Candan’ın sesi çok hoşuma gider”

“Bir erkek başka bir kadına âşıksa bile bir başka kadınla yatar. Henüz aldatmadıysanız, sadece fırsat henüz ayaklarınıza kadar gelmediği içindir. Ben ilişkilerin güvenli kuştüyü yorganı altında biricik eşiyle sıcacık yatan hiçbir erkek tanımıyorum, bilmiyorum. Esas kadın ayrı, başka kadın ayrıdır. Bir erkeğe ancak yaşlanıp da kaldıramadığı zaman güvenilebilir.” Bu satırlar nasıl karşılanıyor sevgiliniz, oğlunuz, başka yakınlarınız tarafından?

Benim görüştüğüm insan sayısı
bir elin beş parmağını geçmez. Ağzımdan çıkan bütün çıplak gerçekleri bu arkadaşlarım yıllardır biliyor, yadırgamazlar.

Haberin Devamı

“...Maalesef Sezen Aksu çalıyor. Canım sıkılıyor arka koltukta otururken. Önce Julio, sonra Sezen. Şanssızım.” diye bir bölüm var. Birkaç sayfa sonra da Candan Erçetin çalıyor...

Ben Sezen Aksu’nun sesine tahammül edemem. Keza Julio Iglesias’ın da... Müzik zevki bu... Serdar Ortaç da, Celine Dion da dinlemem. Ama Candan’ın sesi çok hoşuma gider. Onun dışında Ajda Pekkan ve Nilüfer de dinlerim.

Haberin Devamı

Sevgiliniz Candan Erçetin medyaya hep mesafeli olmuştur. Oysa siz çok rahatsınız onunla ilgili konularda konuşurken, yazarken... Bu bir sorun olmuyor mu aranızda?

Olmuyor. 55 yaşında bir erkekle 51 yaşında bir kadın olarak neyi sorun edebiliriz ki? Böyle şeyleri 20’li, 30’lu belki de 40’lı yaşlardaki insanlar problem edinip birbirleriyle hırlaşırlar. İki medeni insanız.
Aynı konulara gülen, ağlayan, aynı konulara şaşıran... Dürüstlükten başka hiçbir şey yok aramızda. n

“Bence butik bir okur kitlem var”

Kitabınızı elimde gören herkes sizden övgüyle söz etti. Bunlar size de yansıyor mu?

Hoşuma giden e-postalar geliyor. Ama nereden bakarsanız bakın ben çok satan biri değilim. İlk baskım
bir haftada bitti ama zaten iki bin basılmıştı. Ayşe Kulin’in 100 bin basılıyor. Soner Yalçın’ın 150 bin... Onlar da bitiyor. Benim daha butik bir okur kitlem var. Hiç beş bine bile ulaşmadı satışlarım ama bir şekilde tanırlar beni.

Yeni projeleriniz neler?

Erden Kıral’ın filminde oynuyorum. Mert Fırat ve Nurgül Yeşilçay’ın çalıştığı, İlyas Salman’ın da patronu olduğu pavyonun müşterisi rolündeyim. Her akşam oturup rakısını içen, son derece sakin bir şairi oynayacağım. Görmüş geçirmiş, saf, duygusal bir adam Cemal. Onun için sakallarımı uzatıyorum, spora gitmeyi azalttım.

Günün birinde yeniden sil baştan hayatınızı değiştirir misiniz?

Hep aynı hayatı yaşayarak değişik romanlar üretemem. Ancak yeni bir hayat, yeni bir fikir ve yeni bir roman getirebilir. Dönüp dolaşıp aynı şeyi söylemek istemem. Yeni bir hayat için bavulumu alıp gitmem lazım. Şu an böyle bir fırsatım yok. Ben tek çocuğum. Bakmam gereken yaşlı bir annem var. Üç yıl sonra üniversiteyi bitirecek olan bir oğlum var. Dolayısıyla sokaktaki herhangi biri gibi ben de hiç özgür değilim. Ama bir gün şartlar değişirse ben de hayatımı yine değiştirmek isterim. Türkiye’yi şehir şehir gezmek isterim, Avrupa’yı gezmek isterim.