Pazar “Cinsellik sorunlarını rapor gibi değil, çikolata sosuyla yazdım”

“Cinsellik sorunlarını rapor gibi değil, çikolata sosuyla yazdım”

03.05.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

İlk kitabı “Kiralık Adam” bir haftada üç baskı yapan gazeteci Yazgülü Aldoğan: “Bu romanda aşk ve cinsellik var ama sıradan bir aşk romanı değil. Hikayenin altında çok ciddi bir kadın-erkek çatışması, kadın-erkek iktidar kavgası, cinsellik sorunları yatıyor. Ama bunu bilimsel bir rapor olarak sunmak yerine çikolata sosuna batırarak yutturmaya çalıştım”

“Cinsellik sorunlarını rapor gibi değil, çikolata sosuyla yazdım”

Kıyafetleri, çorapları ve saçındaki kırmızı meçlerle bizim binanın çılgın kadını o. Posta köşe yazarı Yazgülü Aldoğan tüm o cesur tarzına uyan bir kitaba imza attı: “Kiralık Adam”. Aldoğan Alfa Yayınları’ndan çıkan romanda kadınlara eskortluk yapan bir erkekle zengin bir kadının aşk hikayesini anlatıyor: “Bu tarz kitaplar daha çok erkekler tarafından yazılıyor. Oysa erkeklerin kadınla empati kurması çok zor. Onlar bizim aşkta, sevgide, cinsellikte ne hissettiğimizi ne kadar bilebilirler ki? Bir kadının yüreğini açıp cesaretini gösterip bunları söylemesinin zamanı gelmişti.”

Yıllarca medyada farklı kademelerde çalıştınız. Öğretim üyeliği yapıyorsunuz. Neden akademik, siyasi veya edebi bir kitap yazabilecekken erotik bir aşk romanı yazdınız?
Yıllardır ilk romanımın konusu için bir arayış içerisindeydim. Akademik bir kitap için ciddi ve uzun soluklu bir araştırma dönemi gerekiyor. Tempom çok yoğun, vaktim yok. Denemeler yazabilirdim ama bin kişi okurdu.

Popüler, çok satan bir kitap yazmak istediniz. Malum seks de satar...
Çok okunmak, çok konuşulmak istiyordum. Belli bir kariyerim var benim. Birçok şapkamla kendimi kanıtlamış bir insanım. Onun için “Kır zincirlerini Yazgülü” dedim. İçimde de varmış demek ki böyle bir kitap yazmak. Açıkçası yazarken bu kadar cesur olabileceğimi düşünmemiştim ama sonra oldu ve bitti.

“Aşırıya kaçtığımı bazı bölümleri tırpanladım”

Kitap cinsellik üzerinden giderek bir kadınla erkeğin aşkını anlatıyor. Bol bol sevişme, vajinismus problemi, fanteziler... Kitabı bitirdikten sonra dönüp bakınca “Aman bu fazla kaçmış” diyerek tıraşladınız mı?
“Aşıraya kaçtım” dedim ve tırpanladım bazı bölümleri. Hatta daha da tırpanlayacaktım, editörüm “Lütfen artık dokunmayın. Ne kadarı olabilir diye izin verin biz bakalım” dedi. Okuyunca da şöyle bir tepki geldi: “Dozu gayet iyi. Erkekler bundan çok daha fazlasını yazıyor. Siz neden yazmayasınız?”
Evet, bu romanda aşk ve cinsellik var ama bu roman sıradan bir aşk romanı değil. Hikayenin altında çok ciddi bir kadın-erkek çatışması, kadın-erkek iktidar kavgası, cinsellik sorunları da yatıyor. Ama bunu bilimsel bir rapor olarak değil çikolata sosuna batırarak yutturmaya çalıştım.

“Ben dans partneri olarak eskort tutabilirdim”

Jigolo ve eskort erkek arasındaki fark ne? “Kiralık Adam” ikisinin karışımı diyebilir miyiz?
İkisi çok farklı. Jigolo cinsel beklentileri karşılıyor. Eskort erkek ise sosyal yaşamda kadına eşlik ediyor. Kitapta Uğur, Hayal’e bir kez eskortluk yapıyor. Ondan sonra ona aşık olduğunu anlıyor ve bir daha asla onun için “kiralık adam”lık yapmıyor. Türk erkeğine dönüşüyor. Sevgilisini kıskanıyor, ondan para almıyor. Yaptığı işin önemini kadına kabul ettirmeye çalışıyor. 

Türkiye’de böyle bir servisten hizmet alır mıydınız?
Dans etmeyi çok severim, bir ara salsa dersleri aldım hatta. Ben dans partneri olarak eskort tutabilirdim. Hiç olmazsa dans etmeyi bilir ve ayağıma basmazdı. Bizim erkeklerimiz dans etmeyi sevmiyor. Sanki dans etmek ayıp gibi utanıyorlar sıkılıyorlar. Brezilya’daki bir gece kulübünde dans partneri olarak orta yaşlı kadınlara genç ve çok yakışıklı erkekler eşlik ediyordu. Dikkatimi çekti. Sonra öğrendim ki bu, Brezilya’da çok yaygınmış. Çok beğendim açıkçası bu buluşu.  

Kitabı yazarken CETAD (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) ile yaptığınız çalışma da yol göstermiş size. 
İki yıl önce CETAD bir tür Türkiye’nin cinsellik raporunu çıkardı. Biz de derneğin uzmanlarından araştırmalarını dinledik, onlarla çalıştık ve öğrendiklerimizi medyaya taşıdık. Bir yıl cinsellik konusunda çalışınca bu konuda bilgi sahibi olmanın yanı sıra ilgi sahibi de oluyorsunuz.
Türkiye’de cinsellik tabu. İnanılmaz bir sıkıntı var. Konuşmuyoruz, tartışmıyoruz, doktora gitmiyoruz. Köşelere abuk subuk sorular yolluyoruz. Bununla atlatılmıyor bu sorunlar. “Bu konuda söylemek istediklerimi en güzel edebiyatla anlatabilirim” dedim ve öyle de yaptım. 70 milyona ulaşmak istedim. Kitabın çok filozofik ve üst düzeyde kalmasını tercih etmedim. Köşemde yazdığım gibi kolay anlaşılır şekilde yazdım. Herkes bana “Hemen okudum bitirdim” diyor. Gurur duyuyorum bununla. Çünkü biliyorum ki “Beğendim, okudum” dedikleri ve kollarının altında dolaştırdıkları romanları okumuyorlar. 

“Cinsellik sorunlarını rapor gibi değil, çikolata sosuyla yazdım”


“Bunları rapora yazsan ancak beş kişi okur, roman olursa bir haftada üç baskı yapar”

Bu raporda vajinismus vakalarının Türkiye’de çok yüksek olduğu ortaya çıkmıştı. Sizin kitabınızda bu soruna geniş yer ayrılıyor.
Anadolu’da o kadar yaygın ki vajinismus. Dört duvar arasında kalan dramlar var. Yıllarca evli kalıp da vajinismus yüzünden hiç cinsel ilişkiye giremeyen çiftler oluyor. Bunları rapor olarak hazırladığında beş kişi okuyor, bir aşk romanının içine yedirdiğinde bir haftada üçüncü baskıyı yapıyorsun. 

Rapor sırasında dinlediğiniz vakalara baktığınızda en çok ne dikkatinizi çekti?
Bekaret tabusu, kadınların sekse katılamaması, hep baskı altında olması büyük sıkıntı. Karadeniz olayı falan budur. Karadeniz’e beş kadın geldi, yer yerinden oynadı. Kusura bakmasınlar ama adamlar kadın gördü. Tabii şu var: Sen kadını yıllarca bastır, ez, sonra yatakta “Niye oynamıyorsun?” de. Erkeğin kadının da cinsel beklentilerinin olduğunu, zevk almayı hak ettiğini  kabul etmesi ve onun için bir efor sarf etmesi lazım. Bu sadece jimnastik değil. Nasıl yapacaksın? Number one, fantezi kuracaksın. İşi süsleyeceksin...

“Annem ‘Neden ağlayacakmışım? Habire sevişip duruyorlar’ dedi”

Oğlunuz, anneniz, yakın arkadaşlarınız ne tepki verdiler? Kitabı fazla açık saçık buldular mı?
Okuduktan sonra “Kıvamı iyi tutturmuşsun” dediler. Ben kitabımı yazarken çevremdekilerle bunun geyiğini yapıyordum ama kimseye tek satır okutmamıştım. Çünkü çok utanıyordum. Tüm cesaretime rağmen fevkalede de mahcup, utangaç bir yanım vardır. Gazeteciler İhsan Yılmaz ve Cem Erciyes çok yakın arkadaşlarım. Her ikisi de yayımlanmadan önce okumak istedi. “Gösteremem, utanıyorum” dedikçe bunlar bu tavrıma inanamıyor ve yerlere yatıyorlardı. Gerçekten basılana kadar editörüm dışında kimse okumadı.
Oğlum ve annem bir nevi mayınlı araziydi. Oğlum bir gün açık kalan bilgisayarımda kitabın birkaç sayfasını görmüş. Bana “Anne sen porno mu yazıyorsun?” diye sordu. Ben savunmaya geçtim hemen. Oğlum sonra işi gırgıra vurdu. “Arkadaşlarıma tavsiye ederim. ‘Annem öyle bir kitap yazdı ki oooo’ diye anlatırım” dedi.
Anneme kitabı verirken şöyle imzaladım: “Lütfen kaşlarını çatmadan oku ve sonunda ağlama.” Annem kitabı daha bitirmedi. Geçen gün beni aradı, “Kaşlarımı çatmadan okuyorum, anlattıkların hayatın içinde var. Ama niye ağlayacakmışım anlamadım. Kitabın kahramanları habire sevişip duruyor” dedi.




“Kendimi yazacak cesaretim yok ama hikayede  benim de iki gözyaşı damlam vardır

Bu kitabın ne kadarı sizsiniz? Ne kadarı sizin hayatınızdan, ilişkilerinizden izler taşıyor?
“İlk kitap siz olursunuz” diyorlar. Hayır, bu kitaptaki kahramanlar değilim ben. Beni yazacak cesaretim yok. Kendimi yazıp ortaya çıkmazdım. O yüzden çok rahatım.
Kitabın fonu benim birikimlerimden, deneyimlerimden, gittiğim gördüğüm yerlerden, dinlediklerimden oluşuyor. Bu kitap bir mozaik. İçinde benim iki gözyaşı damlam da vardır...

Bu kitabın okuyucusu kim? Posta’daki köşenizi takip edenler mi?
Sadece Posta okuru almıyor kitabı. Çok TV programına katıldım, çok defa konuşma yapmaya gittim. Kadınlara yönelik, gençlere yönelik... Sivil toplum örgütleriyle çok sıkı çalışıyorum. Beni tanıyan pek çok kişi Posta’daki iki yazımı bile okumamıştır.
Cezaevinden mektuplar alıyorum, “Yazgülü hanım bize kitabınızı yollar mısınız?” diye. Bana “Ne kadar elitist bir roman yazdın!” dediler. Bu mu elitist roman!