Pazar “Çok sert bir belgesel hem kendisi hem konusuyla”

“Çok sert bir belgesel hem kendisi hem konusuyla”

14.06.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Ethem Sarısülük davasını merkeze alan belgesel “Haziran Yangını”nın yönetmeni Gürkan Hacır: “Ben bu belgeselde tarafım. Ama fazla ajitasyona girmemeye özen gösterdim. Konu bütün yıkıcılığıyla duruyor. Bu çok sert bir belgesel; hem filmin kendisi hem de konusuyla...”

“Çok sert bir belgesel hem kendisi hem konusuyla”

Gezi olaylarıyla başlayıp Ethem Sarısülük’ün polis Ahmet Şahbaz tarafından Ankara’da vurulmasıyla hayatını kaybetmesi ve mahkeme süreciyle devam eden belgesel “Haziran Yangını”, cuma günü gösterime girdi. Filmin yönetmeni gazeteci, yazar ve belgeselci Gürkan Hacır ile konuştuk.

Haberin Devamı

-“Haziran Yangını”nda çıkış noktanız neydi?

2013’ün mayıs ayının son günü başlayan Gezi olaylarında, şehir dışında olduğum için bir gün gecikmeyle Taksim’deki yerimi aldım. Bütün o direnişi ve mücadeleyi tanık ve gazeteci olarak gözlemledim. Gezi dünyadaki benzer olayların arasında en çok kaydedilen, en çok fotoğrafı çekilen, anbean paylaşılan bir isyandı; halk hareketiydi. Bu denli yaygın, uzun süren direnişte herkesin elinde bir kamera vardı. Doğrusu önceleri tereddütte kaldım. Çünkü “Birçok insan bu görüntüleri çekiyor, bundan çok belgesel çıkacak, belki sinema filmleri çıkacak” diye düşünüyordum. Belgeselcilik bakış açıma göre bir olaya odaklanmak, olayın bütününü anlatmaktan daha uygun bir metot. Gezi olayları daha hararetini yitirmediği dönemde bu belgeseli yapmaya karar verdiğimde, “Acaba Gezi’yi ne sembolize eder?” diye düşündüğümde önüme Ethem Sarısülük olayı çıktı.

Haberin Devamı

“Bu belgeselin DVD’si mahkemeye sunulacak”

-Neden?

Çünkü Ethem, Gezi olaylarında polisin gerçek mermi kullanarak öldürdüğü tek canımız, tek kardeşimizdi. Ayrıca
1 Haziran’daki vurulma anından sonra devletin tavrı aslında Gezi’ye ve Gezi direnişçilerine bakış açısını gösteriyordu. Devlet şu mesajı veriyordu: “Sokağa çıkmayın, vururum.” Bu, Ethem Sarısülük olayında kristalize oldu. Yaşanan hukuk süreci ve hukuk skandalları da bu kanaatimi doğrular nitelikteydi. Devlet katil zanlısı Ahmet Şahbaz’ın arkasında durdu. Dolayısıyla bu sürecin peşine takılmanın belgeselcilik açısından ilginç olabileceğini ve Gezi’yi odaklandığımız bir alandan tarif edebileceğimi düşündüm. 8 aylık bir çekim süreci oldu, mahkemeler devam ediyordu.

-Çekerken zorluk yaşadınız mı?

Zorluklar yaşadık ama bunu söylemekten kaçınıyorum çünkü ortada ölen bir can var. Gezi sırasında yaralanan, ölen, hapse giren arkadaşlarımız var.

-Belgeselin en dikkat çekici anlarından biri Ahmet Şahbaz’ın ateş ettiği görüntüler. Bu görüntülerden biraz bahsedebilir misiniz?

Dava dosyasına yansıyan görüntülerdi. Kullandıklarımız arasında aktüel görüntüler, CNN Türk ve Kanal D’nin görüntüleri de vardı. Orada rejili çalışıyor gibi senkronizasyon yaptık ve dakika dakika eşledik. O anda üç kurşun atılıyor: İlk kurşun göstericilerin başının üstünden geçip flamayı kırıyor, ikinci kurşun yine üstlerinden geçiyor, üçüncüsü Ahmet Şahbaz’ın bileğini bükerek attığı kurşun. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk başladığımızda “Herhalde bu polis korktu, göstericiler kaçsınlar diye ateş etti ve eli sekti, Ethem Sarısülük vuruldu” diye düşünüyordum. Ama işin içine girince durumun öyle olmadığını gördük.

Haberin Devamı

-Ne gördünüz?

Sanık polis, göstericilerin yanına silahı önceden çekip geliyordu. Kaldı ki diğer arkadaşları göstericilerin arasında değil. Kendi birliğinden kopup geliyor, göstericilerin arasına dalıyor ve silahını ateşlemek suretiyle üç el ateş ediyor. Ayrıca dava avukatlarından Kazım Bayraktar’ın aktardığı gibi polislerin böyle bir ifadesi vardır; havaya ateş eder gibi yaparlar, bileklerini bükerler. Simülasyonla hangi açıdan nasıl vurduğunu göstermeye çalıştık. Şimdi avukatlar Yargıtay sürecinde bu belgeselin DVD’sini mahkemeye sunacaklar.

Haberin Devamı

“Ailesi dirayetliydi"

-Hukuk süreci hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ethem’in vurulduğu andan itibaren Ahmet Şahbaz’ın tutuklandığı yaklaşık 14 ay sonraki güne kadar devlet bu olayı sadece sümen altı yapmak istemedi, adeta meydan okudu. Şahbaz’da görev ihmali, görev kastını aşma, devletin verdiği silahı kötüye kullanma ve devletin güvenlik birimlerinin verdiği talimatın dışına çıkma var. Ama hepsinden önemlisi kasten adam öldürme suçlaması var. Hukuk fakültesinden yeni mezun birinin bile söyleyeceği sanığın tutuklu yargılanmasıdır. Ama devlet bunu yapmadı.

-Neden sizce?

Çünkü 1-2 Haziran’da Recep Tayyip Erdoğan yurt dışında, olayların nereye seyredeceği bilinmiyor. Polisine destek, moral vermek için Ahmet Şahbaz’ın arkasında durdular. 18 gün ifadesi alınmadı. 19 Haziran’da gizli kapaklı getiriliyor emniyetten ifadesini alıp, tutanağı tutuyorlar. Davanın bir yılı Ahmet Şahbaz’ın tutuklanması için uğraşmakla geçti. Bir yıl sonra Gezi olayları yatışmış, davalar açılmış, hükümet istediği anlamda durumu tesis etmiş. Ondan sonra dostlar alışverişte görsün tarzında bir tutuklama yaptılar. İlk duruşma için salona gittiğimizde içeri giremedik, salonun yüzde 60-65’i sivil polis, kalanı çevik kuvvet tarafından doldurulmuştu. İlk iki duruşma, polislerin silahlarıyla mahkeme salonuna girmemesi üzerine tartışma ve itiş kakışla geçti. Devlet Sarısülük ailesini sindirmeye çalıştı. Ama aile dirayetliydi. Çocuklarının katilinin bağımsız yargıda yargılanması için mücadele ettiler. Başarılı oldular mı? Onları tatmin eden bir sonuç çıkmadı.

Haberin Devamı

“Ethem’in çatışma görüntülerini de verdik”

-Siz bu davanın tekrar gündeme geleceğini düşünüyor musunuz?

Görev ihmali ve kasten adam öldürme fiilini destekleyenlerin de yargılanabileceği bir sürecin önümüzdeki günlerde açılıp bu davanın tekrar gündeme geleceği kanaatindeyim. Sanık belli ama verilen ceza tatminkar değil.
7 yıl hapis cezası verildi. 4 yıl yatıp çıkacak. Bu dosyanın bağımsız yargıda
ele alınacağı umudunu taşıyorum.

-Belgeselde mesafenizi korumaya çalışırken zorlandınız mı?

Bu belgeselci ve biyografi yazanların en temel problemidir. Çalıştıkları kişiye hayran olurlar, mesafeyi kaybederler. Ben bu belgeselde tarafım. Bu çok sert bir belgesel; hem filmin kendisi hem de konunun kendisi sert. Fazla bir ajitasyona girmemeye özen gösterdim. Konu bütün çıplaklığı ve yıkıcılığıyla duruyor. Taraf olduğum halde olayları olabildiğince objektif şekilde vermeye çalıştım. Belgeselde mesela Ethem’in çatışma görüntüsü de var. Onları yayımlamaktan kaçınmadık. Bu olay bile aslında nasıl yaklaştığımızı gösterir.

“Şolohov’un, Tolstoy’un karakterleri gibi Ethem”

-Ethem Sarısülük’ü nasıl tarif edersiniz?

Deniz Gezmiş için söylenen ilginç cümlelerden biri, onun yakın arkadaşlarından birinden işittiğim bir sözdü. Bozkurt Nuhoğlu der ki “Deniz yaşasaydı diye bir cümleyi kabul etmiyorum çünkü Deniz yaşamazdı. O öfkesi ve devrime olan inancı yaşamasına maniydi”. Ethem’e bakınca, dirayeti, inancı, güçlülüğü ve kararlılığı, Gezi olaylarında sokağa çıktığında yaşamasına maniymiş. Ethem gördüğümüz ve anlatıldığı kadarıyla kahraman bir çocuk. Yengesi “Ethem benim gözümde bir dağdı. Kimsenin yapamayacağı şeyi Ethem yapar. Ethem en güçlü, en cesurumuz, en kahramanımız” diyor. Aynı zamanda bir işçi, bir demirci, kaynak ustası. Fotoğraflarını görünce gerçekten 1900’lerin başındaki Rusya’ya ve Rus edebiyatına uygun bir karakterle karşılaşıyorsunuz. Eskişehir’de bir fabrikada çalışıyorlar uzun süre, Ethem gündüz kaynak yapıyor. İşçi yatakhanesi düşünün, bir yatak ve katalitik soba var. Ethem orada Rus klasiklerini okuyor. Şolohov’un, Tolstoy’un karakterleri gibi. Bilinçli, sosyalist, örgütlü bir işçi.